Globalleşme ve dil öğrenimi

Öğrenime açık olmak, yeniyi sağlıklı ve yerel kültüre uyum sağlayacak bir süzgeçten geçirerek kültürel olana katmak, bireylerin ve ülkenin genel gelişimini arttıracak, aynı esnada çağın sesini duymayı kolaylaştıracak ve bizzat çağın sesi olmayı sağlayacaktır.

YAŞAMAKTA olduğumuz dünya git gide küreselleşiyor. Günlük hayatımızın son yıllarında geçmişe oranla çok daha fazla işitmekte olduğumuz bu kavram, “globalleşme” sözcüğüyle de anılıyor.

Toplumun bir kesimi globalleşmenin bir getirisi olan kültürler arası alışveriş ile ananelerin tahribata uğradığını iddia ediyor. Lâkin Türkçemizi dilbilgisi yönüyle incelemeye aldığımızda, dilimizde çokça Farsça, Arapça ve Fransızca gibi dillerden sözcüklerin yer aldığını görüyoruz. Bunun başlıca nedeni şüphesiz ki geçmiş yüzyıllarda coğrafyamız çevresinde bulunan ülkelerle ticaret, savaş ve eğitim gibi etmenlerle iletişim hâlinde oluşumuz. Aslına bakacak olduğumuzda, bu etmenler de o dönemlerde toplumlar için globalizasyonu meydana getiriyor.

Şüphesiz, şu an kültürün yozlaşması adına nasıl şüpheler duyuluyorsa, önceki dönemlerde de birtakım endişeler malûmdu. Lâkin pek çokları bunu göz önünde bulundurmuyor, bir kesim ise “Geçmişte bu durumun var olduğu gerçeği, hâlen bunun süregelebileceğini ifade etmiyor” fikriyatıyla istemese de farkında olmadan kültürel alışverişte bulunmaya devam ediyor.

Peki, globalleşme, etkisini toplum üzerinde nasıl ögelerle gösteriyor?

Günlük hayatımızdan örneklem kümeleri kuracak olduğumuzda, öncelikle giyimimiz, kullandığımız birtakım alet-edevat ve dilimiz bu etmenin yansımalarını gözler önüne seriyor. Misâl, çokça giyindiğimiz kot pantolonlar, geçmiş yüzyıllarda Amerikan işçilerinin iş esnasında kullandıkları, yıpranması zor kumaşlar olarak üretiliyor. yemek sofralarımızın artık genellikle yerde değil de masa üzerine kuruluşu da benzeri kültürel etkileşimlerin varlığına işaret ediyor. Dilimizde, geçmişte pek çok Farsça, Arapça, Fransızca sözcüğün yer etmesi, dilimizin son yüzyılda ise global dil hâline gelen İngilizceden alıntılar içermesi bu bağlamla ifade edilebiliyor.

Çeşitli etkileşimler kültürlerin globalleşmesi ile dünya siyasetinin, türlü iş alanlarının da bir bütünlüğe varmasına yol açıyor. Dolayısıyla işbirlikleri belirli bir ortak dili lâzım kılıyor. Cumhuriyet sonrası dönemde bu öncül dil Fransızca iken, günümüzde ise İngilizce olduğu görülüyor. Hâliyle işveren, bünyesine alacağı çalışanlarında çok dillilik ilkesini öneme alıyor. Pek çok kurum ve kuruluş temelde İngilizceyi baz alıyor. Fakat kolaylıkla dile getirilebilir ki, bu yabancı dil seçeneği, geçtiğimiz yirmi yıl içerisinde kâfi geliyordu ise de artık ondan fazlası gerekiyor.

İngilizce öğrenimi günümüzde bir lüks değil, gereklilik olarak görülüyor. İngilizcenin yanı sıra Arapça, Rusça, Almanca, Çince gibi dillerin öğrenimi iş alımlarında tıpkı bir altın bilet gibi geçerliliğe sahiplik ediyor. Toplumun İngilizce dil bilme oranlarına bakıldığında, büyük bir kesim için çeşitli yabancı dil öğrenimi oldukça büyük bir hedef gibi görünüyor.

Peki, neredeyse anaokulundan itibaren öğretime indirgenen İngilizce dil öğrenimi, Türkiye’de neden işlevsiz kalıyor?

