Güneş tutulması ve depremler

Bugün memleketimizde ve uluslararası medyada, tutulmaların depremi tetiklediğini söyleyenler, istatistiklere dayanarak böyle bir iddiada bulunuyorlar. Biz bunlardan ayrıyız ve tezimizi ilmî verilere (hesaplara) göre ortaya koyuyoruz. Bu dosyada göreceğiniz metin, tablo, şekil ve hesaplar, tamamen şahsımıza aittir ve ilk defa yayınlanmaktadır!

BU ayki yazımızda değişiklik yapacak, önümüzdeki aylarda gündeme oturacak olan “deprem” ile alâkalı çalışmaları sunacağız. Buna başlamadan önce, geçen sayıda yayınlanan “Ve Âdem Yaratıldı” yazımızın devamı mâhiyetinde ufak bir ilâve yapıyoruz.

Yüz bin Âdem meselesi

Âdem’den (aleyhisselâm) önce yüz bin Âdem yaratıldığına dair hadîslerin olduğu söylenmektedir. Bu durumda iki ihtimâl vardır.

1-Bunların “mevzu” olduğu durumu… Bu takdirde üzerinde durmanın anlamı yoktur.

2-“Sahih” ise, şöyle bir açıklama yapabiliriz: Âdem’den önceki Âdemlerin bizim gezegenimizde değil de başka gezegenlerde yaratıldığı, konu edilebilir. Gezegenimizde tek bir Âdem vardır, o da Kur’ân-ı Kerîm’de bildirilen Âdem’dir (aleyhisselâm).

Astronomların “uzay” dedikleri boşluk, bilgimizde birinci kat göğe tekâbül etmektedir. Uzay boşluğunda yıldızlar küme küme dizilmişlerdir. Ki bu kümelenmeye “galaksi” adı verilmektedir. Güneş’imiz, içinde bulunduğu Samanyolu galaksisinin yıldızlarından biridir. Astronomlar Samanyolu’nda 300 milyar yıldızın bulunduğunu söylemektedirler. Yıldızların da (çekim gücüyle) etraflarında dönen gezegenleri vardır. Gözlenebilen uzayda, Samanyolu’muz gibi milyarlarca galaksinin bulunduğu ifade edilmektedir. Asgarî, her galakside (yeryüzündeki gibi insan bulunan) bir gezegen bulunduğunu farz edersek, uzay içinde (birinci kat gökte) milyarlarca canlı bulunan gezegen olmuş olur. Her gezegenin de kendi insanlarının atası olan Âdem’i olacaktır. Bu takdirde 100 bin sayısı bile çok hafif kalır.

Son devrin medrese âlimlerinden Sadreddin Yüksel Efendi (1920-2004) de uzaydaki gezegenlerde canlı bulunduğunu kabul etmektedir. “İslâmî Araştırmalar” adlı eserinin 164’üncü sahifesinde, “Biz Kur’ân-ı Kerîm’e başvurduğumuz zaman bazı yıldızlarda canlı varlıkların bulunduğuna işaret ettiğini görürüz. Meselâ, ‘Göklerin ve yerin ve bunların içinde yaydığı canlıların yaratılışı, O’nun kudretinin delillerindendir’ (Şûrâ, 29) âyeti gibi… Gökte, yıldızlarda yarattığı -dabbe- meleklerden kinaye olamaz. Zira ‘dabbe’ kelimesi, Arap lügatinde ‘ayakları üzerinde yürüyen canlı varlık’tır. Oysaki melekler uçarak giderler. Netîce olarak anlaşılıyor ki, bazı yıldızlarda ayaklarıyla yürüyen mahlûklar var. Fakat bu mahlûkların mahiyetleri bugün için bizce meçhuldür” demektedir.

Astrofizikçiler yaratılışla uzayın genişleyeceği, genişlemenin nihâyetinde gerisin geriye dönüşün olacağını, bütün maddenin tek bir karadelik içinde yok olabileceğini söylemektedirler. İslâm literatüründe “kıyamet” olarak adlandırılan bu hâdise, Kur’ân-ı Kerîm’de yer yer “saat” olarak geçmektedir. Neden “saat”?

