
4 Nisan 2021, saat
01:52… İmza: Emekli 103 amiral…
Neden
gece? Çünkü darbeler insanlar uykuda iken yapılır. Ki uyandıklarında iş işten
geçmiş olsun. Bu bir darbe tehdididir. Bu başka hiçbir şey değildir. Görüş
açıklamak, hiç değildir!
Ne
zamandan beri görüşler darbelerin başlatıldığı vakte denk gelen saatlerde
açıklanır oldu?
Bunu bir kenara koyarak biraz gerilere gidip bir hatırlatma yapalım
isterseniz…
19 Mart 2021 tarihinde ABD Büyükelçisi David Satterfield, Türk
gazetecilere konuştu. Satterfield, “Görüş birliği içinde olduğumuz konular
ayrılıklardan fazla” diyerek stratejik bir başlıkla aşağıdaki açıklamaları
yapmıştı:
“Türkiye’nin
AB ile işbirliğine büyük önem veriyoruz… Türkiye mülteciler konusunda ağır yüklerin
altına girdi, gösterdiği iyi niyet ve destek tarafımızdan takdirle
karşılanıyor. Avrupa Birliği, kendisi için yakın ve değerli bir ortak olan
Türkiye ile her alanda işbirliğini geliştirmeli. Biz de bu isteğimizi hem
Brüksel’e, hem de Ankara’ya aktarıyoruz.”
Bizi düşünüyormuş gibi görünen giriş cümlelerinden sonra
Sayın Büyükelçi, fitili ateşleyen açıklamalarına geçiyor ve “CAATSA
yaptırımlarını tetikleyen, S-400 sistemlerine sahip olunmasıdır” diyerek esas
varmak istediği konuya geliyor. Etrafımızı silah depolarına çeviren kendileri
değilmiş gibi bizim bir savunma aracına sahip olmamızı tehlikeli buluyor. Bu
kadar yığınağın karşısında kendimizi eli kolu bağlı kurban gibi bırakmamızı
istiyor. Ve ardından devam ediyor:
“Diyaloğa ve durumu netleştirmeye
karşı değiliz. Ancak burada kişisel değil, tamamen yasal gerekliliklerden
bahsediyoruz... ABD Hükûmeti olarak Ocak sonundan beri (Biden yönetimi göreve
başladığından bu yana) ulaşılabilecek çözüm konusunda yeni bir çerçeve ile
karşı karşıyayız. 2021 yılı savunma bütçe yasası Türkiye’nin S-400’lere sahip
olmamasını gerektiriyor. Bunun altını çizmek istiyorum. Bu, hassas ya da
zekice yöntemlerle çözülebilecek bir durum değil. Çünkü olay, bir hukuk meselesi.
Kongre’ye karşı hesap vermemiz gereken Amerikan yasaları var.”
Görüyorsunuz,
dertleri yasal gerekçeler ve hukuk meselesi imiş. Kongre’ye karşı hesap
vermeleri gereken Amerikan yasaları varmış. Yani elleri kolları bağlı imiş,
mecburen yaptırım uygulamaları gerekiyormuş.
Devamla
Büyükelçi şöyle konuşmuştu:
“Türkiye’nin ABD’den görmek
istedikleri var; F-35 programı ve Patriot alımları gibi... Tüm bunlar
tartışılabilir, ancak bunların hepsi S-400’lerin varlığı konusundaki duruma
bağlıdır. Yani S-400, şartlardan biridir. Biz, ‘Türkiye’nin elinde S-400 yok’
diyebilmeliyiz. Çünkü her türlü çözümde ABD yasalarına uygun olmak zorundayız. F-35
ile uyumluluk sorununun ötesindeyiz. Açık söylüyorum, CAATSA yaptırımlarını
tetikleyen, S-400 sistemlerine sahip olunmasıdır.”
David
Satterfield, Türkiye’nin Rusya’dan yeni S-400’ler alarak durumu
kötüleştirmemesi gerektiğinin altını çizerek, “Yeni alım yapılması
durumunda son derece ciddî sonuçları olacaktır. İlk yaptırımlardaki dar çerçeveli
uygulamalardan çok daha etkili adımlar atılacaktır. Bu durumda yürütme adım
atmadığı takdirde bile Kongre hızlıca adım atacaktır” diyerek bize aba altından
sopa göstermişti.
Bu
açıklamalar Sayın Büyükelçi’nin satranç tahtasını dizdiğini ve bize ilk hamlesini
yapmak için zaman ve mekân kolladığı izlenimini vermişti.
