“GEÇMİŞ zaman olur ki
hayali cihan değer.”
1 Şubat 1988
Ahmet Günbay Yıldız’ın bizzat imzalayarak hediye ettiği yeni romanı “Sokağa Açılan Kapı”yı okumaya başladım. Romanları defalarca basılan ve çok okunan bir yazar Günbay Yıldız. Şimdiye kadar sadece “Yanık Buğdaylar” adlı romanını okumuş ve beğenmiştim. Diğer romanlarını okuma fırsatı bulamamıştım. Son romanını dikkatli bir şekilde okuyacak ve bir tanıtma yazısı yazacağım inşallah.
İyi
bir insan Ahmet Günbay Yıldız. İhlâslı, efendi, kültürlü… İstanbul’da
görüştükten sonra daha samîmi olduk. “Hiç olmazsa ayda bir defa görüşelim”
diyerek ayrılmıştık. “Onun romanları kaliteli değil” diyenler de var. Kim ne
derse desin, bu piyasada kendini kabul ettirmiş ve binlerce okuyucu
kazanabilmiş bir yazar.
2 Şubat 1988
Bugün
okul müdürümüz Muammer Bey ile Millî Eğitim Bakanlığı’na gittik. Birkaç daire
başkanıyla görüştük. Kızılay’da bazı mağazaları gezdik. Bugün şunu tekrar
anladım ki, Türkiye’de her şey var. Parası olan kişi için yok, yok gibi. Yani
sizin anlayacağınız, parayı veren düdüğü çalıyor.
3 Şubat 1988
Mart
ayında edebiyat öğretmenleri için bir seminer varmış Antalya’da, bugün
öğrendim. 12 gün sürecekmiş. “Antalya’yı görmediğim için iyi bir fırsat” dedim
ve hemen Hizmetiçi Eğitim Daire Başkanlığı’na gittim. Daire Başkanı Dr. Yusuf
Ekinci ile görüştüm. Kendisini 1980 yılından beri tanırım. Avukat Ethem
Alimoğlu’nun bürosuna çok gelir giderdi. Avukat Bey olmayınca benimle sohbet
ederdi. “Antalya’ya gidecekler belirlendi, kontenjan doldu. Temmuz ayında
Trabzon ve Ordu’da kurs var, ona müracaat et” dedi. Trabzon’daki kursa müracaat
etmeyi düşünüyorum.
8 Şubat 1988
Akşam
Mamak Belediyesi’nin organize ettiği “Eski Çarıklar” adlı oyuna gittik. Yahya
Akengin yazmış. İstiklâl Savaşı yıllarında bir ailenin durumu konu edinilmiş.
Yapılan fedakârlıklar duygulu sahnelerle dile getiriliyor. Öğrenciler için
faydalı bir tiyatro eseri. Okulumuzdaki öğrencileri götürmeyi düşünüyorum. Daha
önce de bazı öğrencileri “Türkmen Düğünü” adlı oyuna götürmüştüm.
11 Şubat 1988
Millî
Gazete’de Rıfkı Kaymaz ve Abdullah Seyrek’le buluştuk. İçeriye girdiğimizde M. Akif
İnan, Ferhat Koç ve Zeki Ceyhan koyu bir sohbete dalmışlardı. Daha sonra Devlet
Plânlama Teşkilâtı’na giderek Ramiz Açıkgöz, Doç. Dr. Beşir Atalay ve Rasim
Özdenören’i ziyaret ettik. Rıfkı ağabeyin çevresi çok geniş, maşallah. Her
yerde bir tanıdığı çıkıyor. Kendisini herkese sevdirmiş. Benim de ufkumu açtı
mütevazı ağabeyim.
12 Şubat 1988
Bugün,
doğum günüm… Batı’dan gelme doğum günü kutlamalarına karşı olmama rağmen yine
de “Duygulanmadım” desem yalan olur. 27 yıl geride kaldı. Allah’a şükürler
olsun, başarılı yıllar geçirdik. Karınca kararınca iyi mesafeler kaydettik.
13 Şubat 1988
Üzeyir
Bey ile beraber “İzzet’in İzzetinefsi” adlı oyunu izlemeye gittik. Basit bir
konu abartılı bir şekilde işlenmeye çalışılmış. 10-15 argo kelime defalarca
tekrarlanarak seyirciyi güldürmeye çalışıyorlar. Hiç sevmediğim kelimelerden
biri olan “b..” kelimesini o kadar çok kullandılar ki tiyatro salonu kokmaya
başlayacak diye korktuk.
