Prizren, KOSOVA
TİTO’NUN 1945 yılında Yugoslavya’nın başına geçmesine müteakip Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği liderleri
arasında baş gösteren ve 1948 yılında Yugoslavya’nın Kominform’dan ihraç
edilmesiyle sonuçlanan görüş ayrılığı ve uzlaşmazlık süreci başladı.
Buna müteakip Yugoslavya yönetiminin 1949 yılında, Josip
Broz Tito önderliğinde bir rejim değişikliğine gitmesi, Tito ve Stalin arasında
gerilimi iyice arttırdı. Ve böylece 1955 yılına kadar süren ve Yugoslavya’da “İnformbiro
Dönemi” adıyla anılan dönem başladı. Bu durum Yugoslavya içinde de çatlak
seslerin ortaya çıkmasına neden oldu ve Stalin yandaşı muhalifler, en sert
şekilde cezalandırıldı. İşte Goli Otok Kampı, erkek muhaliflerin
cezalandırıldığı bu yerlerden sadece biriydi ve belki de en kötüsüydü.
Goli Otok, Hırvatistan’ın batı kısmında, Adriyatik Denizi’nde,
ana karadan 10 deniz mili açıkta, toplam 4,7 kilometrekare yüzölçümüne sahip
bir adadır. Bu adaya Goli Otok (Çorak Ada) isminin verilmesinin nedeni, kışın
sert rüzgârlar, yazın sıcak ve kavurucu hava yüzünden adanın sadece taş ve
kayalardan ibaret olmasıdır.
Ada bu hâliyle insanlarda terk edilmiş, uğursuz bir yer hissi
uyandırmaktadır. Üçgen bir şekle sahip ada; Rab, Aziz Grgur ve Prvic adalarının
ortasında yer almaktadır.
Ünlü insan hakları aktivisti ve tarihçi Vladimir Dedijer’e
göre, bu adayı dönemin Hırvatistan İçişleri Bakanı Stevo Krajacic ve Güzel
Sanatlar Fakültesi’nde heykeltıraş hocalığı yapan Antun Augustincic birlikte
keşfetmişlerdi. Sanatçı olan Augustincic, adadaki taşların sanat eserleri için
güzel bir malzeme olacağını düşünürken, Bakan Krajacic ise burayı bir toplama
kampına dönüştürmeyi düşünmüştür.
Goli Otok, savaş öncesi dönemde tüccar olan Rada Vukovic’e
aitti. Adada İtalyanlar tarafından işletilen bir boksit maden ocağı
bulunmaktaydı. Fakat çıkarılan madenin düşük kalitede olması nedeniyle maden
ocağı da kapatılmış durumdaydı. Ne savaş öncesinde, ne de sonrasında yerleşim
yeri olan bu adaya Birinci Dünya Savaşı yıllarında Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu, kendi mahkûmlarını yerleştirmişlerdi.
Birinci Dünya savaşı sonrası General Duşan Simoviç, 1939
yılında adanın komünistler için işkence kampına dönüştürülmesi emrini
vermiştir. Bu emre ait belgeler Belgrad Askerî Arşivi’nde saklanmaktadır.
Kampa bin 200 kişilik ilk mahkûm grubu 9 Temmuz 1949
yılında İnformbiro Dönemi’nin başlangıcından 9 gün sonra getirilmişti. Gelen
ilk mahkûmlar; dik kafalı, kendi görüşlerinde iddialı ve kampın kurallarına
uymayanlar olarak kayda geçmiştir. İlk mahkûmlara verilen yaz günü güneş
altında taş kırma, susuz bir şekilde güneş altında bekleme gibi cezalar, ilk
zamanlar mahkûmların direncini kırmakta yetersiz kalıyordu. Fakat çetin iklim
koşulları, hapishanenin izole sistemi ve fiziksel işkenceler, mahkûmlarda zaman
içerisinde etkisini göstermeye başlamıştır. Dirençleri gün geçtikçe azalmış, aile
hasreti ve özgürlüğe duyulan özlem gittikçe artmıştır. Bu durum mahkûmlar
arasında çözülmelere yol açmıştır.
Mahkûmlar için adadaki hayatın ikinci safhası, Bosna’dan
gelen mahkûmlarla başlamıştır. Böylece mahkûmlar arasında bir hesaplaşma
dönemine girilmiş olur. Kampta yürütülen sistematik siyâsî beyin yıkama üzerine
eğitimler, kaba ve insanlık dışı metotlar, mahkûmları bir insandan ziyâde vahşi
hayvanlara dönüştürmüştür.
Adadaki mahkûmların rutin yaşamları; sabaha kadar süren
işkenceler, geceleri 2-4 saat arası uyku ve gündüzleri açık havada taş kırma
şeklindeydi. Bu süreçte mahkûmların birbirlerine işkence etmelerine ve hattâ
birbirlerini öldürmelerine izin verilmişti. Yugoslav rejimi, adayı tamamen bir
işkence kampına dönüştürmüştü.
1949 yılı sonlarına doğru Goli Otok Kampı’nda 3 bin 663 mahkûmun
bulunduğu bilgisi kayıtlarda yer alsa da, o dönemdeki mahkûm sayısına ait
farklı rakamlar da yine kayıtlarda geçmektedir. 15 Aralık 1949 yılı rakamlarını
gösterir bir kaynakta; Sırbistan’dan bin 657 (Belgrad’dan 604), Karadağ’dan bin
580, Bosna-Hersek’ten bin 378, Hırvatistan’dan 957, Slovenya’dan 348 ve
Makedonya’dan 288 mahkûm olduğu yazmaktadır.
Bu mahkûmların büyük bir çoğunluğunu üniversite
öğrencileri oluşturmaktaydı. Adadaki mahkûmlardan 250’si kaçmayı başarsa da
Stalin’le olan gerilim, adada pek çok canın yitip gitmesine sebep olmuştur.
Günümüzde hâlâ kampla alâkalı bütün detaylar araştırılmamış
ve açıkta kalan dâvâlar son bulmamıştır. Belgrad Askerî Mahkemesi’nde rejim suçlularının
idamları ve işkenceye maruz kalmaları, Yugoslavya tarihine kara bir leke olmuştur.
Biz, ada hakkındaki araştırmalarımızı ilerleyen zamanlarda
sürdürmeye devam edeceğiz ve tarihin bu kara lekesini gün yüzüne çıkarmaya gayret
edeceğiz.