Hâfızlık eğitiminde İstanbul’dan önemli bir isim: Hasan Akkuş

1913 yılında Çemberlitaş Dizdariye Camii müezzini olarak başladığı dinî hizmetlerini 1970 yılında, 57 yıl sonra Nuruosmaniye Camii Baş İmam-Hatibi olarak bitirdi Hasan Akkuş. Ve 8 Ocak 1972 tarihinde, 87 yaşında Yüce Yaratanına kavuştu.

ÜNLÜ hâfızlardan rahmetli Hasan Akkuş, İstanbul’da yaşamasına rağmen, 20’nci yüzyılda yöremizin dinî hayatını etkileyen önemli şahıslardan biridir. O, yöremizin tanınmış hâfızlarını yetiştiren “hocaların hocası”dır. Rahmetli Kemal Güran’ın ifadesiyle,“Hacı Hâfız Hasan Akkuş, geçmiş dönemlerde Yabanabad olarak isimlendirilen Kızılcahamam-Çamlıdere yöresinin yetiştirdiği en büyük Kur’ân okuma üstadıdır”.

Bilindiği üzere, Yabanabad yöresi hâfızlarıyla meşhur bir civardır. 20’nci yüzyılın ilk yarısında, yöremizden hâfız olmak isteyen gençlerin çoğu, çeşitli imkânsızlıklara rağmen İstanbul’a gitmişlerdir. Neden İstanbul? Çünkü orada Hasan Akkuş adında bir gönül insanı vardır.

Yabanabad yöresinden gelen gençlere kucak açan, onları koruyup kollayan, maddî-manevî yardım edebilmek için âdeta çırpınan, memleket sevdâlısı, yüreği kocaman bir gönül eridir Hasan Akkuş Hoca. İstanbul’a “hâfız olmak üzere” giden gençler için o, kulaktan kulağa yayılan bir efsanedir.

Hasan Akkuş Hoca, kendisinden yardım talep eden hemşehrilerine o yıllardaki zor şartlara rağmen öyle imkânlar sağlamıştır ki onların güvenlerini boşa çıkarmamış ve talebelerinin gönüllerinde taht kurmuştur.

Bu efsane şahsiyeti daha iyi tanımak için hayat hikâyesi hakkında bilgi vermek gerekiyor.


Hasan Akkuş kimdir?

Hasan Akkuş, 1885 yılında, Kızılcahamam’ın Beşkonak (Gürcü) köyünde dünyaya geldi. Baba adı Osman, ana adı Kezban’dır. Babası Osman Efendi genç yaşında İstanbul’a çalışmak üzere gitmiş, 1889 yılında bir köy heybesine koyarak henüz 4 yaşındaki oğlu Hasan’ı da İstanbul’a götürmüştür.

Hasan Akkuş’un gençlik yılları Sirkeci semtinde geçmiştir. İlk dinî bilgileri babasından almıştır. İlköğrenimini Hamidiye Mektebi’nde tamamlamıştır. Daha sonra hâfızlık eğitimine başlamıştır. Hıfz hocası, Eyüp semtindeki Kızıl Mescid İmam-Hatibi Hâfız Hüsnü Efendi’dir.

Hasan Akkuş, daha sonra Ayasofya Merkez Rüştiyesi’ne (ortaokul) girmiş, rüştiyeden mezun olduktan sonra Darü’l-Hilafeti’l-Aliyye medreselerinden Ayasofya Medresesi’ne girmiştir. Medresede öğrenciyken fiilen dinî hizmet mesleğini uygulamaya başlamış, 1913 yılında Çemberlitaş Dizdariye Camii müezzinliğine atanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’na katılması üzerine Hasan Akkuş, 1915 yılında kısa bir eğitimden sonra silahaltına alınmış ve Yemen Cephesi’ne gönderilmiştir. Birinci Fırka’ya bağlı İstihkâm Bölüğü yedek subay vekili olarak görevlendirilmiş ve burada savaşın bütün acılarını yaşamıştır. Sonunda İngilizlere esir düşmüştür. Tutsaklık döneminin tüm sıkıntılarını çekerken, buradan kurtulduğu takdirde kendisini Kur’ân hizmetine adayacağına dair Allah’a söz vermiştir. 1918 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi üzerine esaretten kurtulmuş, İstanbul’a dönerek Dizdariye Camii müezzinliği görevine yeniden başlamıştır. Ancak medrese eğitimini tamamlayamamıştır.

