BİR hareket, bir siyâsî kurum düşünün ki, tarihi tenâkuz ve hilâflarla dolu
olsun… Hak adına söylenen her söz ve fiile karşı muhalefetle, kin ve nefretle dolu
bir mücadele versin...
CHP… Gazetelerine günlük makale yazan köşe
yazarlarının, toplumun gönül tellerini anlamaya çalışan sosyal bilimcilerinin
ve siyaset konularının tarihini yazıp araştıran akademisyenlerin âdeta laboratuvarı,
ayrık otlar için mümbit tarlası…
Yalan
rüzgârı misâli bu hizbin yetkilileri ve yandaşlarının herzelerine bir yenisi
eklendi.
Ankara
Barosu’nun yaptığı çirkin yakıştırmayı aşağıda ayrıca arz edeceğim. Bu meşhur
hizbin/fitnenin durumunu anlatan manzara şudur:
Televizyonların
revaçta olmadığı dönemlerde, radyolarımızda “Arkası Yarın” diye tiyatrolar
olurdu. Konuyu yarıda kesip dinleyiciyi merakta bırakırdı. Şimdi onların yerini
sosyal medya mecraları aldı. Âdeta Brezilya-Arjantin pembe dizileri gibi, bir bakıyorsunuz
ki, Cumhuriyet Halk Partisi, bir gün fuar alanını bin yataklı sahra hastanesi
yapmış, (o haberin uydurma olduğu anlaşılınca) ertesi günü milyoner bir
partilisinin evine “gıda yardım paketini” kameraları da çağırarak sosyal
medyaya servis etmiş…
FETÖ’den
el aldıklarından mâhirler, sonra da o aç bîilâç vatandaşımızı (!) feryad ü
figan ettirip, içinde yaşadığımız bugünlerde Devletin vatandaşına uzattığı âl-i
cenap elini kötülemenin derdine düşmüş...
Bir
başka gün bir İl Başkanı ise (vebâli boynuna), Genel Merkezi’nin işarı ile Cumhurbaşkanlığı
İletişim Başkanı’nın harem-i ismetine el uzatmaya çalışıyor…
İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı’nın talimatıyla fırsattan istifade on binlerce
çocuğa “23 Nisan” için hediye paketleri gönderiliyor(!), içinde bir de dergi… Ama
o da ne? Alevîleri “İslâm dışına”
itmek çabası… Tam bir şeytanî tuzak!
Bu konu çok ehemmiyet arz ediyor. Bu, ayrıca birilerini
incitmeden yazılması gereken, teoloji konusu bir yazı mevzuudur. Yapan ise
Almanya’dan sanki esinlenmişe benziyor.
***
Yukarıda
yazdıklarım, herhangi bir siyâsî partiye karşı ne peşin hükümlülük, ne de hasımlığımdan,
sevmediğimdendir. Bu fakirin murâdı, Din ü Devlet mülkü şuurundaki milletimizin
son yüz elli yıllık zaman diliminde içine hapsedildiği ihanet kumpasını kırmaya
çalışan yerli ve millî mücadelesine karşı oluşturulan gayr-i İslâmî ve gayr-i
millî bir fikir hareketinin hâl-i pürmelâlini anlatmaya çalışmaktır.
Üzülerek
ifade etmeliyim ki, bu gayr-i İslâmî ve gayr-i millî fikriyatın vücût bulduğu
kurum, CHP ve himâye ettiği kimi STK’lardır. Bu siyâsî hareketin Millî Şef döneminde
başlayan Frenk mukallitliği, ne yazık ki zamanla Marksist-Leninist bir çizgiye
kaymış, bizi biz yapan ne kadar maddî ve mânevî değerimiz varsa bu kurumun
hedefindeki düşman hâlini almıştır. Her ne kadar dönem dönem sağ tandanslı hükûmetler
iktidar olmuş olsalar da, muktedir olamadıkları gibi, devlet olma fikriyatına
ve icraatına hep o meşhur, CHP’nin istediği dünya görüşü ve politikaları hâkim
olmuştur.
Tabiatıyla
devleti idare eden kadrolar da Marksist-Leninist çizgide neşv ü nemâ bulmuşlardır.
