Gurbet kelepçesi

Günümüzde gurbet kelepçesini takıp terk-i diyar eyleyen, yaşadığı yerlerde yeni bir düzen kursa da koluna taktığı kelepçeyi her an hisseden Anadolu insanı, ilk fırsatta bu kelepçeyi çıkarıp memleketine koşarak bir nebze olsun bu kelepçeden kurtulmak istiyor. Ama hayat şartları gereği gurbet kelepçesini tamamen söküp atamıyor…

ÂŞIKLIK geleneğimizin son dönem temsilcilerinden Büyük Usta Reyhani, söylediği içli türküler ve anlattığı dokunaklı hikâyeler ile insanımızın gönül dünyasına ışık tutmuş bir ozandır.

Asıl adı “Yaşar Yılmaz” olan Âşık Reyhani, yaşadığı bir olay nedeniyle Erzurum’dan göç etmeye karar verir ve göç ederken de yüreklere işleyen bir göç türküsü kaleme alır.

Büyük Üstat, “Gidirem” diye bilinen o meşhur türküsünde, “Kırılmış sazımı astım tavana/ Çevirdim yönümü döndüm divane/ Gurbet kelepçedir yurdu sevene/ Bilerek koluma taktım gidirem” diyerek memleket sevdasını anlatır.

Bu içli deyişin mısraları o kadar dokunaklıdır ki gurbete çıkmış olan ve halk edebiyatıyla biraz ilgili olan hemen herkes Büyük Üstat Reyhani’nin bu deyişini ezbere bilir.

Günümüzde gurbet kelepçesini takıp terk-i diyar eyleyen, yaşadığı yerlerde yeni bir düzen kursa da koluna taktığı kelepçeyi her an hisseden Anadolu insanı, ilk fırsatta bu kelepçeyi çıkarıp memleketine koşarak bir nebze olsun bu kelepçeden kurtulmak istiyor. Ama hayat şartları gereği gurbet kelepçesini tamamen söküp atamıyor. Bulduğu ilk fırsatta ise memleketine gitmeye çalışıyor. O nedenle özellikle yaz aylarında Anadolu’nun en ücra köşelerindeki köyler bile gurbet kelepçesini takmış olanlarla dolup taşıyor.

Yaz aylarında sılaya dönen Anadolu insanı, memlekette yaşayanlarla bir araya geliyor. Burada hem geçmişi yâd ediyor, hem geçmişin taze kalmasını sağlıyor, hem de memleket ile olan bağını tazeliyor. Çocuklarını da beraberinde götürünler, onların öz kültürlerini yerinde görmelerini ve doğal yaşama yerinde tanıklık etmelerini sağlıyorlar. Bu sayede mekanikleşen şehir hayatı ile doğal yaşam arasında köprü kuran Anadolu insanı, kökleri ve kültürel kodlarıyla kurduğu bağı sıkılaştırıyor. Ayrıca şehir yaşamının boğuculuğundan uzaklaşarak geldiği köyünde enerji depoluyor.

Fakat memleketine gidip âdeta kendini yenileyen Anadolu insanı, hayat şartları gereği kış aylarına doğru tekrar aynı kelepçeyi giyerek gurbete çıkmak zorunda kalıyor.

İçinden geçtiğimiz bugünler de, Anadolu insanı için, çıkardığı gurbet kelepçesini yeniden giyme günleri. Yani bir yönüyle hüzün zamanı… Sılayı öksüz, memleketi yetim bırakma zamanı… Bu hüznü yaşayan, sılanın öksüz, memleketin yetim kaldığını düşünen Anadolu insanı, yaz aylarının gelmesini özlemle bekliyor.

Bazıları ise hayat şartları gereği giydikleri gurbet kelepçesini zaman zaman da olsa çıkarıp atamamış hâlde. Memleket, onlar için sıla olmaktan çıkıp gurbete dönüşmüş. Özünde olmasa bile gurbet vatan, vatan da gurbet olmuş.

Hâliyle hasret katmerleştikçe katmerleşmiş…