Hafta tatili Cuma olursa

İşgalci İsrail’de Müslüman azınlığın sahip olduğu haklara Türkiye’de Müslüman çoğunluk sahip değildir. Türkiye’de hafta tatilinin Cuma’ya alınması, eski komünistler tarafından idare edilen Türk cumhuriyetlerine ve Arnavutluk’a da örnek olacaktır.

DİYANET İşleri Başkanlığı’nın, mesai saatlerinin öğretmen, öğrenci ve diğer memurların Cuma namazına gidebilmelerine göre ayarlanmasını tavsiye eden hutbesinin camilerde okunması üzerine, “Hafta tatili Cuma’ya alınıyor, bunun hazırlığı yapılıyor” şeklindeki haberler sürüyor.

Aslında genel olarak hafta tatili bütün dünyaya Sanayi Devrimi’nden sonra yayılmıştır. Çünkü hafta boyunca çalışan işçilerin hiç olmazsa bir gün dinlenmesinin daha verimli olmalarını temin edeceği görüşü ile hafta tatili fikri ortaya çıkmıştır. Sanayi Devrimi Batı’da başladığından dolayı, hafta tatili uygulaması da oradan başlamıştır.

Osmanlı döneminde 8 Mayıs 1867 günü, Dilaver Paşa Nizamnamesi ile Zonguldak Ereğli’de çalışan madencilere bayram izni verilmesi gibi hususlar yer almıştır. Nizamname 1921’e kadar yürürlükte kalmıştır. Tatil fikri ve uygulaması da ilk defa bu nizamnamede yer almıştır. Ancak yine de hafta sonu tatili 1923’ten önce uygulamada yoktur.

Buna karşılık, aynı dönemde Batı/Hıristiyan ülkelerinde önceleri yalnızca Pazar günleri hafta tatil günü iken, sonradan Cumartesi günleri de eklenmiştir. Zaten Hıristiyanlar için Pazar günü, ibadet etme/kiliseye gitme günüdür. Musevilerde ise Tevrat’a (Tekvin, 2) dayalı olarak Cumartesi, ibadet ve dinlenme günüdür.

Osmanlı’nın son döneminde önemli ölçüde Hıristiyan nüfusun varlığı, hafta tatili fikrini de bir zaruret hâline getirmiştir. Ancak savaşlar, işgaller ve toprak kayıpları derken, hafta tatili düzenlemesi Osmanlı sonrasına kalmıştır.

Nitekim bu konu hakkında Kemal Paşa, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldiğinde, ertesi gün şehrin ileri gelenleri ile yaptığı görüşmede hafta tatilinin Cuma günü olması hakkında şöyle bir açıklama yapmıştır:

“İstanbul’un Fethi’nden beri, gayrimüslimlerin sahip oldukları bu büyük ayrıcalıklar, milletimizin din ve siyasete göre dünyanın en hoşgörülü ve cömert bir milleti olduğunu ispat eder en bariz delildir. Milletimize bu iftirada bulunarak bize karşı gelenler, insaf etsinler de dünyanın en büyük ve medenî milleti olduğunu söyleyenlerin İslâm dinini resmî şekilde tanımayan, Müslümanları Pazar gününü tatil günü saymaya ve mübârek şekilde tanımaya zorlayan ve Müslümanların özel günü olan Cuma gününü resmen tanımayan milletler olduğunu unutmasınlar.” (Nutuk, C.III, MEB, İstanbul 1973, s.1183)

Cuma gününün tatil olmasına dair ilk teklifler

İzmir İktisat Kongresi’nde (17 Şubat 1923) esnaf temsilcilerinden bir delegenin teklifi üzerine alınan kararlardan birisi de Cuma gününün “bütün Türkiye sekenesi” için hafta sonu tatili olmasıdır. Bu kongrede alınan karar yaklaşık bir yıl sonra kanun haline getirilmiştir.

15 Mart 1923 günü Adana’da Kemal Paşa ile görüşen esnaf temsilcilerinin İzmir İktisat Kongresi’nin ardından başlatılan Cuma günü tatil uygulamasına alışamadıkları hakkındaki şikâyetleri üzerine, Paşa’nın söyledikleri şöyle:

“Sizler ki çok çalışıyorsunuz. Çok çalışanlar o nisbette havaya, sessizliğe, dinlenmeye muhtaçtır. Cuma gününü hava alma ve tatil günü yapmakla çok akıllıca bir iş yapmış oldunuz. Bu haftada bir günlük bir tatil hem sıhhatiniz için, hem de din gereği olarak lüzumludur. Biliyorsunuz ki, şeriatta Cuma namazından maksat, herkesin dükkânlarını kapayarak, işlerini bırakarak bir araya toplanmaları ve İslâmların genel meseleleri hakkında dertleşmeleri içindir. Cuma günü tatil yapmak, şeriatın da emri gereğidir. Bu kadar açık bir hakikati size herhangi bir kişinin, milletvekili olsun, ben olayım, hacı olsun, hoca olsun, ‘Bu yapılan şey dine aykırıdır’ demesi kadar küstahlık, dinsizlik, imansızlık olamaz.”

