KENDİSİNİ bu ülkenin aydınlık geleceğine adayan, vatandaşla Devlet’i gönülden kucaklaştıran, gittiği her yerde ve görev aldığı her ilde devleti ve milleti için azimle çalışan, genci ve yaşlısıyla herkesin duasında olan, herkesin kendinden biri olarak gördüğü rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nu, bu yazımızda, Uzman Doktor Köksal Pabuçcu’nun “Adam Gibi Vali Recep Yazıcıoğlu” adlı kitabı ve kendisinin bizzat kaleme aldığı “Bu Sistem Değişmeli” kitabı üzerinden anlatmış olacağız.
Denizli Valisiyken kendisini şöyle anlatıyor Yazıcıoğlu:
“Adnan Kahveci ile aynı köyde doğdum, Trabzon Sürmene Yılmazlar köyü. 1948 doğumluyum. Kahveciler daha sonra Samsun’a yerleşti. Biz de babamın işi nedeniyle ilkokuldan sonra Milas’a, sonra da Söke’ye yerleştik. Ankara Hukuk Fakültesini bitirdim. 16 yıl kaymakamlık, 15 yıl valilik yaptım. 3 buçuk yıl Ankara’da istirahat ettik. Bu yılın başından beri de Denizli’de görev yapıyorum.
‘Recep Yazıcıoğlu deyince akla ne gelir?’ diye sorarsanız, toplum kalkınması gelir. Halkın altyapıya katılması, sınırlı kamu imkânlarıyla halk katılımını buluşturarak proje üretmek, hizmet yapmak… Benim aklıma bunlar gelir.”
Kısa ve öz bir şekilde anlatmıştı kendisini Yazıcıoğlu. Kalkandere’de başlayan, Adana Bahçe, Ağrı Hamur, Çanakkale Ayvacık, Hatay Kırıkhan, Çorum Alaca ve sonrasında Akçakoca Kaymakamlık görevleri ve ardından da Tokat, Aydın, Erzincan ve Denizli Valilik görevleri boyunca dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla, her bir projeyi halkın katılımıyla el ele, omuz omuza gerçekleştirmişti.
Görevleri boyunca sistemin eksikliklerini görmüş ve bunları açık bir yüreklilikle bulunduğu her platformda dile getirmişti. Özellikle bürokrasi konusunda önemli tespitleri olmuştu. Onun analizlerine göre bürokrasi, hastalıklı bir yapıdaydı. Hatta bir gün katıldığı bir televizyon programında “3Y Prensibi”nden dert yanmış ve onu da şöyle açıklamıştı:
“3Y Prensibi: Yok, yavaş, yarın. Bu bir bürokrasi hastalığıdır. İşi yapmaktan değil de işi engellemekten zevk almak vardır burada. Tüm bürokratlarda görülür bu ama derece derecedir. Bazılarında düşük seviyede, bazılarında da klinik vakadır. Onların derhâl tıbbî müşahede altına alınması lâzımdır.”
Görev aldığı süre zarfınca bürokrasi ile politikacı arasında birçok ilişkiye şahit olmuş, bunları artısıyla eksisiyle tecrübe etmişti. Kitabının bir bölümünde bürokratlarla politikacılar arasındaki ilişkiyi şöyle özetlemişti Yazıcıoğlu: “Mevcut sistemde bürokratla politikacı arasında üç davranış şekli vardır: Bürokrat ile politikacı kavga eder, bürokrat makamını kaybeder. Bürokrat ile politikacı uzlaşır, koalisyon kurar, bürokrat bu sefer itibarını kaybeder (partizan memur). Her iki şıktan kaçınmak isteyen bugünkü bürokrat; eylemsiz, idare-i maslahatçı, gününü gün eden, karışma-görüşme-buluşma politikasını benimseyen bir tavrın içerisine girer. Türk yönetim modeli, kamu hizmetlerini yüzde 90 üçüncü şıkta yer alan bu yapıya havale etmiştir. Netice ortadadır.”
