BUGÜNE kadar
hep söylediğimiz gibi, ABD başkanının kim olduğu, dış politika konusunda çok
önemli bir detay değil. Bunu Trump’un seçildiği 2016’da da söylemiştik. Ancak
Trump’un, ABD’nin Erdoğan’ı olabileceği yönünde bir beklentim de vardı o
tarihlerde. Ticâreti bilen, ekonomik kâr-zarar hesaplarıyla ülkesini yöneten
bir başkanın, tarihî husumetlerden ve mazlumlar üzerindeki askerî baskılardan
vazgeçmesi beklenebilirdi.
Seçilmeden önce, Orta Doğu
konusundaki fikirleri, Rusya ile arasındaki ticârî ilişkileri ve hattâ Putin’in,
seçim sonuçlarına etki ettiği iddialarından dolayı bu beklentilerim çok da âfâki
değildi zannediyorum.
Yahudi lobisinin
çizmediği, Pentagon’un onaylamadığı hiçbir dış politika hamlesinin uygulamaya
sokulma ihtimâlinden bahsedilemeyeceğini düşündüğüm için, Trump’un, yaptığı
plânların değil de plânları sunma ve uygulama şeklinin özgünlüğü daha da öne
çıktı sanki.
Evet, Trump beklediğime
yakın ölçülerde, farklı bir başkan profili çizdi belki ama bu, Türkiye olarak
bize ne getirdi, ne götürdü üzerinde tartışılabilir.
Trump döneminde belki de
tarihinin en kötü diplomasi trafiğini yaşadı Türkiye. Erdoğan hükûmetine karşı
açtığını itiraf ettiği finansal savaş ve devamıyla bize tehditler savurması,
Erdoğan’a yazdığı, diplomatik teamüllerden uzak, hâddini aşan ve bir o kadar da
ahlâksız mektup, proje ortağı olduğumuz F-35’lerin Türkiye’ye satışını
engellemesi, ihraç ürünlerimizin bir kısmına ekstra kota ve vergi uygulaması,
ABD-Türkiye hattında yaşanan direkt krizlerin en önemlileriydi.
Kudüs’ü İsrail’in başkenti
olarak kabul edip büyükelçiliğini oraya taşıması ise İslâmî değerlere yapılan
kışkırtıcı bir hamle olarak görülse de en büyük tepkiyi veren yine Erdoğan’dı.
Buna rağmen Trump’a diz
çöktürdüğümüz ve ülkesinde bile alay konusu olmasına sebep olan Suriye’deki
harekâtlarımızı, başarısızlığa sürüklediğimiz PKK ile olan ortaklıklarını,
Libya’da örtülü desteğini sağlamamızı, NATO müttefikliği konusunda nasıl olup
da bizi diğer üyelere karşı yalnız bırakmadığının ardındaki sebepleri nasıl
oluşturduğumuzu da unutmamak gerekir.
Ayrıca, bu siyâsî
yenilgileri kendisine tattıran Erdoğan’ın kıvrak zekâsı karşısında Biden’in çâresiz
kalacağı yönündeki iddiası da Yeni Türkiye ve liderine duyduğu hayranlığın bir
itirafıydı bence.
Velhâsıl biz, Trump ile
yaşamaya, savaşmaya ve uzlaşmaya alışmıştık. Yapabilecekleri konusunda bir
öngörümüz oluşmuştu. Yani düşmanımızı neredeyse her yönüyle tanımıştık. Bu açıdan
bakınca, ABD’de bir başkan değişikliğinin bizim için pozitif bir durum olduğunu
düşünmek zor tabiî.
Ancak, resmî olarak
kesinleşmemiş, özellikle posta yoluyla kullanılan oylarda şaibe olduğu
iddiaları ayyuka çıkmış olsa da görünen o ki, Ocak 2021’de ABD Başkanlık
koltuğuna Joe Biden oturacak.
Ve Biden’in Türkiye
politikası ile ilgili geçmişi bizim için çok da iç açıcı değil. Gayet normal
bir devlet refleksiyle, ABD’nin de her ülke gibi, hedeflerinin önünde kendisine
rakip gördüğü bir ülkenin fazla büyüyüp güçlenmesini istememesi pek tabiîdir.
Hiç kimse rakibinin büyümesini istemez. Dolayısıyla yeni Başkan’dan da son üç
başkandaki Türkiye’nin büyümesini durdurma politikalarından başkasını beklemek
fazla hayâlperestlik olur.
Tabiî Joe Biden’in, yakın zamanda
dolaşıma giren, “Erdoğan’ı devirmek için muhalefete destek” içerikli videosu da,
Yahudi olmadığı hâlde Siyonist olduğunu ikrâr etmiş olması da kendisiyle ilgili
beklentilerimizi daha da aşağıya çekmiştir.
Kısacası ABD Başkanı’nın
kim olduğu bizim için çok da fark etmez. Türkiye’ye dost bir ABD başkanı
seçtirmemiz imkânsız. En iyisi olacağını zannettiğimiz, Müslüman torunu
Obama’nın bize karşı ne oyunlar içine girdiğini, ne kadar riyâkar olduğunu
hepimiz hatırlıyoruz. O hâlde Obama olmuş, Trump olmuş, Biden olmuş, bizim için
değişen bir durum yok.
Yani Türkiye’nin ABD
başkanı olarak peşinen bir tercihi yok. Öyle ise ne Trump’un seçimi
kaybetmesine üzülmeli, ne de Biden seçildi diye sevinmeliyiz.
ABD seçim sonuçları
üzerinde bizim üzerinde durmamız gereken tek konu, kendi muhalefetimizin
tutumudur.
İtiraz süreci devam eden
bir seçimin gayr-i resmî galibini, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil yetkisini
elinde bulunduranlar bile -teâmüller gereği- henüz kutlamamışken (ki kazanan
kesinleşince mutlaka bir kutlama mesajı verilecektir), Kılıçdaroğlu’nun
yangından mal kaçırır gibi jet hızıyla tebrik mesajı yayınlaması, anlaşılmaz
bir durumdur.
Muhalif sosyal medya
hesaplarından yapılan paylaşımlarda, Trump’un gidişi üzerinden Erdoğan’ı
devirme hesaplarına girişilmesi, CHP liderinin hesaplarını da aşikâr etmiş,
Biden’in Erdoğan’sız bir Türkiye hayâline çanak tutulacağı şimdiden belli
olmuştur.
Beşten büyük olan bu
dünyada biz bize yeteriz…