Ocak 1924’te CHP’nin ileri gelenlerinden Şükrü Kaya, Mahmut Celal (Bayar), Celal Nuri (İleri) ve Feridun Fikri’nin (Düşünsel) teklifleri ile Cuma gününün resmî tatil yapılması konusunun gerekçesinde, “Tatil gününün Cuma’dan maada diğer bir gün olması hatıra gelebilirse de Cuma gününün zaten eyyam-ı resmiyeden bulunması ve milleti teşkil eden anasır-ı asliyenin Müslüman olması ve her ne kadar İslâmiyet’te Cuma tatili namaz vaktinden maada zaman mecburî değilse de anane ve itiyadın Cuma gününün tatil günü ittihaz eylemesi bu kanunda da tatil gününün Cuma günü olmasını icap ettirmiştir” ifadeleri yer almaktadır.

Kanun maddesi ise şöyle yazılmıştır: “On bin veya on binden fazla nüfusu havi şehirlerde alelûmum fabrika, imalâthane, tezgâh, dükkân, mağaza, yazıhane, ticarethane, sınaî ve ticarî biluumum müessesat ve tevabiinin haftada bir gün tatili faaliyet etmeleri mecburidir. Tatil günü, yirmi dört saatten dun olmamak üzere Cuma günüdür.”

Meclis’ten bu kanun çıktığında ortada henüz lâiklik yoktur. 20 Ocak 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na göre, “TBMM’nin görevi şeriat hükümlerini uygulamaktır”.

1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda bu madde korunduğu gibi, “Devletin dini İslâm’dır, TBMM şeriata aykırı kanun çıkaramaz” gibi hükümlere de yer vermiştir. Bundan dolayı Cuma gününün hafta tatili yapılmasını “lâik devlet” ilkesi ile açıklamak münasebetsizliktir.

Uygulama neden Cuma gününden Pazar gününe kaydırıldı? 

Zaten Kemal Paşa da Ankara ve Adana’daki konuşmalarında, Cuma’nın tatil edilmesini lâiklikten dolayı değil, şeriatın emri ve Müslüman geleneğinin icabı diye açıklamıştır.

Buna karşılık 1930’larda İstanbullu esnafın, Avrupa ülkeleri ile farklı günlerde tatil yapılmasından dolayı mağdur olduklarını söyledikleri, Cumhuriyet ve benzeri gazetelerde haber olmuştur. Farklı günlerde tatil yapılmasından dolayı neden Avrupa ülkelerinin esnafı değil de Türk esnafı mağdur olmuştur? Çünkü o dönemde satıcı/ihracatçı olan Avrupa ülkeleri esnafının değil de alıcı/ithalatçı Türk esnafının mağdur olması haberleştirilmiştir. Oysa satıcılar, alıcıların kurallarına daha çok dikkat ederler. Böylece Pazar gününün tatil olacağının işareti verilmiştir.

27 Mayıs 1935 günü İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Meclis’e, “Ulusal Bayram ve Tatil Günleri” başlığı altında, Pazar gününün hafta tatili olması yönünde bir teklif getirmiştir. Oysa Ocak 1924’te “Cuma günü tatil olsun” şeklindeki teklifi verenlerden biri de, yukarıda beyan ettiğimiz üzere Şükrü Kaya idi.

Meşrutiyet döneminde Batıcılık akımının sözcülerinden olan Muş Milletvekili Hakkı Kılıç, Pazar gününün tatil olması hakkında şu görüşleri ileri sürmüştür:

“Bu istirahat günü ilk defa olmak üzere Tevrat’ta konulmuştur. Orada denilmiştir ki, ‘Altı gün çalış, yedinci günü istirahat et’. Yahudi, Cumartesi’ye gelen yedinci günü istirahat etmiş. Hıristiyanlık, Yahudilerin aksi olsun diye bugünü Pazar’a getirmiş. Müslümanlar da Cuma’ya çevirmişler. Arkadaşlar, günlerin adları gökten inmiş ve bir kısmı mukaddes tanınmış değildir. Her şeyin adını veren insanlar, günlerin de adlarını kendileri vermişlerdir. Lâyihada teklif edildiği gibi, bunun esası doğrudan doğruya ekonomiktir. Hakikaten biz, Cumhuriyet’in ilânıyla tamamen Garb medeniyetine doğru yürümekte olduğumuz bir sırada artık Şark’a bağlı kalamayız. Bilakis köhne kanunların hiçbir hükümleri bizim üzerimize müessir olamaz. Onun için maddede hükümetin de izahat vermiş olduğu veçhile doğrudan doğruya açık bir şekilde ifade edildiği için artık bunun üzerinde durulmaya değmez. Binaenaleyh kanunun olduğu gibi kabulünün çok doğru olduğuna kaniyim.”