Halkla öyle içli dışlı olmuştur ki bazı görev aldığı yerlerin ardından unutulmaz anılar bırakır. Çorum Alaca Kaymakamı iken, göreve başladıktan sonra makam odasının kapısına “Kapıya vurmadan girin” şeklinde bir yazı yazmış, vatandaş da böyle bir şeyle ilk kez karşılaştığı için kapının boyalı olduğunu bile düşünmüştür.
Sonraki görev yeri Akçakoca’da, göreve gelir gelmez kahvehaneleri kıraathaneye dönüştürme seferberliği başlatır. Eğitimden spora birçok alanda yaptığı hizmetlerle kendinden söz ettirir. Zamanla hakkında söylenenler, dönemin Başbakanına kadar ulaşır. Dönemin önemli ismi Hasan Celal Güzel de bu sürece şahit olanlardan biridir. Yaşananları bize aktarırken şunları dile getirir: “1984 ilkbaharında, valiler kararnamesi hazırlanırken merhum Özal, Başbakanlık Müsteşarı olarak beni yetkili kılmıştı. Kabineden arkadaşlar ile aynı kaymakamlık kursunda bulunan Kaymakam Yazıcıoğlu’nu gıyaben tanıyor ve çalışmalarını takdirle izliyorduk. Kendisinden Özal’a bahsederken, ‘Tam sizin istediğiniz gibi bir idareci’ dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Özal, ‘Akçakoca’ya git, yaptıklarını gör de ona göre karar verelim’ dedi. Ankara’ya döndüğümde Başbakan’a, Yazıcıoğlu’nun hizmetlerini heyecanla anlattım.”
Nitekim sonrasında Özal, Kenan Evren’e bu teklifi yapınca, Kenan Evren, “Yaşı küçük” diye karşı çıkar ama altı ay sonrasında bu pürüz de hâlledilir ve Recep Yazıcıoğlu, “Türkiye’nin en genç valisi” olarak Tokat’a tayin edilir. Tokat’ta da azim, gayret ve yaptığı hayırlı işlerle adından bahsettirir. Farz-ı misâl, millî eğitim yatırımlarında ilin pilot bölge olarak seçilmesi, hemen hemen her köye bir sağlık ocağı kurmayı amaçlayan projenin Türkiye’de ilk defa Tokat’ta başarılı olması ve “mahallî idareler” fikrinin ilk kez burada yapılan toplantılarda dile getirilmesi, Yazıcıoğlu’nun öncülük ettiği birçok projeden yalnızca birkaçıdır.
Türkiye’nin en genç valisi olarak göreve başladığı Tokat’ta çalışmalarının, gayretinin ve azminin meyvesini bir süre sonra alır ve “Yılın Bürokratı” olarak seçilir. Üç yıllık hizmet döneminde Tokat iline, 60 yılda yapılanlar kadar hizmette bulunmuştur.
19’uncu yüzyılda Sivas Valisi olan Halil Rıfat Paşa’nın ölümsüz sözü olan “Gidemediğin yer senin değildir” sözü, onun bir nevi rehberi olmuştur. Tokat’tan sonra görev yeri olan Aydın’da da gitmediği, gezmediği yer kalmamıştır. Aydın Valiliği sonrası görev yeri olarak Erzincan’a geçince, gazetelerde şu manşetler atılır: “Aydın kaybetti, Erzincan kazandı.”
Onun hızına yetişmek zordur elbet. İlk altı ay Erzincan’daki bütün köyleri karış karış gezmiştir. Tabiî, önceki görev yerlerinde olduğu gibi Erzincan’da da onu çekemeyen birçok kesim olmuştur. Zamanla bu şikâyetler Demirel’e ulaşınca, Demirel, “Hele biraz sabredin, gerekirse bana bir alo deyin. Yalnız, ararsınız Yazıcıoğlu’nu!” diye yorum yapmış ve söz konusu şikâyetleri geri çevirmiştir. Nitekim Erzincan Depremi sonrasında canla başla çalışıp Erzincan’ı ayağa kaldırmış, bu sefer de Demirel şu değerlendirmede bulunmuştur: “Türk’ün kısa zamanda ne yapabileceğini merak edenler, Erzincan’ı görsünler!”
