DEFTERİMİN
arasında kuruyan gül yaprakları gönlümde nasıl yeşeriyor, nasıl tomurcuklanıyor,
bir bilsen! Sen içimdeki yangını söndü mü zannedersin? Yüreğimin közünden ne
yangınlar tutuşur, bir görebilsen! Yüzümdeki gülümsemeye aldanma sakın! Bu
neşeli, şen şakrak adamın yüreğindeki sarnıçlardan haberin var mı? Gözümden
önce özüm ağlar, kalbim karalar bağlar, gam yüklü kervanlar hep bende konaklar;
şahidim, başıma yağan karlar!
Deli taylar koşar içimde
çılgınca. Dörtnala vahşi atlar geçer sana yol eylediğim yüreğimden. Bir kez
olsun adını düşürmedim dilimden. Ne olur, Sen tut elimden! Bırakma beni
haramilerin yurduna! Toprağında gül eyle, bayrağında al eyle, üstüne bastığın
çöl eyle! Ne yaparsan yap, kabulümsün; yeter ki rengi bulanık, kokusu haram,
tadı zehirli gurbetlere sürme beni!
“Beni görmeden sevenlerimi
görmeyi çok arzulardım” diyen billur ağzına canım feda olsun. Ben de Seni
görmeyi nasıl arzuluyorum, bir bilsen! Çağdaşın olup Sana kasideler yazsam,
bana da hırkanı verir miydin? Uğrunda Uhud’un toprağına sarılsaydı tenim,
üzerime ot atıp gözlerinden sağanaklar akıtır mıydın? Belki de Senin gülen
gözlerinden inciler gibi sulusepken saçılmasın diye yanında olamadım, kim
bilir?
Tırmandığım her sevda
yokuşunda Sen varsın. Gül kokulu aşk
mektupları yazılır mıydı sen olmasan? Uykular bölünür müydü en tatlı yerinde?
Senin mahallende dolaşmak olmasa uykuya dalınır mıydı? Varsın Ferhat’ı,
Şirin’in uğruna dağları deldi bilsinler, Mecnun çöllerde Leyla için dolandı
bellesinler…
Ey Güzeller Güzeli! Ey
gözleri sürmeli! Sen varken başkasına âşık olunur mu? Senden güzeli bulunur mu?
Yusuf için parmaklarını doğrayanlar Seni görselerdi eğer, kör olup bileklerini
keserlerdi güzelliğin karşısında. Ben nasıl sevdalanmayayım, nasıl yanmayayım?
Sen “Refik-i Âlâ”ya
kanatlanalı beri, bizler nasıl hicranla ağlıyoruz Seni nasıl arıyoruz, bir
bilsen! Sanki güneş yüzünü kararttı, ayın ışığı söndü. Dünya karanlıklar içinde
sancılı ve huzursuz. Yine güçlüler zayıfı eziyor, zulüm ve vahşet kol geziyor.
Milyonlarca insan yokluğun, açlığın pençesinde. Etrafımız kan, barut, gözyaşı…
İnsanlığın yaşadığı ıstırap karşısında yüreklerimiz hâlâ tek parça…
Dünyanın bu karanlık
manzarasını görmektense, keşke yetim bir çocuk olsaydım da başımı okşasaydın.
Kara bir taş olsaydım da Hendek’te mübarek vücuduna beni sarsaydın. Ya da
göçebe bir bulut olsaydım Seni gölgeleyen. Taif’te Sana atılan taşlar önce bizim
vücudumuzu kanatsa! Yalnız sevmekle değil, ah Seni bir anlayabilsek, Önderimiz,
Örneğimiz olsan gerçekten! Canlı cenaze hâline gelmiş bedenlerimiz tertemiz
ahlâkınla yeniden dirilse!
Verdiğin müjdeler birer
birer gerçekleşti. Ne dediysen, harfiyen çıktı. Konstantiniyye’yi aldık,
Kisra’nın saraylarına girdik. Dünyanın her köşesinde Sana inananlar var ama her
geçen gün biraz daha uzaklaşıyoruz Senden. Başkalarının aşklarını
sahiplenirken, bigâne kalıyoruz tanıdıklarımızın acılarına. Aileler perişan,
boşanmalar arttı, psikiyatri klinikleri çoğaldı, cinnet geçiriyoruz âdeta.
Mahkeme salonları tıklım tıklım, sözü senet olan adam sayısı azaldı, doğruluğu
kendi ellerimizle rafa kaldırdık. Senin, “ayağımın altında” dediğin eski
hastalıklarımız nüksediyor yeniden. Kavmiyetçilik hastalığı horluyor. Komşumuz
açken tok yatar olduk, bencilliğimiz hâd safhada…
Şerefli bir Peygamberin,
Muhammedü’l-Emin’in ümmeti, ne hâllere düştük, heyhat!
Gel, ne olur! “Hacdan
döner gibi gel, Miraç’tan iner gibi gel” ey güzelliğini çağların eskitemediği
can evimin Mihmanı! Kleopatra’ya, Mona Lisa’ya destan düzenler, Seni
tanısalardı bir harflerini feda ederler miydi acaba başkaları için?
Kızgın çöllerde yanarken
bile adını sayıklayan Bilâl değilim. Senin verdiğin müjdeye nail olmak için
İstanbul’u alan Fatih değilim. Övülen askerlerden olayım diye tacı tahtı
bırakan II. Murat da değilim. “Trenler Medine’ye uğradığı zaman Peygamberim
rahatsız olmasın” diyerek raylara keçe döşeten Abdülhamit de olamam, ama
ümmetin olmakla şereflenmiş bir sevdalınım işte!
Ben de vurgunum On Sekiz
Bin Âlemin Ecesine. Bezm-i elest’ten beri bağlıyım Yüceler Yücesine. Canım feda
olsun Kelâmullah’ın her hecesine! Bizden de selâm olsun gerçeğin ve güzelin En
Son Habercisine!