DERLER ki, İmparator
Napolyon, bir savaşı kaybedince, komutanı çağırıp hesap sorar. General, birçok
sebep olduğunu söyler.
Napolyon
o sırada, her zamanki gibi, sağ elini göğsündeki düğmeler arasından sokmuş,
muhtemelen poturu düşmesin diye içten tutmaktadır…
-Nedir,
say bakalım!
-Bir, barut bitti…
Napolyon
Bonapart, “Tamam” der, generalin sözünü keser.
Barut
bittiyse, diğer sebepleri saymaya gerek yoktur.
Kaybedilen
o savaşın hangi savaş olduğuna dair bir bilgi bulunmuyor bu kısa hikâyede.
Napolyon’a
hayatında ilk defa yenilgiyi tattıran Cezzâr Ahmet Paşa’nın Akka savunması mı,
Waterloo mu, belli değil.
Generalin
kim olduğuna dair bilgi de yok.
Wellesley
mi, Nelson mu, Madison mu, yoksa Jakson mu, bilinmiyor.
Zaten
burada asıl önemli olan, kıssadaki hisse. Hâdisenin aslı astarı olmayabilir de.
Biz
şimdi gerçek, gepgerçek ve günümüzden bir hikâyeye bakalım…
*
Ermenistan,
Azerbaycan karşısında fena yenildi.
Böyle
sonuçlanacağı belliydi ve birçok sebebi vardı. Biz yirmi tane sebep sayarız ama
Ermenistan Genelkurmay Başkanı Onik Gasparyan, “Üç günde cephanemiz bitti” diye açıklama yaptı.
Buyurun
bakalım…
Târih,
tekerrür etmek için ortaya çıkmış âdeta. Bir filmi tekrar seyretmek gibi…
Savaşın
üçüncü gününden itibaren cephane sıkıntısı yaşamaya başladıklarını söyleyen
Gasparyan, “Genel gidişat ile ilgili
Güvenlik Konseyi’ne acil olarak bir rapor sundum. Savaşın durdurulması
gerektiğini, aksi takdirde çok sınırlı olan kaynakların tükeneceğini ve müzâkereler
için elverişsiz şartlarımız olacağını belirttim. Bazı politikacılar,
Genelkurmayımızı, gerçekçi olmayan bir analiz sunmakla suçladı” dedi.
Halka
yanlış bilgi verilirse…
Yenilmekteyken
yalana başvurulup “galibiyet haberleri” az sonra patlayacak balon gibi
şişirilirse…
Basın
gerçekleri gizler, fanatik takım taraftarları gibi davranırsa, gün gelince duvara
toslamak kaçınılmaz olur!
Tıpkı
bu örnekteki gibi…
Şimdi
Ermenistan’da asker aileleri, Savunma Bakanlığı’nı basıp “Çocuklarımız nerede?” diye feryat ederek hesap soruyorlar.
Paşinyan
cevap versin.
İlham
Aliyev sordu, “Ne oldu Paşinyan? Yol
çekirdin Cebrayıl’a…” dedi, ancak Paşinyan’dan ses gelmedi. Belki Ermeni
halkının sorularına kayıtsız kalmaz.
*
Ermenistan
Başbakanı ortalıkta görünmedi, kaçtı, saklandı, açıklama yapmaktan da kaçındı
ama Putin tabloyu akıllıca değerlendirdi.
“Uluslararası
hukuka göre, Karabağ her zaman Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olmuştur” diyen Putin, “Karabağ’da Türkiye’nin uluslararası hukuku
ihlâl etmekle suçlanamayacağını” söyledi.
Türkiye’nin
Azerbaycan’ı desteklediğini hiç gizlemediğini söyledi.
Putin,
Türkiye’nin, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı (AGİT) Minsk Grubu’nun 11
üyesinden biri olduğunu hatırlattı ve “Çatışma
Ekim’de durabilirdi, Aliyev ile anlaştım ama Paşinyan kabul etmedi” dedi.
Kabul
etseydi, daha az kayıp vermiş olacaktı.
Belki
bu kadar fazla tepki ile karşılaşmayacaktı.
Peki,
10 Kasım’da nasıl anlaşma imzalandı?
Tercihen
değil, mecburiyetten!
Başka
yol kalmamıştı.
Ermenistan
yolun sonuna gelmişti. Tükenmişti.
Bu
manzarayı bütün dünya gördü. Ermenistan’ı gaza getiren, şişiren, pohpohlayan
Fransa dâhil, bütün dünya…
Ancak
en iyi gören, Putin’di.
Putin’e
göre Ermenistan’ın anlaşmayı kabul etmemesi, intihar anlamına gelecekti.
Bu
şartlarda derhâl ateşkesin sağlanması, Ermeni tarafının çıkarınaydı.
Sonunda
Paşinyan bile kabullendi.
*
Ne
var ki, bu netîceden aşırı rahatsız olanlar var.
Mesela
Hollanda…
Ne
alâkaysa?!
Hollanda
Parlamentosu, Ermenistan’ın işlediği savaş suçlarını görmezden gelerek,
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve eşi hakkında skandal bir karar verdi.
Parlamentoda,
Azerbaycan’ın haklı zaferi kabul edilmeyerek Aliyev ve eşi hakkında, “savaş suçu
işledikleri” gerekçesiyle Avrupa Birliği tarafından yaptırım uygulanması için
bir önerge hazırlandı. O kadarla kalmayıp, kabul edildi.
Sanki
bunca yıl toprak işgal eden Azerbaycan?
Sanki
bunca sivil yerleşim yerini bombalayan Azerbaycan?
Sanki
çoluk çocuk, genç yaşlı demeden zulmeden, öldüren, her gün savaş suçu işleyen
Azerbaycan?
“Sanki”ler
çok…
Haklı
olanı cezalandırma, zulmedeni ödüllendirme isteği Hollanda’ya çok yakıştı.
Sömürgeci
Hollanda’dan âdil bir tavır beklenmezdi.
Bir
gün bunun hesabını sorma fırsatını da yakalarız.
İnşallah
fazla uzak değildir!
Emin
olun, biz o gün de adâletli davranırız. Sadece hak ettiği kadar…
Hollanda’nın
yaptığına bakarsak, diyebiliriz ki, “Bu kadarını Ermenistan halkı bile
düşünememiştir”.
Ermeniler
terk etmek için ek süre istediler. “Kış şartları” vesaire diyerek istedikleri
on günlük süre tanındı.
Şimdi
terk ettikleri bölgeleri yakıp yıkmaya çalışıyorlar.
Evleri,
ormanları, resmî binaları…
Demek
ki, asıl mesele kar kış değil, geride bir şey bırakmamacasına yakıp yıkmakmış.
Hâlbuki
bu yaptıkları yanlarına kâr kalmayacak.
Şimdi
hesap zamanı! 28 yıllık işgalin faturası çıkarılacak. Zarar ziyan neyse tahsil
edilecek. Yaktıkları, yıktıkları, yok ettikleri ne varsa…
Maddî
taraf ödenir de, mânevî zararın boyutu çok büyük. Ne ölçülebilir, ne
ödenebilir.
Zulmün
faturası nasıl çıkarılsın?