Hasan Akkuş, Kur’ân’a hizmet sözünü yerine getirmek için öncelikle bu alandaki eğitimini tamamlamak istemiş ve Tabak Yusuf Camii İmam-Hatibi Reisü’l-Kurrâ (Kur’ân Okuyucuları Başkanı) Hacı Hasan Efendi’ye öğrenci olmuştur. Bu zâttan “Seb’a” ve “Aşere” seviyesinde Kur’ân okuma ilmi almıştır.

Hâfız Hasan Akkuş, 1923 yılında Galata Arap Camii imam-hatipliğine atanmıştır. 1926 yılında Nuruosmaniye Camii hatibi ve ikinci imamı olmuştur. Bu dönemde Seher Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten Hayrunnas, Hayrunnisa ve Osman isimli çocukları dünyaya gelmiştir.

Kur’ân eğitimi hizmetlerine başlaması

1923-1949 yılları arasında ülkemizde din eğitim ve öğretim hizmeti hemen hemen yok gibidir. O yıllar diyanet hizmetleri ve din eğitimi meselesi çok sıkıntılı olmuştur. Hâfız Hasan Akkuş, bu sıkıntılı koşullar altında dahi İngilizlere tutsak olduğu günlerde Allah’a verdiği sözü unutmamıştır. Bu sözün gereği olarak herhangi bir resmî görev ve ücret karşılığı olmaksızın, hattâ resmî mâkâmların da bilgisi ve izni dışında Nuruosmaniye Camii’nde Kur’ân öğretimi çalışmalarını başlatmıştır.

Bir gün Hasan Akkuş, Nuruosmaniye Camii Kayyımhanesi’nde öğrencilerinin derslerini dinlerken, zamanın Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi Hoca ansızın Nuruosmaniye

Camii Kayyımhanesi’ne girivermiştir. Hasan Akkuş’un telâşla ayağa kalkarak Hoca’nın eline sarıldığını gören öğrenciler, baskına uğradıklarını sanarak dışarı kaçmak isterler. Hasan Akkuş, talebelerini teskin ederek yerlerine oturtur ve Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’ye dönerek, “Bak Efendi Hazretleri! Allah’tan korkuyoruz, bu çocukları okutuyoruz. Sizden korkuyoruz, kaçacak yer arıyoruz. Allah rızâsı için buna bir çâre bulun” der. Bunun üzerine Rıfat Börekçi Hoca, Ankara söyleyişiyle, “Hassen Efendi! Ben bir Engürü’ye varayım. Bizim Kemâl ile (Atatürk) bir görüşeyim” der ve Nuruosmaniye Kayyımhanesi’ndeki Kur’ân öğretimini bir süre izler. Ankara’ya döndüğünde de bu sözünü unutmaz.

Diyanet Reisi, Hâfız Hasan Akkuş’un İstanbul ikinci hâfız öğreticiliğine atanmasını sağlar. Akkuş’un gizli Kur’ân öğretimi çalışmaları böylece sona ermiş ve 28 Ekim 1934 tarihinden itibaren Nuruosmaniye Kayyımhanesi’nde de olsa resmî hâfız muallimi olur. 1936 yılında Nuruosmaniye Camii Baş İmam-Hatipliğine atanır.

Hâfız Hasan Akkuş, 1926-1940 yılları arasında, tam 16 yıl Kur’ân öğretimini Nuruosmaniye Kayyımhanesi’nde sürdürmüştür. Öğrencilerini caminin mahfel kısımlarında barındırmıştır. 1940-1950 döneminde, yurdumuzdaki ilk yatılı Kur’ân kursu modelini gerçekleştiren şahıs olmuştur.

Hâfız Hasan Akkuş, kendine has edâ, sadâ ve Kur’ân-ı Kerim okuyuşu ile İstanbul hâfızları arasında ön sıraya çıkanlardan biri, belki de birincisi idi. Ülkemizin en ünlü Kur’ân okuyucuları arasında anılır olmuştur.

1950-1960 dönemi, Hasan Akkuş’un en verimli hizmet yıllarıdır. Bu dönemde öğrencilerinin sayısı yıldan yıla artarak devam etmiştir. Hasan Akkuş, bu dönemde birkaç kez hacca gitmiştir. 1953 yılında ise ağır bir felç hastalığı geçirmiştir.

1960 Darbesi’nin ardından

27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden sonra imamet hizmeti ile Kur’ân öğretim hizmetinin aynı kişi tarafından yürütülmesi uygulamasına son verildi. Bu nedenle Hasan Akkuş, imamlık ve hatiplik hizmetini tercih ederek Kur’ân öğreticiliği görevini 18 Temmuz 1960 tarihinde sona erdirdi. Böylece 34 yıllık Kur’ân öğretim hizmeti son buldu.

