Güçlü aile, güçlü toplum

Aile ortamlarının sıcak, çocukların sağlıklı ve huzurlu olabilmeleri, iyi ve güçlü bir aile yapısıyla mümkündür. Temiz, helâl-haram kavramlarını bilen, iyileri ve güzelleri görebilen fertler, ailenin sıcak ortamında sükûn bulmakla kalmaz, başarıdan başarıya koşarlar.

ÇOK yakın bir zamanda bir tanıdığımla karşılaştım. Uzun süredir görüşmüyordum. Malûm, sosyal paylaşım ağında her şey bir tuş kadar yakınımızda. İstanbul’da vuku bulan bir olay ve cenazeden dolayı, “Başın sağ olsun” dedim. Arkadaş da biraz düşündü, tereddüt etti, “Ne diyeceğimi bilemiyorum” dedi ve başladı anlatmaya…

İşin hülâsası için “Bir aile faciası!” denilebilir. Konuyu aktaracak değilim elbette. Ancak anlatılanlar, daha önceleri defaatle söylediğim ve yazdığım, aileleri tehdit eden türden bir vakıa.

Ülkemizde millî bir eğitim sistemi olmadığı gibi, adına her ne kadar “millî kültür” denilse de, öyle bir sosyolojik olgu da maalesef yok!

Millî kültür, İslâmî hayat tarzı, tarihsel değerler maalesef bugüne değin bir devlet politikası olarak sistemleşebilmiş değil. Devlet plânlar, fikirleri belirler, bazı alanlarda da uygulamalar olur ve o hâl üzere devam eder. Bütün bu alanlarda topluma gönüllü teşekküller, dernekler, vakıflar, cemiyetler, cemaatler, tarikatlar hizmet verir veya vermeye çaba gösterirler. Bu tür gayretlerin de sonuçları malûmdur: Halis olanları takdir ederiz, olmayanları da devlet tekdir veya tevkif eder!

1980’li yılarda ülkemizin tek kanalı yayın yaparken, Amerika’dan, Brezilya’dan diziler girdi hayatımıza: Dallas, Şahin Tepesi, Yalan Rüzgârı… O yıllarda çevrilen ve adı sanırım “Bizim Aile” olan dizinin TRT’de yayınlanması mümkün olmadı. Yabancı bazı filmler için altyazılı yayınlanması talep edildi, o talep de kabul edilmedi. Şimdi durum farklı; sayıları az olsa da, yerine göre daha tutarlı diziler yayınlanabiliyor. O yıllardaki diziler, yıllar sonra aile yaşantısında görülmeye başlandı. Yani diziler gerçekleşiyor birer birer. Kimin ne yaptığı belli olmayan, ahlâksızlıkta kural tanımayan, ticaret ve ailenin yozlaşması için her türlü fırıldaklığın prim yaptığı diziler yayınlanıyor ve ilginç olanı, hepsi izleniyor, izleyici rekorları kırılıyor!

Bütün mesele “aileyi korumak”, aile için önemli ve gerçekçi bir şeyler yapmak… Ama ne yapmak?

Durum ciddî! Ciddî olmasa, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulur muydu? Demek ki devletimiz de ailenin önemli ölçüde tehdit altında olduğunu görmüş ve bakanlığı kurmuş. “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulması, 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulunca 3/6/2011 tarihinde kararlaştırılmıştır” deniliyor.

Bakanlığın görevlerinden biri de şudur: “Sosyal ve kültürel dokudaki aşınmalara karşı, aile yapısının ve değerlerinin korunarak gelecek nesillere sağlıklı biçimde aktarılmasını sağlamak üzere, ulusal politika ve stratejilerin belirlenmesini koordine etmek, aile bütünlüğünün korunması ve aile refahının arttırılmasına yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerini yürütmek.”

Gayet güzel! Ancak Türk ailesi maalesef korunamıyor. Alınan tedbirler ya yeterli olmuyor veya uygulamalarda aksaklıklar oluyor.

Ailenin korunamamasının sebebi, sadece TV’lerdeki olumsuz örnek teşkil edebilecek zararlı yayınlar değildir. Aile bireyleri ve toplumun yapısı da incelendiğinde, devletin veya toplumun arzu ettiği nasıl bir “aile” kavramı ile karşı karşıya kalırız? İstemek başka, yapmak başkadır. İnsanlar hayâl ederler, ancak hayâl ettiklerinden çok farklı gerçeklerle karşı karşıya kalırlar. Bazı sosyal gerçekliğin de önüne maalesef geçilemez.

