Hak ile bâtılın savaşı (3)

Hak, hakikati özünde Hakk’a teslimiyeti simgeler. Bâtıl ise, küfrü özünde kibri ve isyanı... Bu savaş, Hakk’a iman etmiş ve O’na teslim olmuş nefislere karşı küfre düşmüş, kibre bulanmış ve şirke teslim olmuş nefislerin savaşıdır.

ŞEYTAN, Âdemoğluna farklı şekillerde, farklı biçimlerde ve farklı yöntemlerle yaklaşır. Şeytanın Âdemoğlu için sarf ettiği “Önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım” ifadesi, tefsirlerde “şeytanın Âdemoğlunu her yönden kuşatma iddiası” veya “savaşta düşmanın dört bir yandan saldırması gibi” tefsir edilmiş.

Bu âyet İbni Abbas’tan ise şöyle rivâyet edilir: 

“‘Önlerinden’ demesi ahiret yönüyle, ‘Arkalarından’ demesi dünya yönüyle, ‘Sağlarından ve sollarından’ demesi de insanların haseneleri ve seyyieleri yönüyledir…”

Ne demektir bu?

Şeytan “Önlerinden sokulacağım” diyerek, Allah-u âlem, aslında bize, “Âdemoğluna gelecek ile ilgili konularda vesvese vereceğim. Onu açlıkla, rızkla korkutacağım; istikbâlle, işle, güçle tehdit edeceğim. Onu hiç ölmeyecekmiş gibi yarınlarla aldatacağım; mal, evlât, kariyer hırsı ile meşgul edeceğim. Sonunda ona ölümü, ahireti, hesabı unutturacağım, bu şekilde gereksiz işlerle onları meşgul edeceğim” demektedir.

“Arkalarından sokulacağım” diyerek, Allah-u âlem, aslında bize, “Âdemoğluna geçmiş ile ilgili konularda vesvese vereceğim, ona hayırlı amellerini unutturacağım, şer amellerini göstereceğim, günahlarını büyüterek veya önemsizleştirerek tövbe kapısından uzaklaştıracağım. Ona tarihini, Peygamberini, Sünneti, hayırlı geçmişini unutturacağım. Arkasından asılıp Âdemoğlunu dünyaya bağlayacağım” demektedir.

“Sağlarından ve sollarından sokulacağım” diyerek, Allah-u âlem, aslında bize, “Âdemoğlunun her amelinde ona vesvese vereceğim; namazında, zekâtında, orucunda, haccında onu engellemek için çalışacağım. İş yaparken, dinlenirken, konuşurken, dinlerken, yemek yerken, bakarken yani her ânında, her fırsatta her amelini şerre çevirmek için uğraşacağım” demektedir.

Âdem ile şeytanın, hak ile bâtılın mücadelesi başlıyor

Hazreti Âdem ve sonra Hazreti Havvâ yaratıldı. Araf Sûresi’nde Rabbimiz, şeytanın Hazreti Âdem ve Hazreti Havvâ’yı nasıl kandırdığını bize şöyle anlatıyor:

“Ey Âdem! Sen ve eşin Cennet’te kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz. Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki, ‘Rabbiniz size bu ağacı ancak melek olmayasınız ya da (Cennet’te) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı. Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim’ diye de onlara yemin etti. Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi.

Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhâl üzerlerini Cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri onlara, ‘Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? ‘Şeytan size apaçık bir düşmandır’ demedim mi?’ diye seslendi. Dediler ki, ‘Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz’.

Allah dedi ki, ‘Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.

Allah dedi ki, ‘Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız’.” (Araf, 19-25)

Şeytan, Hazreti Âdem’i ve Hazreti Havvâ’yı kandırdı. Onların Cennet’ten çıkarılmalarına, yeryüzüne indirilmelerine sebep oldu. Böylece Âdem ve nesli ile şeytan ve nesli arasındaki mücadele başlamış oldu.

