Günlüğümden notlar (2)

“Yalnızlık Allah’a mahsustur” diye bir söz vardır; yalnız insan, durgun ve sessiz oluyor. Bu durum insanın kişiliğini de etkiliyor. İnsanlar ekmek parası kazanmak için hasretlik, gurbetlik, yalnızlık, mahrumiyet gibi engellere dayanmak zorundalar.

HASRETLİK ve gurbetlik kokan satırlar…

1 Ocak 1985, Salı

Beytüşşebap’ta edebiyat öğretmenliği görevine başlayalı bir yıl oldu bugün. “Duramam”, “Alışamam”, “Dayanamam” derken bir yıl geldi geçti. Bugünlerde yalnızım Beytüşşebap’ta. 28 Aralık 1984 Cuma günü, Ankara’da bir kızım dünyaya gelmiş. O kadar sevindim ki, anlatamam. Daha kendisini görmedim, çok merak ediyorum. “Büşra” koyduk adını.

Gündüzleri okulda, akşamları evimdeyim. Bugünlerde hiç kitap okuyamıyorum. Sağ olsunlar, arkadaşlar boş bırakmıyorlar beni. Arkadaşlığın önemini gurbette daha iyi anladım. Birbirimize yardımcı olarak bu zor şartlara dayanmaya çalışıyoruz.

2 Ocak 1985, Çarşamba

Bu akşam bir yere gitmek istemedim nedense. Öğrencilerin yazılı kâğıtlarını okumak için oturdum fakat içimde hiç istek yok. Bir iki kâğıt okuduktan sonra kaldırdım, koydum dolaba. Şu anda Kıbrıs Radyosu’nu dinliyorum ve şarkıcı, “Sana olan bu aşkım, inan, hiç bitmeyecek” diyor. Evde radyo, teyp olmasa hiç vakit geçmeyecek anlaşılan.

“Yalnızlık Allah’a mahsustur” diye bir söz vardır; yalnız insan, durgun ve sessiz oluyor. Bu durum insanın kişiliğini de etkiliyor. İnsanlar ekmek parası kazanmak için hasretlik, gurbetlik, yalnızlık, mahrumiyet gibi engellere dayanmak zorundalar.

Burada tek amaç, günlerin çabuk geçmesi. Fakat şunu da biliyorum ki, insanoğlunun isteği tükenmez ve gözünü ancak toprak doyurur.

3 Ocak 1985, Perşembe

Akşam öğretmen arkadaşlar evime geldi. Çay içtik, sohbet ettik. Arkadaşlık güzel şey doğrusu. “Asker arkadaşları kolay unutulmaz” derlerdi, bizimki de bir nevi askerlik gibi bir şey… Herkes memleketinden uzakta.

Tatilin gelmesini dört gözle bekliyor bütün öğretmenler. “Üç yıl kalacağız” diye gelen öğretmenler beş yılda ancak gidebiliyorlar. Beş yıl burada kalan kişi de hayat potasında iyice pişiyor. Her türlü duruma alışıp âdeta bir sabır küpü oluyor…

4 Ocak 1985, Cuma

Bugün maaşları aldık. Maaşıma 11 bin lira zam gelmiş. Oraya ver, buraya ver, derken ay sonunda elde para kalmıyor. Burada her şey pahalı satıldığı için para biriktirmek zor.

Ankara’ya telefon açtım, bir haftalık kızımın durumu iyiymiş. Küçük Büşra şu anda uyuyor mu acaba? Babası ondan bin 400 kilometre uzakta. Daha kendisini görmediğim için inanamıyorum, şaka gibi geliyor insana. 20 gün sonra sömestr tatiline gidince kızımı görürüm inşallah. “Görelim Mevlâ n’eyler, n’eylerse güzel eyler” inancı içerisinde işimize devam ediyoruz.

5 Ocak 1985, Cumartesi

Bugün tatil. Yapacak bir sürü işim var. Hangisinden başlayacağımı bilmiyorum; bulaşık, çamaşır, yazılı kâğıtlarını okumak, cevap anahtarı hazırlamak vb.

6 Ocak 1985, Pazar

Üç günden beri misafirim olan bir köy öğretmenini bugün uğurladım. Ankara’ya telefon ettim. Babam, annem ve eşimle görüştüm.

Telefon konuşmaları iyi geliyor, moralimi düzeltiyor. Telefon burada bizim için çok önemli. Burada en çok işimize yarayan devlet dairesi PTT. Mektup ve telefon olmasa bu gurbetlik daha da zor olacak anlaşılan.

Öğretmenler ve öğrenciler sömestr tatiline kaç gün kaldığını sayıp duruyorlar. Öğretmenlerin çoğu tatilde memleketine gidecek. Hasretlik, gurbetlik, yalnızlık zor şey! Eskiler “daüssıla” derlermiş memleket özlemine. Bu yıl birçok öğretmen tayin bekliyor. Benim ilk yılımın kolay geçtiği söylenemez fakat insan mecbur kalınca her şeye alışıyor. “Hayırlısıyla buradaki hizmeti tamamlayıp dönebilirsem iyi olur” diye düşünüyorum. Allah’a güveniyorum, O’ndan gayrısından fayda yok!

8 Ocak 1985, Salı     

Akşam evde yalnız otururken dört öğretmen arkadaş ziyaretime geldi. Çay, meyve, sohbet, derken evlerine gittiler. Bugün bir haber çıktı. “Grip salgını varmış, okullar beş gün tatil edildi” dediler. Sonra öğrendik ki, yalnızca ilkokullar tatil edilmiş. Lisede öğretim devam edecekmiş.

Bugün nihâyet yazılı kâğıtlarını okudum ve diğer işleri yaptım...

***

Akşam Vakitleri

GURBETTE bu yalnızlık günlerinde şöyle bir şiir kaleme aldım.

 

Akşamları sessiz olur buralar

Köpek sesleri duyulur sadece

                   Bazen silahlar patlar aniden

                   Korkarız “Yine ne oldu!” diye

Akşamları askerler düdük çalar burada

                   Çınlatır etrafı o keskin düdükler

                   Yankı yapar bir dağdan diğerine

                   Boşa değilmiş çalınan o düdükler

Akşamları garip olur buralar

Uzak hayâllere dalınır çoğu kez

                   Düşünülen sadece tayin ve tatildir

                   Burada bu fikre sahiptir herkes

Akşamları korkunç olur buralar

Karanlıktır hep caddeleri yolları

Ay ışığı yeter etrafı görmeye

Başka ışık aramak nafile

Akşamları mahzun olur buralar

Radyonun sesi arkadaş olur bize

Kitaplarla baş başa kalsam bile

Onlar duygularımı götürmüyor size

(Sırrı Er, 1985, Beytüşşebap)