Aile eğitimli, huzurlu, güvenli, sağlıklı ve duyarlı olmalı ki toplum da bu değerlere göre şekil alabilsin. Güvenli ve huzurlu bir toplumun temeli, sağlıklı ve güçlü bir aile ile mümkündür. Bir toplumu ayakta tutan en önemli birim, ailedir. Devlet bazı şeyleri yapmak, koymak, uygulamak, korumak mecburiyetindedir; ancak her şeyi yasalarla sağlayamazsınız. Bu bakımdan bireylerden oluşan aile sağlıklı, mutlu ve güçlü olursa, toplum da güçlü olur. Bu durum hem bireyin, hem toplumun, hem de devletin güvencesidir.

Ailenin sağlıklı, huzurlu ve güçlü olabilmesinin çözümü de içimizdedir. Birbirini anlayan, dinleyeni, saygı duyan, birbirine hoşgörüyle bakan, sevgi, güven, huzur, kanaat ve önyargısız duygular bir aile içinde yerleşir ve yeşerirse, toplumun huzur ve refahı da çoğalır.

Ailede iletişim, pek çok şeyden önemlidir. Şimdiki aile fertleri teknolojik aletler sayesinde iletişimsizlik çekiyorlar. Hayatın bütün gerçekleri sanal âlemde başlıyor. Sanal âlem ile gerçek âlem birbirinden farklı olmakla birlikte, fertleri olumsuz etkilemeye devam ediyor. Uzmanlara göre iletişimsizlik, bireyin ruhi dengesinin kurulamaması nedeniyle huzursuz, mutsuz, sağlıksız ve başarısız bir hayat sürmesinde etkili oluyor. Bu düşünce tersine çevrildiğinde, mutlu ve huzurlu aile fertleri ile karşılaşmış oluruz.

İnsanoğlu, iradesi ne kadar güçlü olursa olsun, daima bir başka insana ihtiyaç duyar. Bir başkasıyla yaşamak ister. Kendi anlayışına, kültürüne göre yaşayabileceği kişiyle beraber olmanın yollarını arar. Birlikte yaşama anlayışının/gerçeğinin farkında olmakla birlikte, fıtratına uymayan bir birliktelikse daima mesele demektir. Temeli sağlam atılan aile, toplumun geleceğinin en iyi, en güçlü ve en önemli güvencesidir. Aile güzelliklerin, fedakârlıkların, iyiliklerin, keder ve sevinçlerin paylaşıldığı, zorlukların aşıldığı, sevgi, saygı ve güven içinde biçimlenen özellikleri içinde barındırır ve barındırmalıdır.

Aile ortamlarının sıcak, çocukların sağlıklı ve huzurlu olabilmeleri, iyi ve güçlü bir aile yapısıyla mümkündür. Temiz, helâl-haram kavramlarını bilen, iyileri ve güzelleri görebilen fertler, ailenin sıcak ortamında sükûn bulmakla kalmaz, başarıdan başarıya koşarlar. Ailenin ve toplumun sağlıklı ve huzurlu bir geleceğe koşması, aile içinde gelişen sevgi, inanç, adalet, hoşgörü, gibi kavramların yerleşip kökleşmesine bağlıdır.

Yaşadığımız şartlar gereği, hepimiz diğer canlılara, tabiata, olaylara, değerlere, fikirlere, inanışlara, anlayışlara, algılayışlara ve dahi her konuya karşı hassas olmak durumundayız. Hassasiyeti yok etmek, duygusuzlaşmak ve duyarsızlaşmak demektir. Böyle bir durumsa insanı felâketlere götürür.

İnsanî konularda duyarlı olunmalıdır. Çekilen sıkıntılar görmezden gelinmemelidir. Aile içinde başlayan huzur, sevgiyle sarmalanarak topluma da sirayet etmelidir. İnsanların, şartlı sevgiler yerine karşılıksız sevgilerle, fedakârlıklarla, feragatlerle sarmalanması, iyi bir hayat sürülmesini sağlar. Saf, katıksız ve önyargısız sevmek, sonuna kadar sevmek ve en önemlisi de Allah için sevmektir. İçinde yaşadığımız hayatı yaşanılır hâle getirmek, huzur ve barışı tesis etmek, geleceğe daha umutlu ve inançlı bakabilmenin sorumluluğunu taşıyan ailelerin varlığı, ahlâkî ilkeleriyle ve sevgileriyle örnek olmaya devam etmektedir. Güçlü aile ve güçlü toplumun geleceği de böylesi ailelerle daha güzel olabilecektir.