Güzelliğe övgü

Her güzel, güzel olduğu için sevimlidir. Güzelliği anlayanlar için her güzel sevimlidir. Günümüzde her ne kadar dış görünüş ve yüz güzelliği öne çıkar şekilde algılansa da esas güzellikten murâd, ahlâk ve iyi vasıflarla bürülü olan güzelliktir. İnsan, endâmıyla sevildiği gibi rûh (iç) güzelliğiyle de sevilir.

“TÜRKLERE Karşı Savaş Hakkında Faydalı Tavsiyeler” adıyla 1530 yılında Basel’de basılan kitapta, “Hıristiyanlığın bekâsı için Türkleri öldürmeli! Tanrısal iradenin yükselmesi için kötülüğü alaşağı etmeli!” der.

Mevzuumuz elbette Erasmus değildir. Bilindiği üzere Erasmus’un “Deliliğe Övgü”sü vardır. Deliliğe övgü yerine güzelliğe övgüden de söz edelim istedik. Erasmus deliliği önce överek yerer, sonra da yererek över. İnsana göre deliliği ele alır. Biz de güzelliği ele alalım istedik…

Güzelliğe övgü her insanın harcıdır. Ancak güzelliği anlamak, anlamlandırmak ve muhafaza etmek de bir sorundur. Peki, güzellik denilince ne anlıyoruz, nasıl bir güzellikten söz ediyoruz, neye bakıyor, ne görüyoruz?

Güzellik, “hoşumuza giden ve bizde hayranlık duygusu uyandıran biçim ve ölçülerin oluşturduğu uyumlu bütün” olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir yönüyle de insanın estetik duygusunu heyecana getiren özelliklerin toplamıdır. Estetikle güzellik bir olarak düşünülür ve telâffuz edilir. Günümüzde estetik denildiği zaman öncelikle insanın aklına gelen şey, “güzellik” olgusudur.

Estetik, sanatsal mânâda üreticiliğin, sanatta ve yaşamda güzel ve güzellik denen kavramın bilimi, güzeli araştıran bilim dalıdır. Görüldüğü gibi estetikle güzellik arasında çok yakın bir bağ vardır. Biri kendisi, diğeri de onun bilimsel yanıdır.

Estetik, güzelliğin bilimsel yanı olarak düşünmekle birlikte, güzelliği de sanatçının bu duygularını başkalarına ulaştırmak için yarattığı biçimler, imgeler ve eserler olarak düşünebiliriz. Felsefeciler arasında, “Sanatçının eserinde, coşkusuna temel olan güzellikle sanat yaratısının sonunda ortaya çıkan yapıtın güzelliği arasında dolaysız bir bağ kalmamıştır” görüşü vardır. Estetik ölçüye vurulan, eserin değeridir; onun aynı duyguyu başkalarına algılatma gücüdür.

Bir hikâye okuyunca, “Sanatçı ne güzel anlatmış!” deriz. Dile getirmek istediğimiz şey, aslında o hikâyenin güzelliğidir. Güzellik gerek insanda ve gerekse eserde görülünce bir anlam kazanır. Bazı insanların yüzleri hem mutluluk, hem de erdemle parlar. Bu, o insanların iç güzelliğidir. Bu, güzelliğin yüzde görülmesidir. Erdemli bir gülümseme, tamamen doğal bir şekilde neşe saçtığı için gerçekten güzeldir.

Toplumda ahlâkî karakterler çoğu kez güzelliğin ve çekiciliğin yanında ikinci sırada yer almaktadır. Çünkü insanlarda ilk akla gelen, görüntüdür. Bu bir nitelik ve nicelik meselesidir. “Güzellik” denilince doğal olarak görüntü akla gelse de güzelliğin vasıfları daha önemlidir. Güzelliğin vasıfları; ruhun arınması, yetkinlik, uyum ve saydamlık olarak değerlendirilir.

Güzellik, yukarıda da söz edildiği gibi, kendisinden hoşlanılan ve bizde özel bir duygu uyandıran bir şeydir. Uyumlu ve simetrik olanın içinde ışır. Bir insanın veya eserin özünde bu ışıma, insan için duyum yoluyla kavranabilir. Hegel’e değin, “iyi-güzel” tasarımı altında sanatın ahlâksal amaçlara da hizmet etmesi gerektiği düşüncesiyle birlikte, güzel ve doğrunun sınırsız geçerliliğe sahip olduğu düşüncesi de “felsefî estetiğin” temel tezleri arasında yer almıştır.  