Nedenlerin başında, toplumun yeniye ve öğrenime kapalı duruşu geliyor. Yeniye kapalılık, kültürel etkileşimlere şiddetle karşı olmaktan kaynaklanıyor. Öğrenime kapalılık ise, bir bağlamda üşengeçlikten, bir diğer bağlamda ise kendini geliştirmeye ihtiyaç duymamaktan kaynaklanıyor. İstisnâlar hâriç, büyük bir kesim, yabancı dil öğrenimini gerekli bulmuyor. Bunun aksine hızla gelişen ve değişen dünya algısı ise yabancı dil öğrenimini şart kılıyor. Bir diğer neden de, halkın karakteristik özellikleri arasında yer eden ayıplama cahilliği ve özgüven problemi olarak listelenebilir. Halktaki bu ayıplama dürtüsü çeşitli kalıplarla dallanıp budaklansa da bu yazıda ele alacağımız sekansı, konu üzerine dil öğrenimi ile alâkalı bağlamda olacak.

 “Şu yeni gelen değil mi?”

İnsanımız yeniye kapalılıkla beraber kendinden farklı olana yelteneni de baltalama izinden gidiyor. Örneğin herhangi bir kimse kişisel gelişime kapalı bir bireyken, öğrenime meraklı birini gördüğünde direkt olarak onun önünü kesmeye yelteniyor. Çünkü benlikte, “O öğrenirse ben ondan geri kalacağım” algısı yatıyor. Karşıdakinin hevesini onu ayıplama, onunla dalga geçme gibi çeşitli yöntemlerle kırmak da -özüne bakıldığında- özgüvensizliğin varlığını gözler önüne seriyor.

İnsanlar bir kelime İngilizce konuşmaya yeltenen birini duyduklarında onun telâffuzunu zararlı bir biçimde eleştiriye, öğrenim merakını kıracak şekilde yargılamaya başlıyorlar. Fakat bilinmelidir ki, dil öğreniminde temel olan, hatâ yapmaktır. Kişi doğru cümle kurumunu, sözcüklerdeki ses yapısını hatâ yapa yapa doğrusuyla öğrenir. Halkların dil öğrenimini sağlayabilmek için anaokulundan itibaren eğitime başlamak yerine, bu malûm yargıyı ve algıyı yıkıp sağlıklı, gelişime açık bir düşünce yapısını inşâ edebilmek gerekmektedir. Fakat bu algının bir an önce değişmesi ütopik bir kanı olacağından, bireylere tavsiye edilebilecek en faydalı şey, bu tür ayıplamalara kulak asmamaları gerektiği ve her daim ideal olarak kendilerine belirledikleri hedefe doğru ilerlemeleri koşuludur. Kişi, isterse her şeyi başarabilir.

Öyleyse, kendimize çevresel anlamda ket vurduğumuz engelleri aştığımızda yabancı dili geliştirecek şeyler nelerdir?

Öğrenmek istediğimiz dilde diziler, filmler, programlar izlemek, dil öğreniminde çok etkili bir yöntemdir. İzleme üç aşamadan oluşur: İlk adım, izleneni Türkçe altyazıyla izlemektir. Belirli bir yol kat ettikten ve kelimeleri seçebilmeye başladıktan sonra altyazıyı o dile çevirerek izlemeye devam etmek, ikinci adımdır. Ve son olan üçüncü adımda, altyazı tamamen kaldırılmalı ve anlaşılmayan bazı kelimeler başlangıçta göz ardı edilmeli, ardındansa öğrenime geçilmelidir.

Birinci adım izlemeler esnasında seviye seviye kelime ezberleri yapılmalı, bu kelimeler türlü cümleler içinde kullanılmalıdır. Kademeli kelimelerin yanı sıra günlük hayatta kurulan cümlelerin kelime tercümelerini bilmek de çok yararlıdır. Ayrıca kendi kendine konuşma, anadili olan, bilen veya öğrenime açık biri ile pratik yapmak, o dilde müzikler dinlemek, o dile ait kültür hakkında araştırmalar yapmak da geliştirici etkenlerdendir. İzlemede ikinci adıma gelmeye yakın kitap okumaları yapmak, hem fayda gösterecek, hem de kişiyi bunaltmayacaktır.

Ve öğrenebildiğini, anlayabildiğini görmek, motivasyonu arttıracaktır. Lâkin her şeyin kademe kademe gelişeceğini unutmamak gerekmektedir. Sabır ve daimî merakla yol alındığında, dil öğrenimi başarıyla ilerleyecektir. Ve bilinmelidir ki, izlemede üçüncü adıma gelindiğinde, öğretici-kurgu kitaplar yeterince anlaşılır hâle geldiğinde yahut da kişi akademik makaleler yazacak seviyeye geldiğinde dahi öğrenim süreci durmayacak, yabancı dil her daim gelişim talep edecektir.

Öğrenime açık olmak, yeniyi sağlıklı ve yerel kültüre uyum sağlayacak bir süzgeçten geçirerek kültürel olana katmak, bireylerin ve ülkenin genel gelişimini arttıracak, aynı esnada çağın sesini duymayı kolaylaştıracak ve bizzat çağın sesi olmayı sağlayacaktır.