Erzincan Valiliği sonrası bir dönem Merkez Valisi olarak görev alır. Akabinde de Denizli Valisi olarak atanır. Orada da ilk girişimini spor faaliyetleri ve sağlık konusunda gerçekleştirir. Denizli’de görevdeyken bir süre sonra Vali Bey’in gözünde çift görme rahatsızlığı ortaya çıkmıştır. Bunun için Ankara’ya tedavi görmeye gitme niyetindedir. Bu konuyu duyan ve üzülen Ziraat Odası Başkanı Haldun Tellioğlu, kendisini arar ve Ankara’ya birlikte geçmeyi önerir. O arada da Tarım Bakanlığı ile Bayındırlık Bakanlığı projelerini de gitmişken beraber görüşmek isterler. Tellioğlu, Denizli Ziraat Odası’na ait makam aracının ve kendi otomobilinin eski olmasından dolayı Oda Meclisi üyesi arkadaşı tekstilci Ahmet Bey’in Mercedes marka otomobilini alıp “Valime Mercedes yakışır” der ve programını da yapıp beraber gitme konusunda Vali Bey’i ikna eder. Odanın muhasebecisi Berkant da aracı kullanması için ayarlanır.
Nihayetinde yola çıkılır. Bölge Trafik Şubesi tarafından hazırlanan rapora göre, Ankara’ya 36 kilometre kala, Polatlı yakınlarındaki araç, belirlenemeyen bir nedenle 35 derecelik açı yaparak ve hızın da etkisiyle şeritten çıkar. Bariyere çarpıp lastiği patladıktan sonra karşı şeride geçer ve takla atar. Kaza anında sol arka koltukta oturan Vali, araçtan fırlayarak dışarıya düşer.
O günün akşamında, ilginçtir, Vali Bey’i beş yaşına kadar büyüten ve adeta manevî annesi olan halası, o gece gördüğü rüyayla kızını ve damadını uyandırır ve “Kalkın, kalkın! Recep’i kaybettik” der.
Bu hazin kazada Ziraat Odası Başkanı Tellioğlu da hayatını kaybeder. Vali Bey, hemen bir vatandaşın aracının arka koltuğunda hastaneye götürülür. Bilinci kapalıdır. Hayatî tehlikesi vardır. İbn-i Sina Hastanesine sevk olsa da durumunda bir değişiklik olmaz. Bir gün süreyle kendisini uyutmaya karar verirler. Klinik olarak tespit edilen beyin ölümü sonrası vefatıyla tüm Türkiye’yi yasa boğar.
On binlerin katılımıyla cenaze namazı sonrası Recep Yazıcıoğlu’nun naaşı Söke Asrî Mezarlığına defnedilir. Türkiye’nin dört bir yanından getirilen topraklar atılır kabrinin üstüne. Babası Mustafa Yazıcıoğlu’nun yanına komşu olur.
Milletimizin yüreğinde yer edinen, yediden yetmişe her bir gönle giren ve dualarımızda olan merhum Vali Recep Yazıcıoğlu’nu rahmet ve minnetle anıyor, bizzat kaleme aldığı kitabından birkaç sözle bu yazımızı bitiriyoruz:
“Demokrasilerde millet tribünleri dolduran seyirci değil, işin sahibi ve sorumlusudur.”
“Kendi kendisini eleştiremeyen veya eleştiriye açmayan bir sistem, hastalıkları azaltamaz, aksine her geçen gün artırarak kangren hâline getirir.”
“Milliyetçilik, en iyiyi en az zamanda en az para ile yapmaktır.”