Hak ile bâtılın savaşı (2)

Sırât-ı Müstakîm üzerinde bizi ne veya kim engelliyorsa, bizi Allah’ın yolundan ne veya kim alıkoyuyorsa, bilelim ki arkasında şeytan var. Şeytan bu yolda elbette bize kendisini açıkça göstermeyecek, kendisini tanıtmayacak. Bunun için bize önümüzden, arkamızdan, sağımızdan ve solumuzdan sokulacak…

Şeytana süre verilmesi

ŞEYTAN “kibri” yüzünden Allah’ın (cc) emrine karşı geldi. Teslimiyet sınavını kaybetti. Rabbimiz şeytana, “Öyleyse in oradan! Orada büyüklük taslamak senin hâddin değildir. Çık! Artık sen aşağılıklardansın!” (Araf, 13) buyurdu.

“Buyurdu ki, ‘Çık oradan! Şüphesiz ki sen, kovulmuş/taşlanmış birisin. Din/kıyamet gününe kadar da lânet senin üzerinedir’.” (Hicr, 34-35)

Şeytan bulunduğu semâvat mâkâmından kovuldu. Allah tarafından lânetlendi. Cezalandırılacaktı, ancak Allah’tan kıyamete kadar süre istedi. Âdem (as), ondaki “kibri” ortaya çıkarmıştı. Şeytan isyan etti ve Allah’ın huzurundan, bulunduğu semâvî kattan, derecelerinden kovuldu.

Bunun kendince intikamını almak istiyordu. Buna neden olan madem Âdem’di, Âdem’i ve neslini kendisi ile birlikte Cehennem’e götürme iddiası için Rabbimizden müsaade istedi.

“Dedi ki, ‘(İnsanların) diriltileceği güne kadar mühlet ver bana’. (Allah) buyurdu: ‘Şüphesiz ki sen, kendisine mühlet verilenlerdensin.’” (Araf, 14-15)

“Dedi ki, ‘Rabbim! Bana (insanların) diriltileceği güne kadar mühlet ver’. Buyurdu ki, ‘Sen mühlet verilenlerdensin. Zamanı bilinen güne (kıyamete) kadar’…” (Hicr, 36-38)

Rabbimiz şeytanı imtihan etmişti. Şeytan bu imtihanı kaybetti. Allah Âdem’i yaratmış, onu ve neslini yeryüzünde yaşatmayı murâd etmişti. Tıpkı şeytan gibi Âdem’i ve neslini de imtihan etmeyi istiyordu. Şeytana bu yüzden izin verildi. Şeytan, Âdem ile olan sınavını kaybetmişti. Âdem ve nesli de şeytan ve nesli ile sınanacaktı.

Şeytanın sinsi plânı

Burada, bildiğiniz âyetler ışığında okuduğum bir tefsirde dikkatimi çeken enteresan bir detayı paylaşmak istiyorum. Şeytan, Allah’tan mühlet isterken “insanların diriltileceği güne kadar” süre istiyor. Kıyamete kadar değil, sinsi bir şekilde kıyametten sonrası için, insanlar diriltilinceye kadar ek süre talep ediyor. Aklı sıra kıyamet günü yok edilenlerden olmayacak.

Rabbimiz ise Hicr ve Sad Sûrelerinde kayıtlı hâliyle, “zamanı bilinen güne (kıyamete) kadar” ve “bilinen vaktin gününe kadar” ifadelerindeki vurguyla onun isteğini kıyametle sınırlandırmıştır.

Şeytanın hırsı ve yöntemleri

Allah tarafından kendisine kıyamete kadar süre verilen şeytan, nihâî amacını ve bazı yöntemlerini Rabbimize şöyle itiraf ediyordu:

“Dedi ki, ‘Beni saptırmana karşılık, ben de onlar(ı saptırmak) için Senin dosdoğru yolunun üzerine oturacağım’. Sonra kesinlikle onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulamayacaksın’.” (Araf, 16-17)

“Dedi ki, ‘İzzetine yemin olsun ki, onların hepsini azdıracağım. Muhlis/arındırılmış/ihlâslı kulların müstesna’…” (Sad, 82-83)

“Allah şeytanı lânetlemiştir, o da, ‘Kullarından belli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler’ demiştir.” (Nîsâ, 118-119)

Bu âyetlerde özellikle dikkatinizi çekmek istediğim birkaç nokta var. Birincisi, Araf Sûresi 17’nci âyette geçen “Beni saptırmana karşılık” şeklinde başlayan ve şeytanın Rabbimizi hâdsiz bir şekilde -hâşâ-suçlaması…

Şeytan, yine aşağılık bir tavırla kendi suçunu, günahını, yanlışını Rabbimize atma cüreti gösteriyordu. İnsanlar da bazen böyle yapmazlar mı? Kendi suçu, kabahati, yanlışı için suçlayacak birilerini arar veya türlü türlü bahaneler uydururlar. Şeytanca bir tavır!

Şüphesiz ki Allah, adalet ve hikmet sahibidir. El-hak, şeytanın içindeki nefsin, benliğin, hırsın, kibrin ortaya çıkacağını mutlaka biliyordu. Şeytanın son imtihanı, Âdem’in yaratılması ile oldu. Şeytan son imtihanını kaybetti, kâfirlerden oldu. “Kâfir” damgası yiyen şeytan, kâfirlerin sayısını arttırmak için çabalayacaktı.

Şeytanın insanlara nasıl yaklaşacağını, neler yapacağını, bizleri nasıl kandıracağını yine şeytanın ağzından anlatıyor Rabbimiz: “Ben de onlar(ı saptırmak) için Senin dosdoğru yolunun üzerine oturacağım…” “Sonra kesinlikle onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulamayacaksın…”

Şeytan, daima Allah’ın yolu üzerinde olacakmış. Allah’a giden o dosdoğru yol üzerinde bizim için bekleyecekmiş. Bizi dosdoğru ve emin olan o yoldan saptırmak ve çevirmek için çabalayacakmış.

Demek oluyor ki, Sırât-ı Müstakîm üzerinde bizi ne veya kim engelliyorsa, bizi Allah’ın yolundan ne veya kim alıkoyuyorsa, bilelim ki arkasında şeytan var.

Şeytan bu yolda elbette bize kendisini açıkça göstermeyecek, kendisini tanıtmayacak. Bunun için bize önümüzden, arkamızdan, sağımızdan ve solumuzdan sokulacakmış. Bize sürekli vesvese verecek, hayrı şer, şerri hayr, eğriyi doğru, doğruyu eğri, iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterecek ve bizi azdırıp hakikat yolundan saptıracakmış.

Abdullah Bin Mes’ud’un (ra) anlattığına göre Hazreti Peygamber (sav) bir gün yere düz bir çizgi çizdi ve etrafında toplanan sahabeye şöyle dedi: “İşte bu Allah’ın (cc) dosdoğru yoludur.”

Sonra da bu düz çizginin sağ ve sol taraflarına başka çizgiler çizerek, “‘Bunlar da diğer yollardır ki her birinin başında bir şeytan bulunmakta ve kendi yollarına çağırmaktadır’ dedi ve ‘İşte bu, Benim dosdoğru yolum! Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır’ (En’âm, 153) âyetini okudu.” (Darimi, Mukaddime, 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/435.)

(Devam edecek…)