Hak yıldızı ile bâtıl yaldızının cengi

Gece yırtılıyor ve ufuktan dünyanın hayranlıkla izlediği büyük Türkiye güneşi ışıklar saçarak doğuyor. Ne demiş Ziya Paşa: “Rencîde olur dîde-yi huffâş ziyâdan…”

ARTIK şüphemiz yok, Batı’nın rakibi de biziz, düşmanı da! Korkusu da biziz, kâbusu da!

Bir sîneye yerleşen korkunun gerçekleşme gibi bir tabiatı vardır. Batı, Allah’ın izniyle korktuğuna uğrayacaktır!

Batı niye korkuyor bizden? Çünkü biz, Osmanlı’nın devamıyız.

Osmanlı kimdir? Avrupa’yı asırlardır atlas bir kumaş gibi kesip biçen muhteşem güçtür.

Osmanlı kimdir? İman ve İslâm’ın sancaktarı, denizlerin hâkimi, karaların sultanı, Hazreti Muhammed’in (sas) ordusu, nizam-ı âlemin mücahididir. Osmanlı Hakk’ın kılıcı, adâletin yurdu, merhamet ve şefkatin pınarı, cömertliğin sofrası, insaniyetin dergâhıdır.

Osmanlı almaz verir, sömürmez emzirir, imha etmez ihya eder, hükmetmez hizmet eder.

Bunları niye söylüyorum?

11 Eylül 2020 tarihinde AB Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonuna Senegal’den bağlanan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu konuşurken ekrana yansıyan Türkiye’nin AB logosu, tuhaf bir tepkiye yol açtı. Türkiye’nin 2008 tarihinden beri kullandığı bu logoda, solda Türk bayrağının hilâl ve yıldızı, sağda ise AB ülkelerini temsil eden ülke yıldızlarının hilâl biçiminde mütenazir (bakışık) görüntüsü yer alıyordu.

Bu görüntü, Alman Yeşiller Partisi AP Milletvekili Bütikofer’i âdeta ezmiş olacak ki çehre itibarıyla evcil bir domuzu andıran bu zât, itiraz etti. İşin asıl güzelliği ise bu itirazda gizliydi. Bütikofer, Çavuşoğlu’nun konuşmasında ekrana yansıyan Türk logosuna itiraz ediyordu. İtiraz, bu logoda AB’yi temsil eden yıldızların, Türk bayrağındaki yıldızın gölgesinde kalması nedeniyle yapılıyordu.

İşte bu tespit harika! Adam eğri oturup doğru konuştu. Neymiş efendim, Avrupalıların yıldızları Türk yıldızının gölgesinde kalıyormuş. Kalacak elbet! “Hak gelince bâtıl zail olur” demiyor mu Yüce Kitabımız? Müslüman Türk’ün yıldızı, Hıristiyan Batı’nın yıldızlarını gölgede bırakacak tabiî. Çünkü o yıldız, Hak yıldızı; öbür yıldızlar bâtıl yıldızlarıdır.

Batı, bir asırdır bizim yıldızımızın bulut ardında kalmasını fırsat bilerek kendi bâtıl yıldızlarını hak yıldızı göstermek sûretiyle bütün idrakleri bağladı, bütün algıları köreltti.

Bu logoyu Türkiye 2008’den beri kullandığı hâlde, neden o zaman değil de şimdi itiraz edildi? Çünkü Türkiye, 15 Temmuz 2016 tarihinden beri yeni, bağımsız ve büyüyen bir Türkiye’dir. Bu Türkiye artık emir almıyor, blöfü yemiyor, tehdide pabuç bırakmıyor!

Bu Türkiye, üzerinde oyunlar oynanan bir Türkiye’den oyun kurucu bir Türkiye’ye dönüştü. Bu Türkiye, içe kapatılan bir Türkiye’den dışa taşan ve kabına sığmayan bir Türkiye’ye dönüştü.

