Hak ile bâtılın savaşı (1)

Hakk’a teslim olmak huzurdur. Hakk’a teslim olmak rahmet ve berekettir. Hakk’a teslim olmak ilim ve hikmettir. Hakk’a teslim olmak anlamak, arif olmak, kâmil olmaktır. El-hak, O’nu bilmek için önce teslim olmak gerektir.

HAK ile bâtılın savaşı ezelî ve ebedîdir. Bu mücadele kıyamete kadar sürecektir. Bu gerçeği biliyoruz. Peki, hiç düşündünüz mü, bu savaş ilk ne zaman, nerede ve nasıl başlamıştır?

Allah-u âlem, bizim bildiğimiz kadarı ile bu savaş ilk olarak insanın yaratılışı ile başlamıştır. Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de ilk insan Hazreti Âdem’in yaratılışı, meleklerin ve iblisin bu yaratılış karşısında gösterdikleri tepkiler detaylı şekilde anlatılır. Yaratılış hâdisesinde görebilenler için aslında pek çok hikmet gizlidir.

İnsanın yaratılışı

Bakara Sûresi’nde Rabbimiz, insanın yaratılışı ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

“Hani Rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım’ demişti. Dediler ki, ‘Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi (halîfe) kılacaksın? Oysa bizler Seni tüm eksiklerden tenzih ederek Sana hamd etmekte ve Seni takdis etmekteyiz’.

(Allah) dedi ki, ‘Şüphesiz ki Ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum’. (Varlığa dair) tüm isimleri Âdem’e öğretti. Sonra onları meleklere sundu ve ‘Şayet doğru sözlülerden iseniz bunların isimlerini Bana haber verin’ dedi.

Dediler ki, ‘Seni tüm noksanlıklardan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki Sen, (her şeyi bilen) El-Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’sin’.

Dedi ki, ‘Ey Âdem! Onlara isimlerini haber ver’. (Âdem) isimlerini haber verince (Allah) dedi ki, ‘Size, ‘Göklerin ve yerin gaybını Ben bilirim, açığa vurup gizlediklerinizi de Ben bilirim’ diye söylemedim mi?’.” (Bakara, 31-34)

Rabbimiz, atamız Hazreti Âdem’i yarattı. Yeryüzünde halîfesi olma misyonu ile şereflendirdi. Melekler bu yaratılıştaki sırrı merak ettiler. Onlar Allah’ı tenzih ve tesbih ediyorken, Allah’a hamd edip şükrediyorken, Allah’ı tanıyor ve biliyorken, neden Allah ileride bir kısmı düzeni bozup kan dökecek bir varlığı yaratmayı murâd etmişti?

Gaybı bilmek

Yine Rabbimizin yasası ve buyruğudur; Allah’tan ve O’nun izin verdiklerinden başka kimse gaybı, geleceği, olacakları bilemez. Peki, melekler insanoğlunun bozgunculuk yapacağını, kan dökeceğini nereden biliyorlardı?

Bu kısım Kur’ân’da geçmez ancak Allah-u âlem bu bilgi Allah tarafından onlara bildirildi. Yüce Allah, yarattığı Âdem’i ve Âdemoğlunun neler yapacağını biliyordu ancak yine de yaratmayı murâd etti.

Çünkü Rabbimiz El-Alîm’dir; O ezelî ve ebedi ilim sahibidir, her şeyi bilendir. İlmi, yaratılmış ve yaratılmamış her şeyi ihata eden, kapsayandır. Melekler O’nun bildirdiğinin ötesini bilemezlerdi. Demek ki Âdem’in ve Âdemoğlunun yaratılışında meleklerin bildiğinin ötesinde bir sır vardı Rabbimizin katında. O sır bizim yaratılışımızdaki hikmetin de kendisi olmalı Allah-u âlem.

Âdem özel bir varlıktı. Allah meleklere ve iblise, “Âdem’e secde edin” emri vermişti. Bu secde nasıl ve ne şekildedir, bunu ancak Allah bilir. Peki, neden Âdem’e secde emri vermişti Rabbimiz?

Kimi âlimler, “Şeytanın kibrini ortaya çıkarmak için” demiş. Kimi âlim, Sad Sûresi’nde belirtilen, “Hani Rabbin meleklere demişti ki, ‘Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Ona tam şeklini verip rûhumdan da üflediğim vakit hemen onun için secdeye kapanın’ (Sad, 71-72) şeklindeki âyetler üzerine, “İnsanda Rabbimizin rûhu veya nûru var, bu yüzden secde emri verdi” demişler.

Netîcede bu emir, Allah’ın emri idi, teslim olunması gerekirdi. İblis bu emre uymadı. Kibri onu engellemişti. Kur’ân’ın tâbiri ile “büyüklük taslamıştı ve aşağılıklardan olmuştu”.

Teslimiyet sınavı

Araf ve Sad Sûrelerinde Rabbimiz, şeytanın neden secde etmediğini şöyle bildirmektedir:

“Allah buyurdu: ‘Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?’ (İblis,) ‘Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın’ dedi.” (Araf, 12)

Şeytan bir melek değildi. Meleklerin nefsi, kibri, benliği yoktu. Şeytanın ise vardı. Melekler nurdan, şeytan ise ateşten yaratılmıştı. Şeytan emre itaatsizlik gösterdi. Teslimiyet sınavını geçemedi. Ve aşağılıklardan oldu.

Teslimiyet… İnancın ve yaratılıştaki sırların en önemlilerinden biri de bu değil miydi? Şeytan teslimiyet sınavını verememişti. Kibri onu engellemişti.

Teslimiyet… İnanmanın özü de bu değil miydi? Teslim olmak, şek ve şüphe duymadan Hakk’a ve hakikate teslim olmak…

Teslimiyet… Sevginin, ihlâsın, samîmiyetin, ciddiyetin, İlâhî aşkın delili değil miydi? Teslim olmak… Ama sadece O’na teslim olmak…

Ya O’na teslim olup “kul” olur ya da O’ndan gayrısını tercih eder, farkına bile varmadan şeytanın kölesi olur. İnsan ya Hakk’ın kulu olur ya da şeytan ve nefsinin tesiriyle altının-paranın, malın-mülkün, mâkâmın-mevkiin, şanın-şöhretin, şehvetin-tutkuların, aczin-zaafların, kibrin-gururun, patronun-müdürün esiri olur.

Hakk’a teslim olan “hidâyete”, gayrısına teslim olan “dalâlete” erişir ancak. Hakk’a teslim olmak, O’na kulluk en büyük özgürlüktür. Çünkü bilirsin ki, O’na teslim olduğunda asla büyük üzüntüler çekmezsin; kimseden ve hiçbir şeyden korkmana, çekinmene gerek yoktur.

“Bilesiniz ki, Allah dostlarına asla korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.” (Yunus, 64)

Hakk’a teslim olmak huzurdur. Hakk’a teslim olmak rahmet ve berekettir. Hakk’a teslim olmak ilim ve hikmettir. Hakk’a teslim olmak anlamak, arif olmak, kâmil olmaktır. El-hak, O’nu bilmek için önce teslim olmak gerektir.

(Devam edecek…)