Gün batıdan doğmadan

O mübârek günden bugüne dek yüzlerce anayasa yazıldı ve yüzlercesi de tarihin çöplüğünde elan. Bizim yüz yıllık Cumhuriyet tarihimize bile beş altı anayasa yazıldı, değiştirildi, düzenlendi; şu günlerde de bir yenisinin eşiğinde dolaşıyoruz. Gün, Veda Hutbesi’ni defa defa okuma ve okutma günüdür! Ve gün, kulak arkası ettiğimiz, görmezden geldiğimiz bu mübârek tavsiyelere sıkı sıkıya sarılma günüdür! Gün batıdan doğmadan…

PEK Muhterem Kari,

Zaman belki de düz ya da dalgalı bir çizgi gibi değil de nereden başladığı, nerede biteceği, dibi, derinliği, sonu, çapı, hızı (biz fâniler için) belli olmayan, içinde kıvrıla kıvıra, döne dolana, savrula savrula dibine doğru yol aldığımız, attığımız her turda bir önceki turun izdüşümünden geçerken bizi tarihin tekerrürüne inandıran bir garip girdaptır belki de. Neden olmasın?

Biz fâniler de, ülkeler de, tarih de, coğrafya da, medeniyetler de, hattâ dünyanın küllümü ve dahi zamanın bizzat kendisi bu girdabın içerisinde birbirinden farklı hızlarla kaçınılmaz sona, girdabın dibine doğru yol almakta mütemadiyen.

Kendimi bu serencamın içinde buldum bulalı ve siz muhterem kariye bunları anlatmaya başladım başlayalı sıklıkla bu izdüşümlerin altlarından geçtiğimi fark etmeye başladım hayretten hayrete gark olarak. Belki daha önce de yaşıyordum bunları ama idrak edemeden geçip gidiyordum muhtemelen. Tıpkı Yaşar Usta’nın dükkânı önünden yüzlerce kez geçmiş olmama rağmen o dükkânı daha önce fark etmemiş olmam gibi…

Evet, Yaşar Usta’nın atölyesine yangın sonrasında yeniden gittim. Atölye hâlâ yangının izlerini ve kokularını taşıyordu. Yaşar Usta’yı bulup Şeker Abi’nin selâmını ilettim, derdimi fazla tafsilata girmeden anlattım. Güherçile ile çalışan bir motoru sıvı yakıtla çalışan bir motor ile tadil etmek istediğimi söyledim, Efrasiyab’ın verdiği çizimden sadece motorun olduğu kısmı kopya ettiğim kâğıdı gösterdim.

Hiç soru sormadı, bu beni çok rahatlattı. Tam da aradığım esnaf tipi; soru sormadan istediğini veren… Muhtemelen benzer bir çizim görmüştü ve kuvvetle muhtemel ne işe yaradığını da biliyordu. Aynı torkta, aynı güçte, aynı devirde çalışan bir motoru sefineme bir hafta içerisinde takmıştık bile.

Zaman girdabının yine bir izdüşümü noktasından geçtiğimi, Yaşar Usta’yı bir yerlerden tanıdığımı hissediyordum ama bir türlü çıkaramıyordum.

Motor çizimini gösterdiğim ofisinin duvarında gri, Yaşar Usta’ya göre uzunca bir cübbe asılıydı. Yaşar Usta bana soru sormadığı için cübbenin kime ait olduğunu sual edemedim. Lâkin Efrasiyab’ın buralarda bir yerlerde olduğundan emindim. Umarım bu yapbozun parçaları bir gün yerli yerine oturur.

***

Bu ayki yolculuğumuz için zaman nişangâhımızı 1389 yıl öncesine, 23 Şubat 632’ye kuruyorum. Mekân nişangâhını da Arafat tepesine göre ayarlıyorum. Haydi bismillah, deveran başlasın!

Arafat tepesinin eteklerindeyim. Tepe tamamen beyaza bürünmüş. 124 bin Müslüman tüm tepeyi doldurmuş, Rahmet Peygamberi Hazreti Muhammed’in (sav), Veda Haccında “Kasvâ” adlı devesi üzerinde irat ettiği Veda Hutbesi’ni dinliyor. 124 bin Müslüman nefesini tutmuş, çıt bile çıkarmadan bu hutbeye kulak kesilmiş durumda. Tabiat da bu sükûta ayak uydurmuş sanki, rüzgâr dahi esmek için hutbenin bitmesini bekliyor.

Yüzümü kaldırıp O Mübârek Yüze bakmaya yüzüm yok. Başım önde, O Mübârek Sesi dinlemeye koyuluyorum:

Veda Hutbesi

“Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamdeder, O’ndan yardım isteriz. Allah kime hidâyet ederse, artık onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidâyete erdiremez. Şahâdet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine şahâdet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür.

Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.

Ashabım! Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakin Benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutallib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lâkin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.

Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvâsı, Abdulmuttalib’in torunu İlyas bin Rabia’nın kan dâvâsıdır.

Ey insanlar! Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helâl kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Ey mü’minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamberin Sünnetidir.

Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman’a, kardeşinin kanı da, malı da helâl olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.

Ey insanlar! Cenâb-ı Hakk, her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır.

Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâda, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Azâsı kesik Siyahî bir köle başınıza âmir olarak tayin edilse, sizi Allah’ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.

Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız.

İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

(Sahabe-i Kiram birden şöyle dediler: ‘Allah’ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz diye şahâdet ederiz!’)

(Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) şahâdet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:) Şahit ol Yâ Rab! Şahit ol Yâ Rab! Şahit ol Yâ Rab!”

Ve hutbe bitiyor. Hutbe sonunda yavaş yavaş dağılan Müslümanlar ile birlikte -yine başım yerde- ben de dönüş yoluna koyuluyorum. Bugün 124 bin insan arasında bile başını kaldırmaya yüzü olmayan benin, yarın mahşerde ne yapacağını kara kara düşünüyorum.

Allah’ım! Sadece Senin merhametine sığınıyorum, merhametin olmazsa güveneceğim ne Sana lâyık bir ibadetim, ne de bir amelim var. Merhamet et Yâ Rab bu aciz kuluna ve tüm Müslüman kardeşlerime!

***

Muhterem dostlar,

O mübârek günün sene-i devriyesini yaşadığımız ve yeni anayasayı konuştuğumuz şu günlerde neredeyse tüm zamanı kuşatmış bu evrensel mesajdan nasibimizi ne kadar da az almış olduğumuzu görüyorum, düşünüyorum. O mübârek günden bugüne dek yüzlerce anayasa yazıldı ve yüzlercesi de tarihin çöplüğünde elan. Bizim yüz yıllık Cumhuriyet tarihimize bile beş altı anayasa yazıldı, değiştirildi, düzenlendi; şu günlerde de bir yenisinin eşiğinde dolaşıyoruz. Gün, Veda Hutbesi’ni defa defa okuma ve okutma günüdür! Ve gün, kulak arkası ettiğimiz, görmezden geldiğimiz bu mübârek tavsiyelere sıkı sıkıya sarılma günüdür!

Gün batıdan doğmadan…