Görüntü Batılı, kafa Orta Doğulu

Bizzat İyi Parti lideri Meral Akşener’in sarf ettiği, “Tezkereye hayır” oyu gerekçesini anlatırken, “Suriye’nin iç savaşına müdâhil olduk ve beş milyon mülteci kazandık, elli milyon dolar kaybettik. Türkiye sadece kaybetti” açıklamasını hayretle dinledim. “Muhalefet adına umut olabilir mi, Hükûmet kanadına daha doğru ve daha reel bir politika için zemin hazırlar mı?” diye beklediğimiz muhalefete hâlâ uzaktayız.

ÜLKEMİZDE öyle bir muhalefet var ki, on yılı aşkın bir süredir ezici bir çoğunlukla iktidara gelen partiye, “Hizmet edecek olsalar bu kadarını yapamazlardı” dedirtti.

“Solculuk” etiketi altında bağnazlık örneği mi görmedik, Türkiye’nin uluslararası temsilinin genişlemesine olan endişelerini mi yahut havaalanından denizaltına ulaşımın her türlüsüne en olmayacak eleştirilerle “İstemezük” bayrağını açmalarını mı?

Çok şey gördük bu ülkede; ciddî bâdireler atlattık, komediden ekmeğini çıkaran meslek erbaplarına taş çıkartacak komiklikleri dinledik bizzat siyaset liderlerinden.

Ağlanacak hâlimize güldük, dansöz gibi kıvıranların sonraki adımlarına şaştık kaldık…

“İrtica hortlayacak; şeriat getirecek, padişahlığını ilân edecek” dedikleri bir adam çıktı bu ülkede meselâ... Dedikleri gibi oldu, pek çok konuda tek adamdı ve o demeden bir şey yapılmıyordu.

Araba camlarındaki filmlere ilişkin basit bir prosedürün kararında bile devreye onun girmesi gerekiyordu. Kurumlar, kafalar tıkanmıştı ve o tek adam bu ülkeye dair hayâller kuruyordu.

Ekonomik antlaşmalar için bizzat işadamlarıyla kıta kıta dolaşıyordu o…

Eleştirdiğimiz onca şeye rağmen bu yalnızlığına yine en çok bu millet üzülüyordu. Belki o yüzden yanlışlarına rağmen her iki kişiden biri onu desteklemeye devam ediyordu…

Bugün onaylanan Libya’ya asker göndermeye ilişkin tezkereye dair çok şey konuşuluyor. İtirazlar, savunmalar, önemi, tehlikeleri vesaire…

Muhalefet etmek adına muhalefet eden bazı garipleri dinlerken (bu ülkeye sevdâlarından dolayı her türlü endişelerini dile getirenleri tenzih ederim) ağabeylerinin istemediklerini daha nasıl çaktırmadan anlatma telâşlarını görmemek mümkün değil!

Evet, Meclis, hakkıyla her açıdan tartışmalı, değerlendirmeli ve ülkemizin menfaatlerine en uygun kararı vermelidir. Ama bu ülkenin Meclis’i, benim vatanımın menfaatlerini, varlık mücadelesini ve özgürlüğünün gerekliliklerini değerlendirmelidir, değil mi?

Yıllarca irtica tehditleriyle orduyu göreve çağıran bu kesim, şimdi yine, yeniden ülkenin enerji antlaşmalarının ve uluslararası hukuka uygun şekilde haklarını isteme ve arama çalışmalarının ardından, artık bu ülkenin Başkanı olan Sayın Erdoğan’ı “Osmanlı rüyası” kurmak ve padişahlık ihtiraslarıyla suçluyor.

***

Bu ülkenin terörden başını kaldıramayacak hâle gelmesini ve ekonomik bağlılığını sürdürerek varlığını ikâme etmek isteyenler, bu ülkenin bütün zenginliklerini göremez hâle getirmek için de ellerinden geleni yaptılar.

“Ezik Doğulu” olarak hissetmekten kurtulamadıkları hâlleriyle, Batı hayranlığında Batı’nın zulmüne bile alkış tuttular. Kendi vatandaşlarını Zenci gören Beyaz zihniyet, ne aslına ve nesline, ne de özendiğine dâhil olabildi. Ama rüyalarını süsleyen beyazlığa tutunmak için kendi milletine karşı saf tuttu daima!

Bugüne kadar “Kıtalar ötesinde ABD’nin işi ve çıkarı nedir?” diye düşünemeyen (!) bir grup insan, şimdi Türkiye’nin askerî desteği söz konusu olduğunda, hem de bizzat Libya’nın meşrû hükûmetinin davetiyle, değerlendirmelerini “Tâ orada işimiz ne?” diyerek yapıyor.

Evet, soralım bu soruları…

Orada işimiz ne? Türkiye’ye ne kazandıracak?

Libya’da bizzat Mısır ve İsrail gibi ülkeler tarafından desteklenen terör örgütü istediği imkânı bulursa, bizim Akdeniz’deki haklarımızın ve çabamızın durumu ne olacak?

Tezkere çıktı, peki ne yapılması gerektiğine dair seçenekler neler? Ülkemin ve askerin güvenliğini arttıracak önlemler neler? Söz konusu desteğin kırmızı çizgileri ne olmalı? Orada oluşumuzu uluslararası düzeyde doğru kanallardan aktarmanın yolu var mı?

***

Bütün bunların sağduyu ile sorulup cevaplanmasını değil, “Erdoğan’ı istemiyoruz” grubunun saptırmalarını görüyoruz.

Bizzat İyi Parti lideri Meral Akşener’in sarf ettiği, “Tezkereye hayır” oyu gerekçesini anlatırken, “Suriye’nin iç savaşına müdâhil olduk ve beş milyon mülteci kazandık, elli milyon dolar kaybettik. Türkiye sadece kaybetti” açıklamasını hayretle dinledim.

“Muhalefet adına umut olabilir mi, Hükûmet kanadına daha doğru ve daha reel bir politika için zemin hazırlar mı?” diye beklediğimiz muhalefete hâlâ uzaktayız.

Sınır güvenliğini korumak için Suriye’ye askerî müdahale yapan Türkiye’nin konumu, Libya’ya söz konusu askerî destek söz konusu iken aynı mıdır?

Şu anda Suriye krizinde dünyanın üstlenmediği yükü üstlenen Türkiye, bu kararı almak yerine o çok gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sınırlarını akım vererek korusaydı, kapıları kapatsaydı ne olurdu? Ülkemize sığınan mültecilerin yaşama şansı olacak mıydı? “Bizi ilgilendirmez” diyenler, bu ülkenin bugünkünden daha güvenli olabileceğini iddia edebilirler miydi?

Kökü, kampları Suriye’de olan PKK terör örgütüne karşı mücadelede yıllarca alınamayan bunca kat’î sonuç, bölgedeki YPG ile karşılaşılmasa alınabilir miydi?

Millî bir dil ve millî bir duruş gösterileceğini umarak bekliyorum… Bundan sonraki “Evet” veya “Hayır” cevaplarının gerekçelerinin, “ABD ne der, Avrupa ülkelerinin tepkisi ne olur?” şeklinde değil, “Benim ülkem ve masum halklar için neleri getirir, neleri götürür?” şeklinde olması gerektiğini düşünüyorum. Bunları konuşulabilecek miyiz?

HDP ve CHP etiketinde bolca gördüğümüz Batı görünümlü ama emir bekleyen Orta Doğulu kafasından siz de sıkıldınız mı?