Saat, “gün” zaman biriminin dilimlerinden biridir. Yok oluş hâdisesinin (kıyametin) dışarıdan içeriye doğru safha safha gerçekleşeceğini gösteriyor. Dışta, ilim teknikte gelişmiş medeniyetler, yok oluşun başladığını görünce uzay araçlarıyla içe doğru kaçacaklardır. Bunların bir kısmının gezegenimize ulaşması mümkündür. Bize göre -kıyamet alâmetlerinden- Deccâl’in çıkışı, böyle bir hâdisenin sonucudur. Yeryüzündeki insanlara hâkimiyet kurmak için ilâh olduğunu iddia edecek veya Mesih beklentisi olanlara “sahte Mesih” olarak görünecektir. Yeryüzünde büyük bir kaos olacak ve çok insan, Deccâl’in gelişmiş fen ilmine aldanarak onun saflarına katılacaktır.

İşte böyle karışık bir zamanda, Rahmân ve Rahîm olan Allah-u Teâlâ, dördüncü kat gökten Îsâ’yı (aleyhisselâm) yeryüzüne gönderir. Îsâ’nın (aleyhisselâm) göğe kaldırılışının hikmeti de anlaşılmış olur. Bu mevzuyu (biiznillah) “Nüzûl-ü Îsâ” (Îsâ’nın (aleyhisselâm) İnişi) mevzusunda tafsilatlı ele alacağız.

***

Med ve cezir okyanusları hareketlendirir, akıntıları hızlandırır. Ay’ın sihirli çekim gücü, canlı metabolizmalarının hareketini de ivmelendirir. Yerin yörünge hızına müspet ve menfi etkisiyle yerkabuğundaki kırıklara enerji yükler.

Son tutulmadan sonra…

2 Temmuz 2019 tarihinde tam Güneş tutulması oldu. Ardından 17 Temmuz 2019 tarihinde Ay tutulması meydana geldi. Tutulmalar aşamasında litosferdeki (yerkabuğu) tektonik (deprem) faaliyetler ise şöyle:

4 Temmuz 2019 California’da 6,4 şiddetinde

7 Temmuz 2019 Endonezya’da 7,1 şiddetinde

13 Temmuz 2019 Japonya’da 6,1 şiddetinde

14 Temmuz 2019 Avustralya’da 6,6 şiddetinde

14 Temmuz 2019 Endonezya’da 7,3 şiddetinde

15 Temmuz 2019 Papua Yeni Gine’de 6,2 şiddetinde

Bütün bu kayıtlar, zaman zaman ele alınan “Tutulmalar depremi etkiliyor mu?” sorusunu gündeme taşıdı.

Güneş tutulmasından bir hafta sonra 17 Ağustos 1999 tarihli Kocaeli depreminin vukû bulması dikkatimizi çekmiş, bir ilişkinin olup olmadığına dair araştırmalara başlamıştık. Çalışmaların netîcesi bunu doğruluyordu. Bildiklerimizi basına aktarmaya çalıştık. Eylül 1999 tarihinde bizimle yapılan röportaj, Aktüel dergisinin 428’inci sayısında yayınlandı ve kamuoyunun dikkatini çekti. Peşi sıra TV kanallarında mevzunun uzmanlarıyla yapmış olduğumuz münazaralar devam etti.

O zamanlar böyle bir tez ilk idi; astronomi ve jeofizik yetkililer tarafından kabul görmedi. Yerkabuğunda olan hareketliliğin uzaydaki hareketle ilişkisine bir anlam verilemiyordu. İlmî araştırmalar yapmadan kesin bir sonuca varılamayacağını söyleyen (az sayıda da olsa) üniversite camiasında akıl sahipleri de oldu.

Devam eden yıllarda, her tutulmanın ardından şiddetli depremler oldukça kabul etmeyenlerin söyledikleri şu idi: “Bu yeni bir tesadüftür.”

Tesadüfler zamanla artınca, başta karşı duranlardan bir kısım zevat, “etkilenmenin olabilirliği” hususunda fikir yürütmeye başladılar.

İstatistik olarak Güneş tutulmaları ile depremler arasında bir ilişki var mı?

İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nün yapmış olduğu çalışmaya göre, 110 yıl öncesinden itibaren 6 ve üzeri depremler ile Güneş tutulmaları incelenmiştir. Güneş tutulmalarının yaklaşık yüzde 85’inde, tutulmadan önceki veya sonraki 10 günlük dönemde 6 veya üzerinde en az bir depremin olduğu ifade edilmektedir. Bu yüksek bir orandır ve ilişkinin tesadüfle izah edilemeyeceğinin açık bir delilidir.