Afyon Milletvekili Berç Türker (Keresteciyan) ise Pazar gününün tatil olmasının gerekliliğini şöyle savunmuştur: “(…) Bunun için haftanın her günü Allah’ın günüdür, hiçbir fark yoktur. Yalnız söylediğim gibi, hangi gün işimize geliyorsa ve hangi günü dünya ekseriyeti kabul etmişse o günü kabul edelim ve daima olduğu gibi Türk’ün yüksek seviyesini ve terakki arzusunu dünyaya bildirelim.”

Muhalefetin olmadığı, böylesi kanun tekliflerine herkesin itiraz etmeye korktuğu bir dönemde, Meclis’te kimse “Hafta tatili Cuma olarak kalsın” diyememiştir. Görüldüğü gibi Pazar’ın tatil olması, “Şark’a (İslâm’a) bağlılıktan çıkıp Garp medeniyetine katılmanın icabı ve ilerlemenin bir sonucu olduğunu ve bunun dünyaya (yani Avrupa’ya) gösterilmesiyle” açıklanmıştır.

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, kanun teklifini savunurken şöyle der: “Bu kanun doğrudan doğruya sosyal ve siyasal bir kanundur ve uhud-u atika ve cedide ile münasebeti yoktur.”

Oysa Kemal Paşa’nın değinilen Ankara ve Adana konuşmalarında Cuma tatilinin dinin/şeriatın emri ve Müslüman geleneği olduğu vurgulanmıştır.

Tek parti döneminde Avrupa’da her ne varsa taklit edilmesi hâkim bir görüştür. Zaten üstün tutulan, değerli görülen taklit edilir. Tek parti döneminde ise Batı/Avrupa ilerleme ve uygarlığın merkezi sayıldığı için Batı’da her ne varsa alınması, fikrî yönetimin esası olmuştur. Buna itiraz etmek ise irticanın, gericiliğin, hatta padişahlık taraftarlığının icabı sayılarak suçlama ve cezalandırma konusu yapılmıştır.

Dünyada nüfus çoğunluğu Hıristiyan olan ülkelerin tamamında Pazar günü resmî tatildir. Yahudi nüfusunun çoğunlukta olduğu İsrail’de ise hafta sonu tatili, Cuma günü öğleden sonra başlayarak Pazar akşamına kadar 2 buçuk gündür. İsrail üç semavi dine (İslâmiyet, Hıristiyanlık ve Musevilik) göre hafta sonu düzenlemesi yapmıştır.

Nüfus çoğunluğu Müslüman olan İran, Mısır ve Suudi Arabistan’da Cuma günü tatildir. Nüfus çoğunluğu Müslüman olan Endonezya, Malezya, Lübnan, Pakistan, Fas ve Tunus’ta Cumartesi-Pazar tatildir ancak Cuma namazı saati olan iki saat de tatil sayılmaktadır. Nüfus çoğunluğu Müslüman olduğu hâlde Cumartesi-Pazar günleri tatil yapan ancak Cuma saatinde bile tatil yapmayan ülkeler ise Arnavutluk, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkiye ve Türkmenistan’dır. Türkiye dışındaki bu ülkelerin ortak özelliği, hâlen eskiden komünist olan kişiler tarafından yönetilmeleridir. Türkiye ise Kemalizm’in vesayeti altında olduğundan dolayı “din/şeriat ve Müslüman geleneğine aykırı” bu uygulamayı sürdürmektedir.

Bunun dışında, Türkiye’de, 2016’da, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun genelgesi ile Cuma günü öğle tatilinin “Cuma namazını engellemeyecek şekilde düzenlenmesi” öngörülmüştür. İşgalci İsrail’de Müslüman azınlığın sahip olduğu haklara Türkiye’de Müslüman çoğunluk sahip değildir. Türkiye’de hafta tatilinin Cuma’ya alınması, eski komünistler tarafından idare edilen Türk cumhuriyetlerine ve Arnavutluk’a da örnek olacaktır.

 

Kaynakça

Kemal Atatürk, Nutuk, C.III, MEB, İstanbul 1973.

Demo Ahmet Aslan, “Bir Cumhuriyet Reformunun Analitik Seyri”,

file:///C:/Users/Lenovo/Downloads/BIR_CUMHURIYET_REFORMUNUN_ANALITIK_SEYRI%20(2).pdf.

Mehmet Kayıran / Selami Saygın, “İzmir İktisat Kongresi”,

https://dergipark.org.tr/tr/pub/yakintarih/issue/49664/636778.