Devlet hayatının icra organları olan resmî kurumlarının dışında oluşturulan
çoğu sivil toplum kuruluşunun yönetim kurullarını CHP militanları doldurmuş, tabiî
kamu efkârını yanıltmak için de kimisinin başına “Türk” (!) kelimesi konularak
en büyük takiyye yapılmıştır. O kurumların Türk milleti aleyhinde çalışmaktan
gayrı bir hayrını, icraatını gören varsa beri gelsin...
***
Sivil
toplum kuruluşlarından baroların durumları ayrı bir kalp ağrısıdır. Türkiye
Barolar Birliği’nin -genelini kastetmeden, zira çok kıymetli avukatların içinde
olduğu kimi vilâyetlerin barolarını bu işten müstesna bırakarak söylemeliyim-
CHP’nin yan kuruluşu gibi çalıştığını ve milletimizin aleyhindeki her fiilin
içinde bulunmasını söylemek zorunda kalıyoruz. İmdi, bütün bunları arz etmemin
sebeb-i vücudu şu: Son Cuma hutbesinden sonraki günlerde yaşanan ve Ankara
Barosu’nun “çirkin” kelimesinin bile masum kaldığı o küfür dolu hezeyanlarını
anlatmak...
Kur’ân
ne buyuruyor?
“Lût da (peygamber olarak gönderdik) kavmine dedi ki, ‘Sizden önce
insanlardan hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu (hayâsızlığı mı) yapıyorsunuz?
Gerçekten siz, kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
Doğrusu siz, müsrif (hâddi aşan) bir kavimsiniz. Onların cevabı, ‘Bunları
yurdunuzdan sürüp çıkarın! Muhakkak bunlar, temiz kalmak isteyen insanlardır’
demekten başkası olmadı. Bunun üzerine Biz, karısı dışında, (Lût’u ve) ailesini
kurtardık; (karısı ise) helâke uğrayanlardan oldu. Ve onların üzerine bir
(azap) sağanağı yağdırdık. Bak, mücrimlerin (suçluların) akıbeti nasılmış!”(Araf, 80-84)
Peki, Diyanet İşleri Başkanı ne söyledi?
***
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Ramazan ayının ilk
Cuma hutbesinde Koronavirüs salgınına değindi. Hutbede, Kur’ân ahkâmını izah
ederek, “İslâm, zinayı en büyük
haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, eşcinselliği lânetliyor. Nedir bunun
hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun
hikmeti. Yılda yüz binlerce insan gayr-i meşrû ve nikâhsız hayatın İslâmî
literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz
kalıyor” dedi.
Bunun üzerine “baro” nitelikli kuruluş, âdeta kin kustu, nefret
saçtı. Başta CHP, Ankara ve İzmir Baroları ve de sözde bazı insan hakları savunucuları(!),
“LGBTi” adlı şen’î kuruluşlarının ortak görüşü şöyle oldu:
“Diyanet
İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın insanlığın bir kesimini nefretle aşağılayıp
kitlelere hedef gösterdiği konuşmayı şaşkınlıkla ve ibretle izledik.
Şaşkınlığımız, sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun
başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşâ ederek halkı kin
ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir.”
Bu ahlâksız taifenin durumu Bremen Mızıkacıları gibi… Bir
hizbin merkezinden işaret fişeği atılıyor, cümle kirli ittifak, söz birliği
edip fitneyi sosyal medya, gözcüler, Sözcüler, Cumhuriyetçiler, Birgünler, Marksist-Leninist
cenah ve daha ne kadar köhne fikirli varsa yayıyor.
Birlik oldukları çatı kuruluşu ise belli. Arife tarif gerekir
mi?
Bu olanlar, hastalıklı zihniyetin yeni herzeleri değil. Bu
kirli cenahın müntesipleri, bizimle beraber Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
vatanında yaşıyorlar. Lâkin ABD, Rusya, AB’ye ya da Çin’e muhabbet besliyorlar.
Onların tek taraf olmadıkları ve sevmedikleri ülke, ümmet-i İslam’ın medâr-ı
iftiharı Türkiye ve Türk milletinin tarafı...