Bugün memleketimizde ve uluslararası medyada, tutulmaların depremi tetiklediğini söyleyenler, istatistiklere dayanarak böyle bir iddiada bulunuyorlar. Biz bunlardan ayrıyız ve tezimizi ilmî verilere (hesaplara) göre ortaya koyuyoruz. Bu dosyada göreceğiniz metin, tablo, şekil ve hesaplar, tamamen şahsımıza aittir ve ilk defa yayınlanmaktadır!

Tutulmalar kırıkları (fayları) nasıl etkiliyor?

Güneş tutulmasının da, Ay tutulmasının da başaktörü Ay’dır. Ay küresi, çok sayıda etkilerle yeryüzünü ve hayatımızı etkiler. Gece ve gündüzün oluşumu, Ay kütlesi sebebiyledir. Med ve cezir okyanusları hareketlendirir, akıntıları hızlandırır. Ay’ın sihirli çekim gücü, canlı metabolizmalarının hareketini de ivmelendirir. Yerin yörünge hızına müspet ve menfi etkisiyle yerkabuğundaki kırıklara enerji yükler.

Tektonik faaliyetler, yer yüzeyine ilâve değişiklikler yapar, yeraltı sularının ve madenlerin gün yüzüne ulaşmasını sağlar. Hareketlenen magma, volkanik faaliyetlerin oluşumuna sebep olur. Bütün bu hâdiseleri inceden inceye muhakeme ettiğimizde, Ay küresinin mevcût kütlesiyle şimdiki konumuna, ilim sahibi bir iradenin plânlı bir şekilde yerleştirdiğini kabul etmek zorunda kalırız.

Uzayda kütle çekimiyle yer küresini etkileyen iki gökcismi vardır: Güneş ve Ay… Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenlerin kayda değer bir etkisi yoktur.

2002 yılında bütün gezegenler Güneş’in aynı tarafına dizildiler. “Büyük Diziliş” adı verilen bu pozisyon oluşmadan önce çok spekülasyon yapıldı. Yerli ve yabancı (sözüm ona) birçok araştırmacı, kıyamet senaryoları sahneye koydu. Çekim güçlerinin eklenmesiyle oluşacak etkilerle yeryüzündekiler mahv-u perişan olacaklardı.

İç ve dış felâket sahnelerinin sergilendiği günlerde, TV7 kanalında bir programa çağrıldık ve bu dizilişin hiçbir menfi etki oluşturmayacağını ifade ettik. Nereden mi bildik? Hesap yaptık. Çünkü ilim yalan söylemez!

Newton Çekim Kanunu’na göre gezegenlerin yer küresine olan etkisini hesapladık. Şahsımıza ait olan bu tabloda (Tablo 1), Güneş Sistemi’ndeki cisimlerin yere olan etkisi görülmektedir. Yere gelen kuvvet etkisi, dyn birimi cinsindedir. Uzaklığı sebebiyle en az etki oluşturan Neptün etkisi “bir etki astronomik birim” (1 EAB) kabul edildiğinde, en büyük gezegen Jüpiter’in etkisi 966 EAB olmaktadır. Gezegenlerin toplam etkisi bin 637 EAB’dir. Hâlbuki Ay’ın etkisi 101 bin EAB’dir. Güneş’in etkisi ise 17 milyon 800 bin EAB çıkmaktadır. O hâlde Güneş ve Ay’ın dışındakilerin etkisi ihmâl edilebilir (Tablo-1).


En az etki eden, Yer-Neptün F=0.0002X1024  dyn=1 EAB


Yerin yörünge hareketi

Astronomi ilmi, gezegenlerin, odaklarının birinde Güneş bulunan elips yörünge çizdiğini söyler (Kepler Kanunu-1). Güneş Ailesinin üçüncü ferdi olan yer, turunu tamamlarken Güneş’e en yakın ve en uzak noktalardan geçer (Şekil 1).

 

Kışın Güneş’e yaklaşarak hızlanır, yazın hız azalarak uzaklaşır. Günöte konumunda, güneşten en uzak (152 milyon kilometre) mesafededir. Yörünge hareketinde Güneş’in çekim kuvveti F1, bu kuvveti dengede tutan merkezkaç kuvveti ise F2 olarak gösterilmiştir. Yerin ortalama uzaklığında (149,5 milyon kilometre), F1=F2=3,56x1027 dyn olur.