Ve bu Türkiye, asıl, AB’nin Doğu Akdeniz oyunlarını bozdu. AB, bizim olan deniz sahasını alavere dalavere ile tam ele geçirmek üzereyken denize indik ve şanlı Türk bayrağını göstermeye başladık. Yüz yıldır unuttukları bu bayrağın yeniden karalar ve denizlerde belirmesi, AB’nin bilinçaltındaki muazzam Osmanlı korkusunu yeniden depreştirdi.     

Doğu Akdeniz’in zengin yeraltı gaz ve petrol yataklarını ele geçirerek enerji bağımlılığından kurtulmaya çalışan AB, o gaz ve petrol yataklarının üstünde Türk’ün al bayrağını görünce dehşete düştü. Bu bayrağın ay ve yıldızı gözlerini kamaştırdı.

Kendi yıldızları sönerken bir yıldız yeniden parlıyor ve sönen yıldızların yerine geçmek yükseliyordu.

Bizi Doğu Akdeniz’den geri adım attırmak için denemedikleri taktik kalmadı, ama nafile! Bir adım bile geri atmadık. Çünkü geri atacağımız her adım, sömürgeci Batı’nın adım adım orayı doldurması anlamına geliyordu.

Bir yıldız sönerse, bu, bir yıldızın parlaması anlamına gelir. Batı yıldızlarının yaldızları dökülmeye ve foyaları ortaya çıkmaya başladı.

Aziz okuyucu, biz artık Cenâb-ı Hakk’ın kınından çektiği kılıcız. Bu kılıcı Cenâb-ı Hakk çektiğine göre, murâdı, bazı kelle-i nâşeriflerin kutsuz omuzlardan indirilmesidir. Batı ne yaparsa yapsın, bu kılıcın hışmına er veya geç uğrayacaktır. Zaten şu an kılıcın kından sıyrılırken çıkardığı ses bile onların aralarına velvele düşürmeye yetti. Bir de bu kılıcı salladığımızdaki manzarayı düşünün…

Bu manzara şudur: Bütün sahte yıldızların yaldızları dökülmüş ve meydanda tek ve vakur bir yıldız parlıyor; Türk yıldızı…

Bu yıldız AB Parlamentosuna yansıyınca, kamaşan, sadece Bütikofer’in gözü müdür? Hayır efendim! Bütikofer bir simge… Onun gözünün kamaşması, Batı’nın gözünün kamaşmasıdır.

Gece yırtılıyor ve ufuktan dünyanın hayranlıkla izlediği büyük Türkiye güneşi ışıklar saçarak doğuyor.

Ne demiş Ziya Paşa: “Rencîde olur dîde-yi huffâş ziyâdan…”

Yani yarasanın gözü ışıktan incinir.

Bu daha iyi gününüz ey yarasalar! Bekleyin bakalım, o güneş doğunca ne Macron yarasası kalacak meydanda, ne de Mitçotakis...

Bu, ışıkla karanlığın, zulümle adâletin, hakla bâtılın, yıldızla yaldızın cengidir. Bu Osmanlı’nın geri dönüşü, nizâmın ayak sesleridir.

Ey yaldızları yutan yıldız, sende Mûsâ’nın (as) asâsındaki cevher var! Sen ışıttıkça zulüm dağılacak, bâtıl zail olacak ve hak ayağa kalkacaktır.

Ey kutlu sancak! Sen, yeni bir nizâmın sancağı, yeni bir dünyanın bayrağısın. Sen, yükselen bir gücün alemisin. Senin dalgalandığın yerlerde, şairin dediği gibi, artık “ne korku, ne de keder” barınacak. Sen bir şehitler ordusunun kanıyla yoğruldun. O kanlara yeni kanlar ve yeni canlar katıldı.

Doğu Türkistan’da Çin zulmünden, Karabağ’da Ermeni zulmünden, Suriye’de Esed zulmünden, Libya’da çakallar zulmünden ölenlerin kanı da sana karıştı.

Artık sen, ümmetin yıldızısın!

Biraz daha bekle ey aziz bayrak! Sömürgeci Batı’nın kuyuya attığı birer Yûsuf olan İslâm ülkeleri, kuyudan çıkıp senin altında toplanmaya geliyor. 

Vesselâm…