Allah’ın ezelde söylemiş olduğu, “Yeryüzünde bir halîfe yaratacağım” sözü gerçekleşmiş oldu.

Allah bilinmek ve bulunmak için yaratmıştı âlemleri; insanı yarattı, Rûhundan üfledi, akıl verdi. Ona eşyaların ismini öğretti. Yeryüzünü ona tahsis etti ve onun için türlü türlü nimetle donattı. Yeri döşek, göğü tavan yaptı. Dinlenebilsin diye gündüzün ardına geceyi bürüdü. Hayvanları emrine verdi. Topraktan yararlansın diye türlü türlü bitki çıkardı. Yağmurlarla bereketlendirdi. Yarattığı kulundan ise sadece hakkıyla bilinmek ve “bir”lenmek diledi...

Şeytanî ve Âdemî tavır

Şeytan ile Âdem arasındaki en önemli farklardan biri, zikrettiğimiz bu âyetlerde çıkıyor önümüze.

Şeytan, Allah’ın emrine karşı geldi. Kibirlendi ve büyüklük tasladı. Rabbimiz onu huzurundan kovup hâddini bildirince, o işlediği büyük suçu kabullenmek yerine kabahati, “Beni azdırmana karşılık...” diyerek hâdsizce yine Rabbimize atmaya kalkıştı. Şeytanın kibri günahını katladı.

Âdem ve eşi Havvâ da şeytan tarafından kandırılarak Allah’ın emrine karşı gelmişti. Ancak Âdem ve Havvâ, şeytandan farklı olarak Âdemî bir tavırla hatâlarını kabul ettiler, pişman oldular ve tövbe ettiler. Dediler ki, “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz”.

Rivâyetlere göre Âdem’in tövbesi, pişmanlığı ve yalvarması yıllarca devam etti. Âdem ve Havvâ yine rivâyetlere göre uzun yıllar ayrı kaldılar. Samîmi olarak yaptıkları tövbe sonunda Allah’ın tövbe ve pişmanlık imtihanını kazandılar.

“Bunun üzerine Âdem, Rabbinden bazı kelimeler aldı (bunlarla tövbe etti); Rabbi de onun tövbesini kabul buyurdu. Şüphesiz O, tövbeleri kabul buyuran ve rahmeti sınırsız olandır…” (Bakara, 37)

Rabbimiz bu imtihan ile birlikte Âdem ve nesline imtihan dünyasında, (1) düşmanları olan şeytanı ve şeytanın vesveselerini/yöntemlerini göstermiş oldu; (2) Âdemoğluna, Âdem’i eğiterek ve örnekleyerek, hatâ yaptığında nasıl tövbe edeceğini göstermiş oldu; (3) Kendisinin kullarının tövbelerini kabul eden ve merhamet eden olduğunu anlatmış oldu.

İnsanlık tarihine baktığımızda, o tüm geçmişte yaşamış kavimler, devletler, imparatorluklar ve medeniyetler, bize aslında bir tek mücadeleyi anlatır: Hak ile bâtılın mücadelesi…

Hak, hakikati özünde Hakk’a teslimiyeti simgeler. Bâtıl ise, küfrü özünde kibri ve isyanı... Bu savaş, Hakk’a iman etmiş ve O’na teslim olmuş nefislere karşı küfre düşmüş, kibre bulanmış ve şirke teslim olmuş nefislerin savaşıdır.

Bu savaş, ezelden ebede devam edecektir. Bu savaşta, iman edip salih amel işleyenler kurtulacak, şeytana uyup isyan ederek küfre düşenler kaybedeceklerdir.

Eğer şeytandan bir fitleme seni dürtüklerse, hemen Allah’a sığın! Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir. Takvâ sahipleri, içlerine şeytandan gelen bir saptırıcı fikir doğduğunda, O’nu düşünüp hemen gerçeği görürler.” (Araf, 200-201)

“Ve de ki, ‘Rabbim! Şeytanların gizli kışkırtmalarından Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim!’.” (Mü’minun, 97-98)