Ay hareketinin yeryüzüne etkisi

Yaptığımız araştırmalar ve hesaplar, Ay’ın yörünge hareketinin yerkabuğunu önemli ölçüde etkilediğini gösteriyor. 11 Ağustos 1999 günü güneş tutulmasının ardından gelen Marmara depremleri ve sonraki gelişmeler bizi doğrular mâhiyette. Bazıları inatla tesadüf olabileceğini söyleseler de denge hesapları ve diğer faktörler, “Ay hareketlerinin” depremlere önemli ölçüde “tetikleyici” etkisi olduğunu gösteriyor. Bunları özetle şöyle sıralayabiliriz:

1-Ay’ın gelgit etkisi:

Eski çağlardan beri Ay’ın (med-cezir) gelgit etkisinin olduğu biliniyor. Bu etki bazı denizlerde o derece fazladır ki sular 10-15 metre yükselir. Bu kadar muazzam bir su kütlesini yukarı kaldıran çekim kuvvetinin tesiri görmezlikten gelinebilir mi? Tam Güneş tutulması ânında Ay’ın çekim gücüne Güneş’in çekim kuvveti de eklenince, maksimum değer hâsıl olur. Bu muazzam su kütlesinin, yükselip çekim etkisini geçtikten sonra tekrar oturmasıyla tabana büyük bir basınç uygulayacağı tabiîdir. Bu basınç değişimi yerkabuğunu az da olsa etkileyecektir. USGS’nin (Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırmalar Kurumu) en son çalışmaları, kuvvetli deniz gelgitleri ile bilhassa deniz altındaki dalma bölgelerindeki depremler arasında bir ilişkinin olduğunu göstermektedir.

2-Ay’ın emme etkisi:

Yer etrafında dolanan Ay, izdüşümü üzerindeki karalara vakum (emme) etkisi de yapar. Kıtaların Kayma Teorisi’nden biliyoruz ki, kıta plâkları sıvı yada macun kıvamındaki magma üzerinde hareketlidir. Teoriye göre, jeolojik çağlarda kıtalar bir arada idi, zamanla birbirinden ayrılarak bugünkü konumuna geldi. Kıta blokları hâlen magma üzerinde hareketli durumdadır. Bu sebeple Afrika ve Arabistan yarımada plâklarının, Anadolu yer kütlesini sıkıştırarak tektonik hareketlere neden olduğunu biliyoruz. Gerek Güneş tutulması, gerekse Ay tutulması durumlarında Yer’e normal durumundan daha fazla yaklaşan Ay küresi, kendine yakın olan kıta bloklarını vakum etkisine maruz bırakır.

3-Ay’ın çekme etkisi:

Newton Kanunu’na göre cisimler, kütleleri ile doğru, aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı olmak üzere birbirlerini çekerler. Yer ve Ay’ın kütleleri “m ve mı , mesafe de “L” olursa, formül şu şekilde olur: F=k.m.mI/l2  

Buna göre Ay’ın çekim kuvveti, ortalama 0,0202x1027 dyn olur. Bu, uzay için büyük bir kuvvettir. Zira uzayda sürtünme kuvveti olmadığından, cisimler ufak kuvvetlerden önemli ölçülerde etkilenirler.

4-Ay’ın çevirme etkisi:

Ay sıraladığımız etkilerle Yer etrafında dönerken, aynı zamanda Yer’in ekseni etrafında dönmesine katkıda bulunur. Güneş Sistemi’ni incelersek, Merkür ve Venüs gezegenlerinin günlerinin, yıllarına zaman olarak neredeyse denk olduğunu görürüz. Neden? Çünkü dönmelerine katkıda bulunacak uyduları yoktur. Onun için çok yavaş dönerler. Büyük kütleleri çevirerek uydu kürelerinin zorlanacağı tabiîdir. Bunun içindir ki, Jüpiter ve Satürn gibi dev gezegenlerin aylarının 12 ve 10 adet gibi fazla sayıda olduğunu görüyoruz.

5-Ay’ın yalpalatma etkisi:

Uzayda iki gök cismi kütleleri ile birbirlerini etkilerken, ortak kütle merkezi, merkez olmak üzere birbirleri etrafında dönmeye başlarlar (Şekil 2).

 

Kütleler eşit ise, aradaki mesafenin yarısında merkez olmak üzere dönmeye başlarlar. Yer’in uydusu olarak bilinen Ay, aslında Yer’in etrafında değil, ortak kütle merkezi etrafında dönmektedir. Bu merkez, yerkürenin içinde kaldığından öyle zannediliyor.