17 Şubat 1988
Okulumuz
Abidinpaşa Lisesi’yle Üreğil Kız Meslek Lisesi arasındaki münazara yarışması
bugün yapıldı. Yenildik ve ilçe ikincisi olduk. Öğrencilerimiz ellerinden gelen
gayreti gösterdiler fakat jüri engelini aşamadılar. Okullar arası sosyal
faaliyetler çok faydalı oluyor.
18 Şubat 1988
Diyanet
Çocuk Dergisi’nin Aralık sayısı çıkmış. “Mehmet Akif Ersoy” başlıklı bir yazı
vermiştim, başyazı olarak yayınlamışlar. Rıfkı Kaymaz ve Üzeyir Gündüz’ün de
şiir ve yazıları var dergide. Pazartesi günü Mamak Kaymakamlığı’na gitmem
gerekiyormuş, münazaralarda görev yapan jüriye hediye vereceklermiş.
19 Şubat 1988
Rıfkı Kaymaz ile Cuma namazından sonra buluştuk. Millî Eğitim Bakanlığı’na giderek bir dizi ziyaret yaptık. Önce Akif Gülle’ye uğradık. Daha sonra Personel Genel Müdür Yardımcıları Şükrü Koç ve Nevzat Pakdil’i ziyaret ettik. Şükrü Koç umreden gelmiş, hurma ve çay ikram etti bize.
Timaş
Yayınları, Kütüphanecilik Haftası nedeniyle bir kompozisyon yarışması açmış.
Beni de jüri üyesi olarak yazmışlar.
21 Şubat 1988
Yusuf
Ziya Ortaç’ın “Portreler” kitabını okumaya başladım. Tanıdığı edebiyatçıları
anlatıyor. Öve öve, ballandıra ballandıra anlatmış. Bu tür kitapları seviyorum
fakat keşke objektif ve gerçekçi davransaydı daha güzel olurdu diye
düşünüyorum.
22 Şubat 1988
Mamak
Kaymakamı İbrahim Turanlı’dan takdirname aldığım gündür bugün. Bir kalem takımı
ile adımıza yazılmış takdirname verdi, tebrik etti. Bugün bir kez daha anladım
ki, çalışmanız takdir edildiği zaman memnun oluyorsunuz ve işinize daha bir
şevkle sarılıyorsunuz.
23 Şubat 1988
Halide
Edip Adıvar hakkında hazırladığım yazıyı bugün bitirdim. Okulda idareci
olduktan sonra edebî çalışmalarım yavaşladı. Önemsiz işlerle vakit öldürüyoruz.
Bir mektup yazmak bile o kadar ağır geliyor bana… Önceki yıllarda bir oturuşta
beş kişiye mektup yazan kişi sanki ben değilim.
26 Şubat 1988
Daha
önce defalarca mektuplaştığım ve gıyaben tanıştığım Osman Çeviksoy ile yüz yüze
görüşmek için Tevfik İleri İmam Hatip Lisesi’ne gittim. Almanya’dan dönünce o
okula edebiyat öğretmeni olarak tayin edilmiş. Esmer, zayıf, uzun boylu,
yaşından daha genç gösteren bir şahıs. Ağırbaşlı, edepli, mütevazı bir insan.
İlk görüşmemizde çok olumlu intibalar bıraktı bende. “Sonraki günlerde daha
ayrıntılı konuşuruz” diyerek ayrıldık.
Osman
Çeviksoy’un hikâyelerini beğeniyorum. Anlatımını seviyorum. Yalın, özentisiz
fakat hoş bir üslûbu var. Daha önce onun bir kitabını tanıtırken yazdığım gibi,
“edebiyat parçalamak” için kendini parçalamıyor.
29 Şubat 1988
Okulumuza
liseyi dışarıdan bitirme imtihanları vermişler. Müdür Başyardımcısı olduğum
için bu görevi de bana yüklediler. Zaten işlerim çok idi, şimdi daha çetrefilli
hâle geldi. Bu işin formalitesi hepsinden fazla. Allah yardımcım olsun.
3 Mart 1988
Erdem
Bayazıt’ın son şiir kitabı olan Risaleler’i okuyorum. Çok güzel şiirlerle
karşılaştım. Bazı şiirlerde çok başarılı olan şair, bazı mısralarda fazla
başarılı olamamış. Bu da normal bir şey… Her şiirde aynı soluğu yakalayabilmek,
yüksek perdeye ulaşabilmek çok zor.
