Gül masalı

Aşk kalbini kavurmadıkça, insan boş sözlerle kabadayılık eder durur. Masaldaki çobanın sevgisi hakîkat olsaydı, gülü kırmızıya o boyardı. Bülbülü tanırdı görünce, kanına hürmet ederdi. Çünkü o, kuş hâliyle çobanın aşkına hürmet etmişti. İyi kalp ağlayınca, rahmet onadır. Yağmur, gizemleri çözmek için yağar o zaman.

“Gönül gülşeninde bir karaçalı ten;

Sevdânın gül teninde bir güzel ben…”

***

BİR garip çoban, güzeller güzeli prensesi görüp âşık olmuş. Günlerden bir gün, sarayda bir balo düzenlenmiş. Prenses, herkesten kırmızı bir gül getirmesini istemiş. Çoban sevinmiş, “Ne var ki bunda, kırmızı bir gülü nerede olsa bulurum!” demiş. Ama günler, haftalar geçmiş, bir tek kırmızı gül bile bulamamış. Çâresizce bir ağacın gölgesine oturmuş, ağlamış, ağlamış...

Ağacın dalına konan bir bülbül, gencin ağıtlarını dinlemiş. O an yüreği parçalanmış. İyilikler perisine gitmiş ve durumu anlatmış. Peri, “Falanca köye, falan eve git! Bahçesinde beyaz bir gül var, onun dalına kon! Sonra günbatımında şakımaya başla, gün doğuşuna kadar hiç susma! Ama her şakıyışında güle biraz daha sarıl!” demiş.

Bülbül çobana acımış ve aşkına hürmet göstermiş; o evin bahçesindeki beyaz gülün dalına konmuş. Şakıdıkça beyaz güle sarılmış, ama dikenleri bağrına batmış. Canı öyle yanmış ki, yandıkça daha güzel şakımış, şakıdıkça daha çok sarılmış...

Sonra ılık bir kan süzülmüş beyaz gülün üzerine ve gün doğarken bülbülün kanı gülü boyamış. Zavallı kuş, gülün dibine düşüverip ölmüş.

Çoban dolaşmadık köy, gidilmedik kasaba koymamış ve çâresizce evine geri dönmüş. Sabah gözlerini kara sevdâsının acısıyla açmış. “Bari pencereyi açayım da içeri ışık girsin” demiş. Pencereyi açar açmaz ne görse iyi? Kıpkırmızı bir gül öylece duruyor. “Nasıl görmedim onca aradım da seni?”  diyerek çığlık atmış.

O gece balo varmış ve koşarak gülün yanına gelmiş, tam koparacakken ayağına ölü bir kuş takılmış. Çoban öfkeyle öyle bir tekme atmış ki kuş olabildiğine uzağa savrulmuş. İyilikler perisi bülbülü öyle horlanmış görünce buluta dönüşüp ağlamış ve kırmızı gülün rengi akmış, yeniden beyaza dönmüş. Çobansa yaptığı hatadan habersiz, beyaz güle bakakalmış…

Oscar Wilde’nin kaleminden derlediğim bu masalsı aşkı, taşı gediğine koyar gibi koydum buraya. Kim sevmiş gerçekten, kim daha çok sevmiş? Çoban mı prensesi, yoksa canını gözden çıkaran bülbül mü gülü sevmiş? “Asâlet” denilen şeyi sadece insanda mı aramalı? Bir atın şahlanışını görün gelin de… Gülün nazlı nazlı açılışı Sabâ yelinde… Bülbülü söyleten aşkın elinde… Asâlet, çiçekler içinde sadece gülde…

Çiçekler arasında birini tanırlar. Gül alırlar, gül satarlar; dikende gül ararlar. Dünyanın uçurumlarından kanatlanıp uçarlar. Öfkelerini bal şerbeti gibi yutarlar. Sevdâ pazarında gül alırlar, gül satarlar.

Derler ya “Lâleler Allah’a açarmış, gül Muhammed’e”, ne zaman bir güle rastlasam, kafesini parçalayacak bir yırtıcı hayvan gibi çırpınır kalbim. Mevsim güllere kaldı, dilime bir türkü dolandı durdu: “Sen gelince gül açılır, yaz olur…”

Sevgilinin gelişi ve gülün açılışı öyle yakışmış ki birbirine...

İşte öylesine, ille de tomurcuk olsun cümlemin birinde! Yoksa bir şeyler eksik kalacak. Bülbülü anmadan geçit vermiyor kalemim. Gülün güzelliğine dayanamayıp, kalbi çatlayan bülbülü şuracıkta yazmayıp da ne zaman yazmalıydım? Güller gücenmesin bana ne olur, güzel neye yarar göreni olmayınca, sevdâ neye yarar bir gönle dolmayınca? Şimdi sevdâlar yavan! Öyle güzeller var ki, hebâ olup gidiyorlar. Bülbülün aşk uğruna gülün dikenine nasıl katlandığını gören biri, belki “Ben sevmeyi bilemedim” der. Belki de çok şeyi biliyordur aslında. Sıralayacak olsa binlerce cümlesi vardır. Ama aşkın câhilidir.

Aşk kalbini kavurmadıkça, insan boş sözlerle kabadayılık eder durur. Masaldaki çobanın sevgisi hakîkat olsaydı, gülü kırmızıya o boyardı. Bülbülü tanırdı görünce, kanına hürmet ederdi. Çünkü o, kuş

hâliyle çobanın aşkına hürmet etmişti. İyi kalp ağlayınca, rahmet onadır. Yağmur, gizemleri çözmek için yağar o zaman. Bizden biri değilken, bizim gibi sıcacık bir masal dökülmüş kaleminden Oscar Wilde’nin. Ama her millet ve her din aynı gerçeğin peşinde. Söz konusu aşk olunca, başka ihtimâl olmaz. Bülbülün gözlerinde gül solmaz.