Şimdi ortak kütle merkezinin Yer’in merkezine olan uzaklığına “x” dersek, Yer’in kütlesi “m”, Ay’ın kütlesi “m ” ifadelerinden şu denklemler elde edilir:

Ortalama Yer-Ay uzaklığı: 382144 km (Şekil 3)

mı=m/81,3

Ortalama Yer-Ay uzaklığı: 382144 km

81,3x=382144-x

x=4643 km


 

Demek ki Yer, merkezinden 4 bin 643 kilometre uzaklıktaki eksen etrafında dönmektedir. Daha doğrusu, “yalpalayarak döner”. Bu yalpalama, gerek atmosfer, gerek hidrosfer ve litosferde titreşimlere neden olur. Ay küresi de ortak kütle merkezi etrafında döner. Fakat bu merkez yer küresi içinde kaldığından, Ay Yer’in etrafında dönüyor zannedilir.

Ay’ın yörünge hareketinde, Yer’e olan mesafesi 404 bin ilâ 354 bin kilometre arasında değiştiğinden, ortak kütle merkezi, 27 günde Yer’in merkezine 607,53 kilometre yaklaşıyor ve/veya uzaklaşıyor. Dolayısıyla Yer’in dönme ekseni 27 günde 607,53 kilometre devamlı değişmektedir. Tutulma durumunda da Ay, Yer küreye yaklaşıp uzaklaştığından, Yer’in dönme ekseni değişikliğe uğrar. Dolayısıyla yerkabuğu (litosfer) farklı gerilmelere maruz kalır. Fay hatları zorlanır. Tektonik hareketlerle (depremlerle) sonuçlanır.

6-Ay’ın hızlandırma (ivme artışı) etkisi:

Ay’ın yörüngesi Güneş ile Yer’i birleştiren düzleme (tutulma düzlemi) girdiğinde, üç gök cismi bir doğru üzerinde bulunur (Şekil 4).

 


Tutulma düzlemi pozisyonunda kuvvetler dengesini bozan Güneş yönünde F5 kuvveti açığa çıkar. F5’in değeri, ortalama olarak 0,0438x1027 dyn’dir. Kuvvetlerin dengelenmesi için ters yönde farklı bir kuvvetin doğması icap eder. Bu fark, Yer’in merkezkaç kuvvetinin (F2) artışıyla dengelenebilir. Yer’in merkezkaç kuvvetinin artması, Yer’in yörünge hızının artması demektir. O hâlde bir hız artışı söz konusudur. Bu da ortalama olarak ΔV=84 m/sn oranında hıza tekabül eder. Hız artışı, yerkabuğunu ters yönde harekete zorlar. Litosfer üzerindeki fay hatları enerji yönünden doygun hâle gelmişlerse boşalırlar. Bunun teknik ifadesi, “deprem” demektir. 

Tutulma durumundaki bu hız farkı yaz ve kış mevsimine göre değişir. Çünkü Yer, Güneş’e kışın daha yakın, yazın daha uzaktır. Yer’in kışın Güneş’e en yakın zamanı 1 Ocak (günberi) 147x106 km’dir. Yer’in bu hâldeki yörünge hızı V=30,05 km/sn’dir. Güneş’e uzak konumu yazın 3 Temmuz’dur (günöte). Bu durumda uzaklığı 152x106 km ve hızı da V=29,538 km/sn’dir. 

26 Aralık 2019 tarihinde yine bir Güneş tutulması olacaktır. Bu durumda kuvvetler vektörü Şekil 5’te sunulmuştur:

 


F1: Güneş’in Yer’e tatbik ettiği çekim kuvveti 

F2: Yer’in merkezkaç kuvveti

F3: Ay’ın Yer’e tatbik ettiği çekim kuvveti

F4: Ay’ın merkezkaç kuvveti

F5: Güneş’in Ay’a tatbik ettiği çekim kuvveti

F1=F2=3,68x1027 dyn

F3=F4=0,0202x1027 dyn

F5=0,0455x1027 dyn

Denge için iki yol vardır.

1-Ay’ın dengede olması:

 

2- Yer’in dengede olması:

 

Sonuç, 66 m/sn olur. Hesaplara göre bu tarihlerde yerin hızı, 66167 m/sn arasında artacaktır. Yörüngedeki ivme artışı ise litosfer hareketini hızlandıracaktır.

7-Ay’ın frenleme (negatif ivme) etkisi:

Ay küresi Yer’in öbür tarafına geçtiğinde yani dolunay evresinde -Ay tutulmasında- kuvvetler faktörü Şekil 6’da sunulmuştur.