5 Mart 1988
Akşam Ahmet Günbay Yıldız’ın evine gittik. Rıfkı Kaymaz, Üzeyir Gündüz ve ben… Bilal Coşkun da sonradan geldi. Çeşitli konularda sohbet ettik, romanlarıyla ilgili sorular sorduk kendisine. Anlattığına göre sinema yönetmeni Mesut Uçakan, onun “Yanık Buğdaylar” adlı romanını film yapmak istiyormuş. “Fakat romanın bazı yerlerinde değişiklikler yaparım” diyormuş. Ahmet Günbay Yıldız da bu değişikliği kabul etmemiş. Günbay Yıldız şunları söyledi: “Yücel Çakmaklı ile de görüşeceğim ve kararımı ondan sonra vereceğim. Mesut Uçakan’la kafalarımız pek uyuşmadı.”
Gönlümüz
istiyor ki, böyle güzel eserler bir an önce film hâline getirilsin ve binlerce
kişinin istifadesine sunulsun.
6 Mart 1988
Kültür
Bakanlığı’nın önceki yıllarda çıkardığı kitap dergilerini karıştırırken çok
güzel bir şiire rastladım. Bu şiiri daha önce de okumuştum fakat yazarını bir
yere yazmadığım için hatırlayamamıştım. Atalarımız boşuna dememişler “Söz uçar,
yazı kalır” diye. Şiirden tadımlık birkaç dize: “Kavgasız, şarkısız ve umutsuz/ Beklemek, hep beklemek, beyhude, boş/ Ne
kalbim yitik sevgilerle sarhoş/ Ne de mes’ut bakışlarına vurgunum/ Artık vakit
geçti, yorgunum.”
Şair
Nurettin Özdemir’e ait olan bu şiir, içimdeki hüzün ve geç kalmışlık duygusu
ile insanı etkiliyor. Her zaman özenmişimdir karşılaştığım güzel şiirleri
yazmak için bir defterim olsun diye... Çok güzel şiirlerle karşılaştım,
yazmadığım için pişmanım. O nefis mısralarla belki de bir daha hiç karşılaşamayacağım.
8 Mart 1988
Erdem
Bayazıt, sesi gür olan şairlerimizdendir. Onun şiirleri destansı bir havada
yazılmış gibi gelir bana. Aşk şiiri bile olsa duygusal bir hava sezemem
şiirlerinde. Delikanlıca bir sesleniş, yiğitçe bir başkaldırı ve karşı koyma
havası iyice sinmiştir onun şiirlerine. “Risaleler” adlı kitabında İslâm
tarihinden telmihler yaparak birçok şiir yazmış. Peygamberimizin ve ashabının
hayatlarından bazı sahneleri şiir ile tablolaştırmış.
9 Mart 1988
Tevfik
Fikret ile ilgili bir yazı hazırlıyorum. Onunla ilgili kaynak kitaplardan
notlar alıyorum. Hakkında yazılan eserleri okuyunca şunu daha iyi gördüm ki,
karamsar, huzursuz ve geçimsiz biriymiş Fikret. Çevresindeki insanları kırmış
ve küstürmüş. Hoşgörü denilen kavramı tanımamış, merhamet ve sevgiden nasibini
alamamış bunalımlı bir ruh… Sevmediği kişilere hakaret eden ağzı bozuk bir şair...
Zaten Tevfik Fikret’e hiç ısınamamıştım.
13 Mart 1988
Televizyonda
Pazar akşamları yayınlanan “Kuruluş” dizisi halk tarafından çok beğeniliyor.
Tarihimizden bir ses ve soluk hissettiğimiz için biz de ilgiyle seyrediyoruz.
Tarık Buğra güçlü bir yazar, Yücel Çakmaklı usta bir yönetmen… Zirvedeki bu iki
isim el ele verince ortaya nefis bir dizi çıkmış. Emeği geçenler sağ olsunlar!
15 Mart 1988
Ankara
Millî Eğitim Müdürlüğü, ilçeler arasında yapılan münazaralar için on bir öğretmeni
görevlendirmiş. Bunlardan birisi de benim. Okulun işleri yetmezmiş gibi bir de
bu tür işlerle uğraşıyorum.
17 Mart 1988
Sadık Albayrak’ın “Devrimin Çakıl Taşları” adlı eserine bir kez daha göz gezdirdim. Daha önce okumuş olmama rağmen “Kitapta kimleri anlatmış?” diye yeniden baktım. Merak ettiğim kişileri tekrar okudum. Uzun araştırmalar yapmış Sadık Albayrak. Kişilerin yaşantısı ve düşünceleri hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşmış. Arşivcilikte uzman olduğu için pek çok belgeden yararlanmış. O yıla kadar bilinmeyen ayrıntıları kitabında anlatmış. Takdire değer bir çalışma.