Yaşı da hayli ilerlemişti. Daha uzun süre Kur’ân öğretimi hizmetini yürütemeyecekti. Her gün yüzlerce öğrenci ile uğraşmak çok yorucuydu. Buna rağmen imam-hatiplik görevini bırakmamış, on yıl daha bu görevini sürdürmüşken, 30 Ağustos 1970 tarihinde kendi isteği ile emekliye ayrıldı.

1913 yılında Çemberlitaş Dizdariye Camii müezzini olarak başladığı dinî hizmetlerini 1970 yılında, 57 yıl sonra Nuruosmaniye Camii Baş İmam-Hatibi olarak bitirdi Hasan Akkuş. Ve 8 Ocak 1972 tarihinde, 87 yaşında Yüce Yaratanına kavuştu.

Akkuş Hoca’nın cenazesi, Nuruosmaniye Camiine getirildi. Cenaze namazı, dostu ve arkadaşı, Bayezit Camii Baş İmam-Hatibi Hâfız Abdurrahman Gürses tarafından kıldırıldı. Cenazeye geniş bir katılım oldu. Namazdan sonra öğrencilerinin ve dostlarının omuzlarında taşınarak Levent’teki Zincirlikuyu Mezarlığı’nda bulunan aile kabristanına defnedildi.

Hasan Akkuş Hoca’nın hâfızlık eğitiminde izlediği yöntem

Hâfız Hasan Akkuş, öğretim metodu olarak kalfa sistemini benimsememiştir. Öğrencileri ile bizzat kendisi meşgûl olmuştur. Öğrencilerine ders verirken grup sistemini uygulamıştır. Birden fazla öğrenciyi aynı anda dinler, âyet ve sahife atlayan olursa hemen müdahale ederek gerekli uyarıları yaparmış.

Hâfız olmayanları hâfız yapmış, hâfız olanlara Kur’ân-ı Kerim’i usûlüne uygun olarak ve güzel bir şekilde okuma eğitimi vermiştir.

Yöremizden İstanbul’a giden gençlere sağladığı imkânlar

Kızılcahamam yöresinden hâfız olmak için İstanbul’a giden gençlerin çoğu, fakir ailelerin çocuklarıdır. İstanbul’a gitmek için gereken parayı temin etmekte bile zorlanmışlardır. İstanbul’a indiklerinde sıcak bir çorbaya, geceleri kalacak bir mekâna ihtiyaç duymuşlardır. Onların ilk müracaat ettikleri şahıs, daha önceden adını duydukları Hasan Akkuş Hoca olmuştur. Zaten İstanbul’a gidenlerin çoğu, onun kendilerine yardımcı olacağına inandıkları için böyle bir zorluğu göze almışlardır.

Hasan Hoca da onların kendisine olan güvenini boşa çıkarmamış, bu gençlere kalacak yer bulmuş, doyurmuş, harçlıklarını tedarik etmiş, okutmuş, her birini hâfız yaparak memleketlerine göndermiştir.

1940 ve 50’li yılların İstanbul’unda, maddî imkânların kısıtlı olduğunu bilerek bir değerlendirme yapacak olursak, Hasan Akkuş Hoca’nın hemşehrilerine yaptığı yardımların ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlarız.

Akkuş Hoca’nın öğrenci profilini incelediğimiz zaman, Kızılcahamam ve Çamlıdere çocuklarının ağırlıklı olduğu gözlenmektedir. Bunun iki nedeni vardır: Birincisi, bu yörede hâfızlık eğitiminin son derece yoğun olması ve ikincisi de Akkuş Hoca’nın kendi yöresinin çocuklarına öncelik tanımasıdır.

Oldukça zor şartlar altında İstanbul’a giderek Hasan Akkuş Hoca’da hâfızlık eğitimi alan hemşehrilerimize örneklerse şu önemli isimlerdir: Ali Güran, İsmail Er, Fahri Tığlıoğlu, Ali Osman Atakul, Rıza Çöllüoğlu, Abdullah İşler, Seyfettin Fidan, Kemal Güran, Cemalettin Çimen, Arif Mehmet Özdemir, Osman Emiroğlu, Kamil Çöllüoğlu, Mehmet Mandal, Âmir Ateş, İsmet Aydın ve Mustafa Ünal…

 

Kaynaklar

20. Yüzyılda Kızılcahamam- Çamlıdere’de Yetişen Ünlü Hâfızlar (Hazırlayan: Kemal Güran) ESYAV Yayınları, Ankara, 2008.

Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1989, c. II, s. 276.