Gün gelir, hesabını sorarız!

Ermeniler terk etmek için ek süre istediler. “Kış şartları” vesaire diyerek istedikleri on günlük süre tanındı. Şimdi terk ettikleri bölgeleri yakıp yıkmaya çalışıyorlar. Evleri, ormanları, resmî binaları… Demek ki, asıl mesele kar kış değil, geride bir şey bırakmamacasına yakıp yıkmakmış. Hâlbuki bu yaptıkları yanlarına kâr kalmayacak.

DERLER ki, İmparator Napolyon, bir savaşı kaybedince, komutanı çağırıp hesap sorar. General, birçok sebep olduğunu söyler.

Napolyon o sırada, her zamanki gibi, sağ elini göğsündeki düğmeler arasından sokmuş, muhtemelen poturu düşmesin diye içten tutmaktadır…

-Nedir, say bakalım!

-Bir, barut bitti…

Napolyon Bonapart, “Tamam” der, generalin sözünü keser.

Barut bittiyse, diğer sebepleri saymaya gerek yoktur.

Kaybedilen o savaşın hangi savaş olduğuna dair bir bilgi bulunmuyor bu kısa hikâyede.

Napolyon’a hayatında ilk defa yenilgiyi tattıran Cezzâr Ahmet Paşa’nın Akka savunması mı, Waterloo mu, belli değil.

Generalin kim olduğuna dair bilgi de yok.

Wellesley mi, Nelson mu, Madison mu, yoksa Jakson mu, bilinmiyor.

Zaten burada asıl önemli olan, kıssadaki hisse. Hâdisenin aslı astarı olmayabilir de.

Biz şimdi gerçek, gepgerçek ve günümüzden bir hikâyeye bakalım…

*

Ermenistan, Azerbaycan karşısında fena yenildi.

Böyle sonuçlanacağı belliydi ve birçok sebebi vardı. Biz yirmi tane sebep sayarız ama Ermenistan Genelkurmay Başkanı Onik Gasparyan, “Üç günde cephanemiz bitti” diye açıklama yaptı.

Buyurun bakalım…

Târih, tekerrür etmek için ortaya çıkmış âdeta. Bir filmi tekrar seyretmek gibi…

Savaşın üçüncü gününden itibaren cephane sıkıntısı yaşamaya başladıklarını söyleyen Gasparyan, “Genel gidişat ile ilgili Güvenlik Konseyi’ne acil olarak bir rapor sundum. Savaşın durdurulması gerektiğini, aksi takdirde çok sınırlı olan kaynakların tükeneceğini ve müzâkereler için elverişsiz şartlarımız olacağını belirttim. Bazı politikacılar, Genelkurmayımızı, gerçekçi olmayan bir analiz sunmakla suçladı” dedi.

Halka yanlış bilgi verilirse…

Yenilmekteyken yalana başvurulup “galibiyet haberleri” az sonra patlayacak balon gibi şişirilirse…

Basın gerçekleri gizler, fanatik takım taraftarları gibi davranırsa, gün gelince duvara toslamak kaçınılmaz olur!

Tıpkı bu örnekteki gibi…

Şimdi Ermenistan’da asker aileleri, Savunma Bakanlığı’nı basıp “Çocuklarımız nerede?” diye feryat ederek hesap soruyorlar.

Paşinyan cevap versin.

İlham Aliyev sordu, “Ne oldu Paşinyan? Yol çekirdin Cebrayıl’a…” dedi, ancak Paşinyan’dan ses gelmedi. Belki Ermeni halkının sorularına kayıtsız kalmaz.

*

Ermenistan Başbakanı ortalıkta görünmedi, kaçtı, saklandı, açıklama yapmaktan da kaçındı ama Putin tabloyu akıllıca değerlendirdi.

“Uluslararası hukuka göre, Karabağ her zaman Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olmuştur” diyen Putin, “Karabağ’da Türkiye’nin uluslararası hukuku ihlâl etmekle suçlanamayacağını” söyledi.

Türkiye’nin Azerbaycan’ı desteklediğini hiç gizlemediğini söyledi.

Putin, Türkiye’nin, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı (AGİT) Minsk Grubu’nun 11 üyesinden biri olduğunu hatırlattı ve “Çatışma Ekim’de durabilirdi, Aliyev ile anlaştım ama Paşinyan kabul etmedi” dedi.

Kabul etseydi, daha az kayıp vermiş olacaktı.

Belki bu kadar fazla tepki ile karşılaşmayacaktı.

Peki, 10 Kasım’da nasıl anlaşma imzalandı?

Tercihen değil, mecburiyetten!

Başka yol kalmamıştı.

Ermenistan yolun sonuna gelmişti. Tükenmişti.

Bu manzarayı bütün dünya gördü. Ermenistan’ı gaza getiren, şişiren, pohpohlayan Fransa dâhil, bütün dünya…

Ancak en iyi gören, Putin’di.

Putin’e göre Ermenistan’ın anlaşmayı kabul etmemesi, intihar anlamına gelecekti.

Bu şartlarda derhâl ateşkesin sağlanması, Ermeni tarafının çıkarınaydı.

Sonunda Paşinyan bile kabullendi.

*

Ne var ki, bu netîceden aşırı rahatsız olanlar var.

Mesela Hollanda…

Ne alâkaysa?!

Hollanda Parlamentosu, Ermenistan’ın işlediği savaş suçlarını görmezden gelerek, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve eşi hakkında skandal bir karar verdi.

Parlamentoda, Azerbaycan’ın haklı zaferi kabul edilmeyerek Aliyev ve eşi hakkında, “savaş suçu işledikleri” gerekçesiyle Avrupa Birliği tarafından yaptırım uygulanması için bir önerge hazırlandı. O kadarla kalmayıp, kabul edildi.

Sanki bunca yıl toprak işgal eden Azerbaycan?

Sanki bunca sivil yerleşim yerini bombalayan Azerbaycan?

Sanki çoluk çocuk, genç yaşlı demeden zulmeden, öldüren, her gün savaş suçu işleyen Azerbaycan?

“Sanki”ler çok…

Haklı olanı cezalandırma, zulmedeni ödüllendirme isteği Hollanda’ya çok yakıştı.

Sömürgeci Hollanda’dan âdil bir tavır beklenmezdi.

Bir gün bunun hesabını sorma fırsatını da yakalarız.

İnşallah fazla uzak değildir!

Emin olun, biz o gün de adâletli davranırız. Sadece hak ettiği kadar…

Hollanda’nın yaptığına bakarsak, diyebiliriz ki, “Bu kadarını Ermenistan halkı bile düşünememiştir”.

Ermeniler terk etmek için ek süre istediler. “Kış şartları” vesaire diyerek istedikleri on günlük süre tanındı.

Şimdi terk ettikleri bölgeleri yakıp yıkmaya çalışıyorlar.

Evleri, ormanları, resmî binaları…

Demek ki, asıl mesele kar kış değil, geride bir şey bırakmamacasına yakıp yıkmakmış.

Hâlbuki bu yaptıkları yanlarına kâr kalmayacak.

Şimdi hesap zamanı! 28 yıllık işgalin faturası çıkarılacak. Zarar ziyan neyse tahsil edilecek. Yaktıkları, yıktıkları, yok ettikleri ne varsa…

Maddî taraf ödenir de, mânevî zararın boyutu çok büyük. Ne ölçülebilir, ne ödenebilir.

Zulmün faturası nasıl çıkarılsın?