Ha Ali Veli, ha Veli Ali!

Obama olmuş, Trump olmuş, Biden olmuş, bizim için değişen bir durum yok. Yani Türkiye’nin ABD başkanı olarak peşinen bir tercihi yok. Öyle ise ne Trump’un seçimi kaybetmesine üzülmeli, ne de Biden seçildi diye sevinmeliyiz. ABD seçim sonuçları üzerinde bizim üzerinde durmamız gereken tek konu, kendi muhalefetimizin tutumudur.

BUGÜNE kadar hep söylediğimiz gibi, ABD başkanının kim olduğu, dış politika konusunda çok önemli bir detay değil. Bunu Trump’un seçildiği 2016’da da söylemiştik. Ancak Trump’un, ABD’nin Erdoğan’ı olabileceği yönünde bir beklentim de vardı o tarihlerde. Ticâreti bilen, ekonomik kâr-zarar hesaplarıyla ülkesini yöneten bir başkanın, tarihî husumetlerden ve mazlumlar üzerindeki askerî baskılardan vazgeçmesi beklenebilirdi.

Seçilmeden önce, Orta Doğu konusundaki fikirleri, Rusya ile arasındaki ticârî ilişkileri ve hattâ Putin’in, seçim sonuçlarına etki ettiği iddialarından dolayı bu beklentilerim çok da âfâki değildi zannediyorum.

Yahudi lobisinin çizmediği, Pentagon’un onaylamadığı hiçbir dış politika hamlesinin uygulamaya sokulma ihtimâlinden bahsedilemeyeceğini düşündüğüm için, Trump’un, yaptığı plânların değil de plânları sunma ve uygulama şeklinin özgünlüğü daha da öne çıktı sanki.

Evet, Trump beklediğime yakın ölçülerde, farklı bir başkan profili çizdi belki ama bu, Türkiye olarak bize ne getirdi, ne götürdü üzerinde tartışılabilir.

Trump döneminde belki de tarihinin en kötü diplomasi trafiğini yaşadı Türkiye. Erdoğan hükûmetine karşı açtığını itiraf ettiği finansal savaş ve devamıyla bize tehditler savurması, Erdoğan’a yazdığı, diplomatik teamüllerden uzak, hâddini aşan ve bir o kadar da ahlâksız mektup, proje ortağı olduğumuz F-35’lerin Türkiye’ye satışını engellemesi, ihraç ürünlerimizin bir kısmına ekstra kota ve vergi uygulaması, ABD-Türkiye hattında yaşanan direkt krizlerin en önemlileriydi.

Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul edip büyükelçiliğini oraya taşıması ise İslâmî değerlere yapılan kışkırtıcı bir hamle olarak görülse de en büyük tepkiyi veren yine Erdoğan’dı.

Buna rağmen Trump’a diz çöktürdüğümüz ve ülkesinde bile alay konusu olmasına sebep olan Suriye’deki harekâtlarımızı, başarısızlığa sürüklediğimiz PKK ile olan ortaklıklarını, Libya’da örtülü desteğini sağlamamızı, NATO müttefikliği konusunda nasıl olup da bizi diğer üyelere karşı yalnız bırakmadığının ardındaki sebepleri nasıl oluşturduğumuzu da unutmamak gerekir.

Ayrıca, bu siyâsî yenilgileri kendisine tattıran Erdoğan’ın kıvrak zekâsı karşısında Biden’in çâresiz kalacağı yönündeki iddiası da Yeni Türkiye ve liderine duyduğu hayranlığın bir itirafıydı bence.

Velhâsıl biz, Trump ile yaşamaya, savaşmaya ve uzlaşmaya alışmıştık. Yapabilecekleri konusunda bir öngörümüz oluşmuştu. Yani düşmanımızı neredeyse her yönüyle tanımıştık. Bu açıdan bakınca, ABD’de bir başkan değişikliğinin bizim için pozitif bir durum olduğunu düşünmek zor tabiî.

Ancak, resmî olarak kesinleşmemiş, özellikle posta yoluyla kullanılan oylarda şaibe olduğu iddiaları ayyuka çıkmış olsa da görünen o ki, Ocak 2021’de ABD Başkanlık koltuğuna Joe Biden oturacak.

Ve Biden’in Türkiye politikası ile ilgili geçmişi bizim için çok da iç açıcı değil. Gayet normal bir devlet refleksiyle, ABD’nin de her ülke gibi, hedeflerinin önünde kendisine rakip gördüğü bir ülkenin fazla büyüyüp güçlenmesini istememesi pek tabiîdir. Hiç kimse rakibinin büyümesini istemez. Dolayısıyla yeni Başkan’dan da son üç başkandaki Türkiye’nin büyümesini durdurma politikalarından başkasını beklemek fazla hayâlperestlik olur.

Tabiî Joe Biden’in, yakın zamanda dolaşıma giren, “Erdoğan’ı devirmek için muhalefete destek” içerikli videosu da, Yahudi olmadığı hâlde Siyonist olduğunu ikrâr etmiş olması da kendisiyle ilgili beklentilerimizi daha da aşağıya çekmiştir.

Kısacası ABD Başkanı’nın kim olduğu bizim için çok da fark etmez. Türkiye’ye dost bir ABD başkanı seçtirmemiz imkânsız. En iyisi olacağını zannettiğimiz, Müslüman torunu Obama’nın bize karşı ne oyunlar içine girdiğini, ne kadar riyâkar olduğunu hepimiz hatırlıyoruz. O hâlde Obama olmuş, Trump olmuş, Biden olmuş, bizim için değişen bir durum yok.

Yani Türkiye’nin ABD başkanı olarak peşinen bir tercihi yok. Öyle ise ne Trump’un seçimi kaybetmesine üzülmeli, ne de Biden seçildi diye sevinmeliyiz.

ABD seçim sonuçları üzerinde bizim üzerinde durmamız gereken tek konu, kendi muhalefetimizin tutumudur.

İtiraz süreci devam eden bir seçimin gayr-i resmî galibini, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil yetkisini elinde bulunduranlar bile -teâmüller gereği- henüz kutlamamışken (ki kazanan kesinleşince mutlaka bir kutlama mesajı verilecektir), Kılıçdaroğlu’nun yangından mal kaçırır gibi jet hızıyla tebrik mesajı yayınlaması, anlaşılmaz bir durumdur.

Muhalif sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımlarda, Trump’un gidişi üzerinden Erdoğan’ı devirme hesaplarına girişilmesi, CHP liderinin hesaplarını da aşikâr etmiş, Biden’in Erdoğan’sız bir Türkiye hayâline çanak tutulacağı şimdiden belli olmuştur.

Beşten büyük olan bu dünyada biz bize yeteriz…