 

 

Görüldüğü gibi, Güneş tutulmasının ardından dolunay evresinde Ay’ın çekim etkisi, zaten hızlanmış olan yer kürenin hızını düşürmeye yöneliktir. Aslında bu frenleme etkisi, ilk dördün safhasında başlar (Şekil 7).

 

(F1=F2): Güneş’in Yer’e olan çekim etkisi ile Yer’in merkezkaç kuvveti denge iken Ay küresi Yer’in hareket yönün tersinden çekim etkisiyle frenleme tesiri yapar. Bu etki, litosferin Ay’a yakın olan bölgelerinde kendini daha da hissettirir.

8-Enerjinin korunumu: 

Dinamiğin temel prensiplerinden biliyoruz ki, hareket hâlindeki bir cisme bir kuvvet etki etmedikçe, doğrultusunu ve hızını değiştirmez. Hareket hâlindeki bir cismin Ek kinetik enerjisi vardır. Bu cismin bu hareketini yapabilmesi için buna eşdeğer Ep potansiyel enerjiye sahip olması gerekir. Sarf edilen enerji kadar potansiyel (durgun) enerjinin bulunması lâzımdır. Ep=Ek’dir. 

Basit bir misâlle şöyle izah edelim: Atmosfer dışına atılacak bir füze, rampasında duruyorken kendisine hareketi sağlayacak enerjisi Ep, tanklarında bulundurmaktadır. Ateşlemeyle birlikte hareket eder ve deposundaki potansiyel enerji, kinetik hâle dönüşür. Atmosfer dışına çıkıp uzayda belirli bir hızla yol alırken uzay aracımızın hızını arttırmak istersek, gaz pedalına basıp daha fazla enerji açığa çıkarmak zorunda kalırız. Aracımızın ivmesini arttıracak düzeyde bir enerji kaybımız olacaktır

Yer küremizi bu uzay aracına benzetebiliriz. Peki, küremizin hızlandığını veya yavaşladığını bildiğimize göre, bu durumu sağlayacak enerji nereden ve nasıl karşılanmaktadır?

Sorunun cevabını Yer küresinin iç dinamiklerinde aramalıyız. Madem tektonik hareketleri (depremleri) fay hatlarındaki birikmiş enerjinin açığa çıkması olarak tarif ediyoruz, işte size potansiyel enerjinin kaynağı! 

Volkan faaliyetleri de enerji boşalımının başka bir türüdür. Yer tabakalarının çok altındaki magma, büyük bir basınçla püskürür yani enerjisini açığa çıkarır. 

Kinetik enerji formülü: Ek=1/2.m.v2 

26 Aralık 2019’daki Güneş tutulmasında 66167 m/sn’lik hız değişimleri olacağına göre gerekli enerji, şu formülle hesaplanabilir:

Bu, muazzam bir enerjidir! Yerkabuğundaki potansiyel enerjilerle ya da volkanik faaliyetlerle karşılanır. Diğer bir deyişle, hayatımızın beşiği olan Yer küresinin normal yolculuğunu sürdürebilmesi için gerek tektonik, gerekse volkanik faaliyetlerin sürmesi icap eder.

 

Bizim hoşumuza gitmese de, istesek de, istemesek de, bize düşen, Yer hareketlerinin etkisinden korunacak tedbirleri almaktır.

Sonuç

Özet olarak, Ay’ın 19 Aralık 2019-9 Ocak 2020 tarihleri arasındaki Güneş’e ve Yer’e göre konum ve fonksiyonları Tablo 2’de gösterilmiştir. 19 Aralık’ta Yer’in yörünge hızı artış göstermeye başlayacak, 26 Aralık’ta doruk noktasına ulaşacaktır. İlk dördün safhasında ise Ay’ın çekim gücü, Yer’i yavaşlatmaya yöneliktir. Hızlandırılma ile kazandırılan potansiyel enerjilerin boşaltılması anlamına geliyor bu da. Dolunay safhasında ise yavaşlatma minimumda. Belirtilen zaman aralıklarında yerkabuğundaki kırıklara (faylara) enerji yüklemesi olacağı kaçınılmazdır. Eğer kırıklarda birikmiş enerji fazla değilse, bu yükleme-boşaltma zamanını biraz daha öne alacaktır. Ama kırıklardaki enerji dolgunluğa yaklaşmışsa, tehlike var demektir!

Yurdumuzda olduğu gibi, yeryüzünün birçok bölgesi hareketli kırıklarla doludur. Temennimiz ve Rabbimizden niyazımız, istenmeyen durumlardan yurdumuzu muhafaza buyurmasıdır.