
HALEP, bölgenin en önemli şehri. Düne kadar bizimdi. Bugün de orada yaşayanların büyük kısmı Türk. Yaklaşık hesapla, bin yıl gibi bir zamandan söz ediyoruz.
“El-Bab Tarihi” ve “Misak-ı Millî” adlı eserleri yazan Tarihçi Enes Demir, Sultan Alparslan’ın o topraklara gelişini şöyle anlatır:
“Sultan Alparslan Mısır üzerine sefere çıkmış ve yol üzerindeki bölgeleri fethetmeyi planlamıştı. Urfa’ya geldiği zaman biat etmeyen Halep üzerine yöneldi.
Azez, Dabık, El-bab ve Menbiç’i kontrol altına aldı. Ardından Halep’i ele geçirdi.
Halep’teyken Bizans İmparatoru’nun Anadolu’nun doğusuna doğru sefere çıktığı haberini aldı. Bizans İmparatoru, gönderdiği elçi vasıtasıyla Sultan Alparslan’ın fethettiği ve kendisine ait olan yerlerin (Menbiç, Erciş, Ahlat ve Malazgirt) iade edilmesini ister. Bunun üzerine Sultan Malazgirt üzerine yürür.”
Malazgirt savaşının nasıl sonuçlandığı ve sonrasında neler olduğu malûm.
İster Sultan Alparslan’ın Malazgirt öncesi o topraklar üzerindeki hâkimiyetini, isterse oğlu Sultan Melikşah’ın Aksungur’u Halep’e vali tayin edişini esas alalım, her durumda yaklaşık bin yıllık bir tarih var.
Bizim için Halep’in Hatay’dan farkı yok.
Kerkük ve Musul gibi Misak-ı Millî sınırları içinde yer alan Halep’te bugünlerde ayrı bir hava esiyor. Suriye Millî Ordusu şehri kolayca aldı. Halep kalesine Türk bayrağı çekildi.
Bilmeyen, farklı yorumlayabilir ama Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye’nin çatışmalara müdahil olmadığını açıkladı.
Suriye ordusu Halep’teki hâkimiyeti çoktan kaybetti. PKK’lılar arkasına bakmadan kaçıyor.
Esat’ın günlerdir ortalarda görünmeyişi dikkat çekici. Şam’da mı Moskova’da mı bilen yok. Darbe iddiaları bile gündeme geldi. “Yapıldı, yapılıyor” haberleri yayıldı.
Rusya önceki gibi Suriye’ye destek vermedi yahut veremedi. ABD’nin günlerden beri hiç sesi çıkmıyor. Tek kelimelik bile açıklama yapmadılar. Pusuya yatmış sırtlan gibi bekliyorlar.
Hatay’ı kendi ülke sınırları içinde gösteriyorlar ama Suriye haritası bugün altı yedi renkle gösteriliyor. Her bir renk başka bir kesimin hâkimiyetini ifade ediyor.
Suriye topraklarında bugün kimi ararsanız bulursunuz.
Çok farklı ülkeler, çok farklı gruplar var.
Türk, Arap, Kürt, İranlı, Rus, ABD’li, Çinli, Avrupalı, Afrikalı, Güney Amerikalı…
Sıfatları da kendilerine göre.
Kimi eşkıya, kimi terörist… Kimi halif, kimi muhalif… Mehmet Âkif’in ifadesiyle “Kimi bilmem ne belâ”… Kimi emperyal rüyalar gören, kimi onların uşağı… Yirminci yüzyıl ile yirmi birincisi arasında değişmeyen konu istilâ.
Suriye topraklarının harita üzerinde rengarenk gösterilmesinden rahatsız oluyoruz.
Biz istiyoruz ki orası tek renk olsun.
Türkiye her fırsatta kimsenin toprağında gözümüz olmadığına ve buna bağlı olarak Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapıyor.
Yani Misak-ı Millî sınırları içinde bulunduğu için gidelim alalım düşüncesinde değiliz.
Sadece insan onuruna yaraşır şekilde yönetilsin istiyoruz.
İlişkimiz kültür anlamında ve ticaret şeklinde yürüsün, baskıya maruz kalmasın yeter.
*
Bir yerden bahsederken ismini doğru anmak gerekir.
Suriye’deki gelişmeleri yerinden bildiren muhabirin, Tel Rıfat’tan bahsederken ısrarla “Tel Fırat” dediğini duyduk.
Oradan akan Fırat nehrinden dolayı öyle söylüyor herhalde.
Rıfat ile Fırat aynı harflerden oluşuyor ama aynı anlamda değil.
Bu türden karıştırmalara ara sıra rastlıyoruz.
Ziyanı yok desek ne olur?
Başka yanlışlar doğar.
Afrin: “Aferin” olabilir…
Halep: “Salep”…
İdlib ise ters döndürülüp “Bildi”ye dönüşebilir.
Haseke’yi hiç konuşmayalım.
Karıştırmalar mazur görülürse, Haseki günün birinde bir bakarız ki Fındıkzade oluvermiş.
“Ne fark eder, Fındıkzade ile Haseki zaten yan yana. İkisi arasında bir durak bile yok”şeklinde açıklama da getirebilir yanlışın sahibi.
Her hatanın bir açıdan mantıklı gibi görünen savunması bulunur. Aksi hâlde avukatlar kilitlenir, tek cümle kuramazlar.
Küçük yanlışlara göz yumulursa, Suriye de birilerinin ağzında Suyeri bile olur.
Ondan beteri var. Tam tersine çevrilip Eyirus olmasın da…
*
Dönelim batı cephesine.
Her ne kadar o cephede yeni bir şey yoksa da telaffuz konusuna bakabiliriz.
Ukrayna’ya da “Ukranya” diyenler görüyoruz.
Almanya, Romanya, İspanya der gibi. Dil, bir anlamda ezbere kayıyor.
Avrupa’nın diğer ülkelerinden etkilenip ismi yanlış telaffuz etmek, dikkat eksikliğinin de işareti.
Hâlbuki oralarda kaç bin yıl öncesine dayanan izlerimiz var.
Ukrayna toprakları Slavlardan önce İskitler, Hunlar, Hazar Türkleri, Kıpçaklar, Peçenekler, Kumanlar, Oğuzlar, Altınordu Devleti ve Osmanlı Devleti hükümranlığı altında kalmış.
İskitlerin Türk olup olmadığı tartışmalı. Diğerlerinin hepsi bizimkiler.
Tartışanlardan bir kısmı itiraz ederken, öbür taraf son bulgulara göre açıklama yapıyor.
Milat öncesi 800’lerde Avrupa’da hüküm süren İskitlerin kökeni Orta Asya’da Yukarı Yenisey vadisine dayandırılıyor.
Demeye çalıştığım, Ukrayna’nın herhangi bir yer olmadığı. Biraz kurcalayınca, neredeyse mirasçı çıkıyoruz.
Mevcut şartlarda pay düşmez ama hiç değilse adını doğru telaffuz edelim.