Günümüz çelişkileri

Bir an evvel istikrarlı, sağduyulu ve kararlı duruşlar sergileyerek vatandaşı rahatlatmalıyız. Zira ben diyorum ki, “Geleceğe borcumuz var!”. Şimdiden biriktirmeye başlarsak iyi olur. Borç, ödeyerek biter.

MERHABA!

Restoranlar, kafeler açıldı. Bizler, deli gibi yemeğe içmeye koştururken, o restoranların, kafelerin sabahleyin umutlu telâşlarını hiç seyrettiniz mi? Günün getireceklerinden büyük umutlar besleyerek plân yapışlarını?

Bütün işletmeler pürtelâş, soluksuzca akşama hazırlanıyorlar. Depremden sonra taşındığımız evimiz, çoğunun ortasında. Bu heyecanlı telâşı her gün ben de zevkle izlemeyi seviyorum. Bembeyaz masa örtülerinin serilişi, temiz yemek takımlarının yerleştirilmesi, şef garsonun titizlikle takip edişi, valenin kapı önlerini boşaltması, hattâ erkenden sebze-meyve hâlinden kamyonetlerin servisi… Ne güzel bir telâş ve ne güzel bir umut!

Ama bir taraftan, kimse tatmin olmuş değil. İzmir gibi bir yerde, saat 21:00’da yemek masasını terk etmek zorunda kalmak kimsenin hoşuna gitmiyor tabiî. Güneş yeni batmış, sıcaklar yeni yeni gelmeye başlamış… İki lâfın belini kıracaksınız, bakıyorsunuz, servis kesilmiş, olay bitmiş… Olacak iş değil! Gel de konuşma o zaman… Kongreler geliyor hemen akla…

Burada söz konusu olan vatandaşın sağlığı ise, bütünlük içinde kontrolü sağlamak gerekir diye düşünmekteyim. Tabiî söz hakkımız varsa…

“Sitem ediyorsun” diyeceksiniz. Ya ne yapsaydım? Çifte standarttan hoşlanmıyorum. Beni geriyor ve ikinci sınıf hissettiriyor. Artık bu işler, bu yanlışlar hepimizi rahatsız ediyor. Varsa bilmediklerimiz, bilmek hakkımız…

***

Bir “Sedat Peker”dir, gidiyor… Onun da, devletin de, hükûmetin de ne yapmak istediğini anlayan var mı? Çokça düşünmeye başladım: Nereye gidiyoruz? Kim doğru söylüyor? Devlet bu işin neresinde duruyor? Söylenenlerin ne kadarı doğru? Hanefi Avcı ne kadar güvenilir? Biden ile görüşmemizin bize getireceği ne?

Yarından sonra memleketin ne olacağı hakkında düşünüyorum. Endişelerim giderek artmakta. Devletini, milletini seven ve Hükûmet’e destek vermiş bir birey olarak, bu belirsizlik beni son derece rahatsız etmekte. Güllük gülistanlık bir ülke istemek çok mu? Gelecek nesillere, torunlarımıza güvenli (her konuda güvenli, yeşil, sağlıklı, geçmişi ve geleceğiyle dünya devi) bir ülke bırakmak, gururumuz olacaktır.

Güvenemediğimiz bakan, milletvekili veya dokunulmazlığı kaldırılamayan siyâsî parti yetkilileri bizi kurtarmayacaklar. Umarım Susurluk’tan sonraki cümleleri kurmayız. Bir an evvel istikrarlı, sağduyulu ve kararlı duruşlar sergileyerek vatandaşı rahatlatmalıyız. Zira ben diyorum ki, “Geleceğe borcumuz var!”. Şimdiden biriktirmeye başlarsak iyi olur. Borç, ödeyerek biter.

Evet, ülkemizde güzel şeyler oluyor, bunları görmezden gelemeyiz. Fakat bugüne kadar dağ gibi durup göğsümüzü siper ettiğimiz Hükûmetimizin yetkilileri de -artık lûtfen- bize gelecek için güven vermeliler. Güven olmadan yaşamak zor.

Pandemiden sağ kurtulan bizlere daha sağlıklı, daha huzurlu, daha çok güven duyacağımız günler gelsin, günümüz aydınlık olsun!

Lûtfen gülümseyiniz, içten…