Şeytana
süre verilmesi
ŞEYTAN “kibri” yüzünden
Allah’ın (cc) emrine karşı geldi. Teslimiyet sınavını kaybetti. Rabbimiz
şeytana, “Öyleyse in oradan! Orada büyüklük taslamak senin hâddin değildir.
Çık! Artık sen aşağılıklardansın!” (Araf,
13) buyurdu.
“Buyurdu
ki, ‘Çık oradan! Şüphesiz ki sen, kovulmuş/taşlanmış birisin. Din/kıyamet
gününe kadar da lânet senin üzerinedir’.” (Hicr,
34-35)
Şeytan bulunduğu
semâvat mâkâmından kovuldu. Allah tarafından lânetlendi. Cezalandırılacaktı,
ancak Allah’tan kıyamete kadar süre istedi. Âdem (as), ondaki “kibri” ortaya
çıkarmıştı. Şeytan isyan etti ve Allah’ın huzurundan, bulunduğu semâvî kattan,
derecelerinden kovuldu.
Bunun
kendince intikamını almak istiyordu. Buna neden olan madem Âdem’di, Âdem’i ve neslini
kendisi ile birlikte Cehennem’e götürme iddiası için Rabbimizden müsaade
istedi.
“Dedi ki, ‘(İnsanların) diriltileceği güne
kadar mühlet ver bana’. (Allah) buyurdu: ‘Şüphesiz ki sen, kendisine mühlet
verilenlerdensin.’” (Araf, 14-15)
“Dedi
ki, ‘Rabbim! Bana (insanların) diriltileceği güne kadar mühlet ver’. Buyurdu
ki, ‘Sen mühlet verilenlerdensin. Zamanı bilinen güne (kıyamete) kadar’…” (Hicr, 36-38)
Rabbimiz
şeytanı imtihan etmişti. Şeytan bu imtihanı kaybetti. Allah Âdem’i yaratmış, onu
ve neslini yeryüzünde yaşatmayı murâd etmişti. Tıpkı şeytan gibi Âdem’i ve
neslini de imtihan etmeyi istiyordu. Şeytana bu yüzden izin verildi. Şeytan,
Âdem ile olan sınavını kaybetmişti. Âdem ve nesli de şeytan ve nesli ile
sınanacaktı.
Şeytanın
sinsi plânı
Burada,
bildiğiniz âyetler ışığında okuduğum bir tefsirde dikkatimi çeken enteresan bir
detayı paylaşmak istiyorum. Şeytan, Allah’tan mühlet isterken “insanların
diriltileceği güne kadar” süre istiyor. Kıyamete kadar değil, sinsi bir şekilde
kıyametten sonrası için, insanlar diriltilinceye kadar ek süre talep ediyor.
Aklı sıra kıyamet günü yok edilenlerden olmayacak.
Rabbimiz
ise Hicr ve Sad Sûrelerinde kayıtlı hâliyle, “zamanı bilinen güne (kıyamete)
kadar” ve “bilinen vaktin gününe kadar” ifadelerindeki vurguyla onun isteğini kıyametle
sınırlandırmıştır.
Şeytanın
hırsı ve yöntemleri
Allah
tarafından kendisine kıyamete kadar süre verilen şeytan, nihâî amacını ve bazı yöntemlerini
Rabbimize şöyle itiraf ediyordu:
“Dedi
ki, ‘Beni saptırmana karşılık, ben de onlar(ı saptırmak) için Senin dosdoğru
yolunun üzerine oturacağım’. Sonra kesinlikle onlara önlerinden, arkalarından,
sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulamayacaksın’.” (Araf, 16-17)
“Dedi
ki, ‘İzzetine yemin olsun ki, onların hepsini azdıracağım.
Muhlis/arındırılmış/ihlâslı kulların müstesna’…” (Sad, 82-83)
“Allah
şeytanı lânetlemiştir, o da, ‘Kullarından belli bir pay alacağım, onları
mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara
emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın
yarattığını değiştirecekler’ demiştir.” (Nîsâ, 118-119)
Bu
âyetlerde özellikle dikkatinizi çekmek istediğim birkaç nokta var. Birincisi,
Araf Sûresi 17’nci âyette geçen “Beni saptırmana karşılık” şeklinde başlayan ve
şeytanın Rabbimizi hâdsiz bir şekilde -hâşâ-suçlaması…
Şeytan,
yine aşağılık bir tavırla kendi suçunu, günahını, yanlışını Rabbimize atma
cüreti gösteriyordu. İnsanlar da bazen böyle yapmazlar mı? Kendi suçu,
kabahati, yanlışı için suçlayacak birilerini arar veya türlü türlü bahaneler
uydururlar. Şeytanca bir tavır!
Şüphesiz
ki Allah, adalet ve hikmet sahibidir. El-hak, şeytanın içindeki nefsin,
benliğin, hırsın, kibrin ortaya çıkacağını mutlaka biliyordu. Şeytanın son
imtihanı, Âdem’in yaratılması ile oldu. Şeytan son imtihanını kaybetti, kâfirlerden
oldu. “Kâfir” damgası yiyen şeytan, kâfirlerin sayısını arttırmak için
çabalayacaktı.
Şeytanın
insanlara nasıl yaklaşacağını, neler yapacağını, bizleri nasıl kandıracağını yine
şeytanın ağzından anlatıyor Rabbimiz: “Ben de onlar(ı saptırmak) için Senin
dosdoğru yolunun üzerine oturacağım…” “Sonra kesinlikle onlara önlerinden,
arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici
bulamayacaksın…”
Şeytan,
daima Allah’ın yolu üzerinde olacakmış. Allah’a giden o dosdoğru yol üzerinde
bizim için bekleyecekmiş. Bizi dosdoğru ve emin olan o yoldan saptırmak ve
çevirmek için çabalayacakmış.
Demek
oluyor ki, Sırât-ı Müstakîm üzerinde bizi ne veya kim engelliyorsa, bizi
Allah’ın yolundan ne veya kim alıkoyuyorsa, bilelim ki arkasında şeytan var.
Şeytan
bu yolda elbette bize kendisini açıkça göstermeyecek, kendisini tanıtmayacak.
Bunun için bize önümüzden, arkamızdan, sağımızdan ve solumuzdan sokulacakmış. Bize
sürekli vesvese verecek, hayrı şer, şerri hayr, eğriyi doğru, doğruyu eğri,
iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterecek ve bizi azdırıp hakikat yolundan
saptıracakmış.
Abdullah
Bin Mes’ud’un (ra) anlattığına göre Hazreti Peygamber (sav) bir gün yere düz
bir çizgi çizdi ve etrafında toplanan sahabeye şöyle dedi: “İşte bu Allah’ın
(cc) dosdoğru yoludur.”
Sonra
da bu düz çizginin sağ ve sol taraflarına başka çizgiler çizerek, “‘Bunlar
da diğer yollardır ki her birinin başında bir şeytan bulunmakta ve kendi
yollarına çağırmaktadır’ dedi ve ‘İşte bu, Benim dosdoğru yolum! Artık
ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun
yolundan ayırır’ (En’âm, 153) âyetini okudu.” (Darimi, Mukaddime, 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned,
I/435.)
(Devam edecek…)