Kant’a göre, beğeni yargısı seyirseldir. Bu yargı, sadece tasarımlanmış şeyin süjede uyandırdığı (kışkırttığı) bir duyguya dayanır. Bu hâliyle, tasarımlanan şeyin varlık, nitelik ve yararlılık taşımasına ilgi göstermeksizin verilmiş bir yargıdır. O hâlde “güzel, ilgiden bağımsız hoşlanmanın objesidir”. Yani o, kavram olmaksızın doğrudan doğruya seyirde kavranan şeydir. Güzellik, kendisinde ulaşılma amacı tasarımı olmaksızın, genel olarak hoşa gidendir. Bir beğeni yargısı içinde düşünülmüş olan genel hoşlanma ilkesi, Kant’a göre, “bir ortak duyu koşulu altında objektif olarak tasarımlanmış bir sübjektif zorunluluktur”.

Gazalî, “hüsn” (güzellik-iyilik) ve “cemâl” (yüz güzelliği) kavramlarını kullanır. Güzel ahlâk, güzel ilim, güzel yazı, güzel sîret (yüze yansıyan), gadap güzelliği, şehvet güzelliği, renk güzelliği, gözün güzel gördüğü güzellik, hüsn ve cemâl kavramlarını kullandığı alanın bir sınırı yoktur. O, bu kavramları hem estetik güzellik, hem de etik güzellik için kullanmıştır.

Güzelliği sevmek, güzelliğin zâtındandır. Zira onda güzelliği anlamak, zevkin kendisidir. Güzel, güzel olduğu için de sevilir. Güzeli anlamak onu idraktir, zevktir. Güzel bakana göre zevkli olan her şey güzeldir. Irmakları, ağaçları, dağları, ovaları, cisimleri, nesneleri, insanları, hayvanları güzel gören için mutlak bir zevktir, ferahlatıcıdır, rahatlatıcıdır. Önemli olan, güzeli görmektir. Güzel gören, güzel sever. “Allah güzeldir, güzeli sever” hadîsi de güzelliğe mânevî bir rûh katar.

Duyularla görülen ve algılanan güzellik, şekil ve sûret güzelliğidir. Gözün gördüğü güzelliktir. Bu güzellik, göz ve diğer duyulara bağlı olduğundan gelip geçici olan güzelliktir. İnsanların çoğu, güzelliği sadece görme duyusuna bağlı olarak zanneder ve algılar. Dolayısıyla sûrete iltifat ederler. Göz güzelliğinin gördüğü, geçici olan güzelliktir. Güzellik sadece görünende, sûrette aranmaz. Gerçek güzellik genelde zâhire dayanmaz, bâtinîdir, ilim ve kudrete dayanır. Büyün iyilik yolları bu vasıfla kendini gösterir. Gerçekte sevilen de budur. Bu, güzel huy ve şerefli faziletlerdir. Bunlar, ilim ve kudretin olgunluğuna yöneliktir. Bunlar duyularla bilinemediği hâlde tabiî olarak sevilir. Bu tür güzellik sevgisi yaratılışla kendini bulur ve mevcût olur.

Her güzel, güzel olduğu için sevimlidir. Güzelliği anlayanlar için her güzel sevimlidir. Günümüzde her ne kadar dış görünüş ve yüz güzelliği öne çıkar şekilde algılansa da esas güzellikten murâd, ahlâk ve iyi vasıflarla bürülü olan güzelliktir. İnsan, endâmıyla sevildiği gibi rûh (iç) güzelliğiyle de sevilir.

Sadece gözle değil, kalple de idrak edilirse gerçek güzellik görülmüş olunur. Sûretin yaratılış itibariyle çirkin olması, rûh güzelliğini perdelemeye yetmez. Kudret, kâmil olan güzellikte kedini gösterir.

Güzel suret, hoş bir görüntüdür, tabiî bir sevgidir. İnananda da, inanmayanda da bu sevgi vardır. Güzellik odur ki, insanda hem dünya, hem de Allah sevgisi olmalıdır. Gerçek güzellik, iki güzelliği yaşamak olmalıdır. Güzeli güzel yapan, yetkinlik ve mükemmelliğin olmasıdır. Kemâlât insanda toplandığında, güzellik zirvede demektir.

Güzel düşünmek, güzel bakmak, güzel görmek ve güzel yaşamak murâdımız olsun!