HAK
ile bâtılın savaşı ezelî ve ebedîdir. Bu mücadele kıyamete kadar sürecektir. Bu
gerçeği biliyoruz. Peki, hiç düşündünüz mü, bu savaş ilk ne zaman, nerede ve
nasıl başlamıştır?
Allah-u âlem, bizim bildiğimiz kadarı ile
bu savaş ilk olarak insanın yaratılışı ile başlamıştır. Yüce Kitabımız Kur’ân-ı
Kerîm’de ilk insan Hazreti Âdem’in yaratılışı, meleklerin ve iblisin bu
yaratılış karşısında gösterdikleri tepkiler detaylı şekilde anlatılır. Yaratılış
hâdisesinde görebilenler için aslında pek çok hikmet gizlidir.
İnsanın
yaratılışı
Bakara Sûresi’nde Rabbimiz, insanın
yaratılışı ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
“Hani Rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde
bir halîfe yaratacağım’ demişti. Dediler ki, ‘Orada bozgunculuk yapacak ve kan
dökecek birini mi (halîfe) kılacaksın? Oysa bizler Seni tüm eksiklerden tenzih
ederek Sana hamd etmekte ve Seni takdis etmekteyiz’.
(Allah) dedi ki, ‘Şüphesiz ki Ben, sizin
bilmediklerinizi biliyorum’. (Varlığa dair)
tüm isimleri Âdem’e öğretti. Sonra onları meleklere sundu ve ‘Şayet doğru
sözlülerden iseniz bunların isimlerini Bana haber verin’ dedi.
Dediler ki, ‘Seni tüm noksanlıklardan
tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki Sen,
(her şeyi bilen) El-Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’sin’.
Dedi ki, ‘Ey Âdem! Onlara isimlerini haber
ver’. (Âdem) isimlerini haber verince (Allah) dedi ki, ‘Size, ‘Göklerin ve
yerin gaybını Ben bilirim, açığa vurup gizlediklerinizi de Ben bilirim’ diye
söylemedim mi?’.” (Bakara,
31-34)
Rabbimiz, atamız Hazreti Âdem’i yarattı.
Yeryüzünde halîfesi olma misyonu ile şereflendirdi. Melekler bu yaratılıştaki
sırrı merak ettiler. Onlar Allah’ı tenzih ve tesbih ediyorken, Allah’a hamd edip
şükrediyorken, Allah’ı tanıyor ve biliyorken, neden Allah ileride bir kısmı düzeni
bozup kan dökecek bir varlığı yaratmayı murâd etmişti?
Gaybı
bilmek
Yine Rabbimizin yasası ve buyruğudur; Allah’tan
ve O’nun izin verdiklerinden başka kimse gaybı, geleceği, olacakları bilemez.
Peki, melekler insanoğlunun bozgunculuk yapacağını, kan dökeceğini nereden
biliyorlardı?
Bu kısım Kur’ân’da geçmez ancak Allah-u âlem
bu bilgi Allah tarafından onlara bildirildi. Yüce Allah, yarattığı Âdem’i ve Âdemoğlunun
neler yapacağını biliyordu ancak yine de yaratmayı murâd etti.
Çünkü Rabbimiz El-Alîm’dir; O ezelî ve
ebedi ilim sahibidir, her şeyi bilendir. İlmi, yaratılmış ve yaratılmamış her
şeyi ihata eden, kapsayandır. Melekler O’nun bildirdiğinin ötesini bilemezlerdi.
Demek ki Âdem’in ve Âdemoğlunun yaratılışında meleklerin bildiğinin ötesinde
bir sır vardı Rabbimizin katında. O sır bizim yaratılışımızdaki hikmetin de kendisi
olmalı Allah-u âlem.
Âdem özel bir varlıktı. Allah meleklere ve
iblise, “Âdem’e secde edin” emri
vermişti. Bu secde nasıl ve ne şekildedir, bunu ancak Allah bilir. Peki, neden Âdem’e
secde emri vermişti Rabbimiz?
Kimi âlimler, “Şeytanın kibrini ortaya çıkarmak için” demiş. Kimi âlim, Sad Sûresi’nde
belirtilen, “Hani Rabbin meleklere demişti ki, ‘Ben çamurdan bir insan
yaratacağım. Ona tam şeklini verip rûhumdan da üflediğim vakit hemen onun için
secdeye kapanın’ (Sad, 71-72)
şeklindeki âyetler üzerine, “İnsanda
Rabbimizin rûhu veya nûru var, bu yüzden secde emri verdi” demişler.
Netîcede bu emir, Allah’ın emri idi,
teslim olunması gerekirdi. İblis bu emre uymadı. Kibri onu engellemişti.
Kur’ân’ın tâbiri ile “büyüklük taslamıştı ve aşağılıklardan olmuştu”.
Teslimiyet
sınavı
Araf ve Sad Sûrelerinde Rabbimiz, şeytanın
neden secde etmediğini şöyle bildirmektedir:
“Allah buyurdu: ‘Ben sana emretmişken seni
secde etmekten alıkoyan nedir?’ (İblis,) ‘Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni
ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın’ dedi.” (Araf, 12)
Şeytan bir melek değildi. Meleklerin nefsi,
kibri, benliği yoktu. Şeytanın ise vardı. Melekler nurdan, şeytan ise ateşten
yaratılmıştı. Şeytan emre itaatsizlik gösterdi. Teslimiyet sınavını geçemedi.
Ve aşağılıklardan oldu.
Teslimiyet… İnancın ve yaratılıştaki
sırların en önemlilerinden biri de bu değil miydi? Şeytan teslimiyet sınavını
verememişti. Kibri onu engellemişti.
Teslimiyet… İnanmanın özü de bu değil miydi?
Teslim olmak, şek ve şüphe duymadan Hakk’a ve hakikate teslim olmak…
Teslimiyet… Sevginin, ihlâsın,
samîmiyetin, ciddiyetin, İlâhî aşkın delili değil miydi? Teslim olmak… Ama
sadece O’na teslim olmak…
Ya O’na teslim olup “kul” olur ya da
O’ndan gayrısını tercih eder, farkına bile varmadan şeytanın kölesi olur. İnsan
ya Hakk’ın kulu olur ya da şeytan ve nefsinin tesiriyle altının-paranın,
malın-mülkün, mâkâmın-mevkiin, şanın-şöhretin, şehvetin-tutkuların,
aczin-zaafların, kibrin-gururun, patronun-müdürün esiri olur.
Hakk’a teslim olan “hidâyete”, gayrısına
teslim olan “dalâlete” erişir ancak. Hakk’a teslim olmak, O’na kulluk en büyük
özgürlüktür. Çünkü bilirsin ki, O’na teslim olduğunda asla büyük üzüntüler
çekmezsin; kimseden ve hiçbir şeyden korkmana, çekinmene gerek yoktur.
“Bilesiniz ki, Allah dostlarına asla korku
yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.” (Yunus, 64)
Hakk’a teslim olmak huzurdur. Hakk’a
teslim olmak rahmet ve berekettir. Hakk’a teslim olmak ilim ve hikmettir. Hakk’a
teslim olmak anlamak, arif olmak, kâmil olmaktır. El-hak, O’nu bilmek için önce
teslim olmak gerektir.
(Devam edecek…)