Ve 4 Nisan 2021
günü saat 01:52’de 103 emekli amiral, Veryansın TV’de enteresan bir bildiriye
imza attılar.
Bildiri
şöyle başlıyor:
“Yüce Türk Milletine,
Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul,
gerekse uluslararası antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö
Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır…”
Her
darbecinin ve darbe heveslisinin yaptığı gibi, bu durum endişe ile
karşılanmakta imiş. Kim tarafından, hangi yetki ile?
“Türk Boğazları, dünyanın en önemli
suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre
yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi
şekilde koruyan Montrö, sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir
sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki
tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşması’nı tamamlayan
büyük bir diplomasi zaferidir.
Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş
ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan
sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan
birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir.”
Devamla
beyler, üst perdeden bize tarih dersi veriyorlar. “Montrö’ye dokunursanız
yanarsınız!” gibi…
“Diğer taraftan, son günlerde
basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler,
haber ve tartışmalar, ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü
kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok
bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain
kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders;
TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini
titizlikle sürdürmesi zaruretidir.”
Diye devam ediyorlar.
“Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz
Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk'ün çizdiği çağdaş rotadan
uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz.
Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası
için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.”
Gibi ithamlarla
devam edip, tehditle paragrafı bitiriyorlar. Ardından.
“Türk
Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan’ın
koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri
doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada,
havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi
Vatan’daki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda
canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız.
Deniz
Şehitlerimizi anarak saygıyla duyururuz.”
Bildirinin altında
103 emekli deniz subayının ad ve soyad listesi var.
“Bu bildiriyle
103 kişi, bir akşam oturmuş, konuşmuş ve böyle bir metin ortaya çıkarmış ve
bunu da vatan millet için yapmışlar” diyorsanız, çok safsınız! Ya da bizi çok
saf zannediyorsunuz.
Türkiye içeride
ve dışarıda bu kadar badireyle uğraşırken, Karadeniz’de Rusya Ukrayna savaş
tamtamları çalarken, Rusya ve Esed rejimi İdlib ve çevresine yığınak yaparken,
Doğu Akdeniz’de onlarca ülke gemisi toplanmış da bize parmak sallarken, ABD ve Fransa
Yunanistan’ı cephaneliğe çevirmeye devam ederken, Suriye’de PYD’ye ayrılan
bölge ABD tarafından tarihin en büyük askerî sevkiyatıyla büyütülürken, Karabağ’da
daha yeni Ermenistan’ı perişan etmişken, şimdiye kadar giriştiği hiçbir dış müdahalede
başarısız olmamış Hükûmetimizi ve Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alan böyle bir
bildirgeyi biz nasıl okuyacağımızı çok iyi biliyoruz!
Biz,
Cumhurbaşkanımızın yanında durarak düşmanlarımıza yönelik bir bildirgeyi kaleme
almalarını beklerdik.
Yıllardır bu
kadar ülkeyi meşgul eden dış sorun varken, sadece Cumhurbaşkanımızı hedef
alması ve ülkeyi içeride gereksiz şekilde meşgul etmesine rağmen CHP, bu koroya
katılıp sahaya çıktı. İyi Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray da hemen
bildirinin altına imzasını attı. Biz bu bildirilere çok alışığız. Ancak bu
bildiri bağımsız bir fikir beyanından çok, satrançta ileri sürülmüş bir piyona
benziyor.
Ey
emekliler! Bildirinizi her darbede ve girişiminde olduğu gibi irtica hikâyesi
ile soslamışsınız, ancak hiç işe yaramamış, söyleyeyim. Anavatan ve Mavi Vatan
kutsallarını da sos olarak kullanmışsınız, ancak bu da hiç gerçekçi durmuyor.
Bu bildiriniz bu milletin işine yaramaz ve bu milleti sevindirmez. Oturduğunuz
yerden öyle görüyor olabilirsiniz, ama gerçekler hiç de bahsettiğiniz gibi
değil. Ve biz de bunları sizden öğrenecek değiliz!
Anlaşılıyor
ki darbeci, vesayetçi geçmişiniz depreşerek harekete geçmiş veya harekete
geçirilmişsiniz. Biz bunları yutmuyoruz, bilesiniz!
Osmanlı döneminde Navarin Baskını veya Navarin Faciası olayında Osmanlı donanmasının donanma komutanlarının gözlerini neler perdeledi ise, bildiriniz onlardan birine benziyor. O baskın Osmanlı İmparatorluğu’nun ve donanmasının büyük bir yara alması ile sonuçlanmıştı. Umarım sizin bildiriniz bu tür bir olaya hizmet etmez.