
DÜNYA güç ekseninde ilerliyor. Her ne kadar haklı olmasalar da dünyanın gidişatına güçlüler yön veriyorlar. Dolayısıyla gücün haksızlarda değil, haklılarda olması gerekir. Bunun için kanayan dünyada gücün haklılara geçmesi için gücü ele almaları gerekiyor. Burada güçten maksat, teknolojik üretim, bilimsel çalışmalar ve sanayi devriminde öncü olmaktır.
Bir yerde gücü elinde bulunduranlar kadın, çocuk, bebek demeden öldürüyorsa, orada güç haksızların elinde demektir. Peki, haksızlar bu gücü nasıl ele geçirdiler?
Haksızlar bu gücü iki şekilde ele geçirdiler: Birincisi, fakir ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürerek; ikincisi ise, teknolojik ve katma değeri yüksek ürün üretip satarak… Birincisi insanî değildir ama hayatın gerçeğidir.
Katma değeri yüksek ürün üretip satmanın temelinde ise teknoloji ve bilim yer almaktadır. Teknolojiye odaklandığımızda endüstri ve enformatik iki sanayi devrimi ailesiyle karşılaşırız. Endüstri sanayi devrimi 1970’lerde bitip yerini enformasyon devrimine bıraktı.
Enformasyon devriminde son evreyi yaşıyoruz. Bu teknoloji devriminin dijital, nano ve biyoteknoloji gibi ayakları bulunmaktadır.
Bir teknolojinin hayat ağacı doğum, yaygınlaşma fazı ve büyümenin sona ermesi gibi üç aşamadan oluşur. Bu son sanayi devrimi, doğum evresinin bitip yaygınlaşma fazına geçme aşamasındadır. Bu nedenle ivedi olarak ilgili bakanlık ve kurumlar bu noktaya eğilmelidirler. Teknolojinin büyüme evresini tamamladığı yerde yeni bir yatırıma fazla gerek kalmaz ancak bir teknoloji doğum aşamasını bitirip büyüme aşamasına geçtiğinde yatırım doğrudan devlet destekli olmalıdır.
Türkiye’de nanoteknoloji, dijital teknoloji ve biyoteknoloji gibi üçlü sacayağının dijital kısmında istenen düzeyde yer alıyoruz. Diğer ayakların da sağlam basmasıyla bir devrim gerçekleşebilir. Sadece dijital teknolojinin ayakta olup diğerlerinin olmaması sakat bir iştir. Bu nedenle sürdürülebilir teknoloji devrimi için nanoteknoloji ve biyoteknoloji ciddî ilgi bekliyor.
Toplum olarak işlerimizi son ana bırakmayı tercih ediyoruz. “Kervan yolda düzülür” gibi görüşlerimiz var. Bunlar bize en azından bilim ve teknoloji açısından zarar veriyor. On yıllık, elli yıllık ve yüz yıllık plânlar yapmıyoruz. Bilim, teknoloji ve sanayi açısından uzun soluklu plânlar yapmaya mecburuz.
Bu pencereden bakıldığında olayın iç yüzünü en azından nanoteknoloji alanında yapılmış bilimsel makale sayılarına bakarak görebiliriz. ABD, Çin, Japonya, Almanya, Güney Kore, Hindistan ve İngiltere bu işin öncüleri arasında yer alıyor. Türkiye çok gerilerde kalıyor. Yirmiden fazla nanoteknoloji merkezi ve çok sayıda araştırmacı olmasına rağmen Türkiye, yaptığı yatırımların ne kadarının karşılığını alıyor, düşündürücüdür.
ABD nanoteknoloji alanındaki bilimsel makalede on yıl öncesine kadar ilk sonlarda yer alıyordu. Ancak Çin son on yıldır lider durumunda. Yılda 50 bin civarında nanoteknolojik bilimsel makale yapan Çin, önde gidiyor. Türkiye nanoteknoloji merkezlerine yaptığı yatırımları ne derece takip ediyor, bu ayrı bir konu; bir de bunca yatırıma rağmen ivmelenmenin olmaması, işin daha da vahim durumu olarak orta yerde duruyor. Benzer durumu biyoteknoloji için de söyleyebiliriz.
Türkiye nanoteknolojik devrimi kaçırmamalıdır. Bu uğurda dijital teknolojide olduğu gibi öncü ülkeler arasına girmelidir. Çin ve Hindistan’a belki yetişemez ama en azından Güney Kore düzeyinde nanoteknoloji ve biyoteknoloji alanında bilimsel makale yapmalıdır. Bunlar teknolojiye ve oradan da sanayiye aktarılmalıdır.
Türkiye’nin sürekli sıkıntılar ile karşılaştığı bir vakıadır. Ancak teknoloji ve sanayi devrimini başaramazsa sıkıntılar katlanarak gidecektir. Üzeri nano-alaşımlarla kaplanmış hava, deniz ve kara araçlarıyla Batılılar burnumuzun dibinde dolaşmaya devam edecektir. Batılıları püskürtmenin ve güçlerine karşı dik durmanın yolu bilim, teknoloji ve sanayi alanında güçlü olmaktan geçiyor.
Türkiye dijital teknolojide olduğu gibi nanoteknoloji ve biyoteknolojide de atılım yaparak robotik, yapay zekâ, uzay ve strateji ve ekonomi alanlarında ivmelenmeye geçmelidir. Türkiye bu uğurda strateji ve plânlamalara hız vermelidir. Aksi durumda başımız dertten kurtulmayacak, sürekli Batı dünyasının teknolojik ve sanayi silahlarının tehditleri altında olacağız.