O rezil taifenin taraftarı olanlardan bir grup, ertesi günü
bir pankart açarak, “Biz Lût’un korumaya
çalıştığı misafirleri isteyenlerin, erkek-erkeğe olan fiilin savunucularıyız”
mealinde edepsizliklerini izhar ettiler. Bu ahlâksızlık taifesine karşı ülke
çapında bir infial oluştu. Başta Devlet Başkanımız, Bakanlar, İlâhiyatçılar, sağduyulu
siyâsî parti genel başkanları, basından güçlü yazarlar tepki koyup takbih
ettiler.
Hemen belirtmeliyim ki, başta Türkiye Barolar Birliği Genel
Başkanı olmak üzere pek çok vilâyetin baro başkanı da Ankara ve İzmir’in ahlâksız
baro yönetimlerini kınadı. En mânâlı cevabı ise Diyanet İşleri Başkanlığı Hukuk
Müşavirliği verdi:
“Ankara
Barosu, ifade özgürlüğünden taraf değil, ahlâksızlık ve namussuzluktan yana
olmuştur. Bunu yaparken de İslâm’ın yani insanlığın ortak değerlerine dil
uzatmıştır…”
Diyanet İşleri Başkanlığı Hukuk Müşavirliğinin görüşü, tam
bir münevver-i izam layihası kıymetindedir ve bu satırlara almaya kalkarsam
yerim yetmez.
***
Biz diyoruz ki, dört bin sene önce zina bataklığında taş
olanların dünyası, ahkâm-ı Kur’âniye ile aydınlandı. Fitne barosunun bahsettiği
çağlar ötesinde insanlık bataklıkta iken, Kur’ân nûru ile beşeriyet kurtuldu. Sarahatle
belirtmeliyim ki, hiçbir semâvî din bu fuhşu kabul etmez!
Bütün dinî ve millî durumlara dair diğer örneklerde olduğu
gibi bu açıklamaya en büyük tepkiyi yine CHP Genel Başkan Yardımcıları, Ankara
ve İzmir Baroları, o mahut dernek ve odalar vermişlerdir.
Unutulmamalıdır, CHP bunu yaparken belli bir strateji
silsilesine göre hareket etmektedir. Kürre-i arzı sarsan zerr-i Korona
karşısında yerde sürünen medenî (!) ve zengin devletlere inat, Devletimizin
gıpta edilecek muvaffakiyetini hazmedemeyip Uganda’dan misal verenler bu konuda
da aynı zihniyetteydiler.
***
Bu zihniyet, şehir hastanelerinin şahikası karşısında fuar
alanlarını sahra hastanesi yaptı.
İslâm düşmanı Rupert Murdoch’un Fox TV’si, İngiliz sermayeli Halk
TV ve Tele1 ile algılar oluşturdu.
Ümmetin umudu, yetim coğrafyanın savunucusu Devletimizle milletimizin
vahdetle yürüttüğü mücadele olan “Biz Bize Yeteriz Türkiye’m” kampanyasına karşı
kirli işler yürüttüler.
İBB ile olmadık şaklabanlıklar yapmaya, olmadık şeyleri
yalanlarla bezeyip gündem değiştirmeye çalıştılar. (Plânlanan faaliyetleri
yavaşlatmak, görevdeki otobüslerin sefer sayılarını azaltmak gibi…)
Bu hizbin karanlık odalarda plânlanmış, gündemi değiştirmek
için akla hayâle gelmeyen senaryoları vardır. Bunlar, “FETÖ” denilen ve
dünyanın en şen’î propaganda usûllerini bilen Pensilvanya’dan icâzet
almışlardır.
Memleket sevdâlıları, dâvâ ve ülkü sahibi herkes, millet aşkı
olan her kuruluş müspet bir şeyler yaparken, o meşhur partinin kurmayları (!) ise
fitne senaryoları hazırlamanın, yolda giden vâsıtanın önüne takoz olmanın
hesaplarını yapıyorlar.
Milletimizin engin irfanı ile ortak kullandığımız bir
kelime-i rahmet vardır. Bu kelâmın hülâsası, medeniyet tasavvurumuzun
istikametidir. Herkesin
bir hesabı var. Allah’ın da bir hesabı var. Galip olacak ise O’nun hesabıdır.
Kimileri
tuzak kazıyorlar. Allah görür, bilir, duyar ve hüküm sahibidir. Ve tuzak
kuranların tuzaklarını başlarına geçirendir.
Vesselâm...