Git(mek)

Her gidiş kendi sırrıyla güzeldir. Yolculuk nerede nasıl sırlanır, bu, kişinin biricik tecrübesidir. Gitmeye değer mi, ancak gittiğinde bilir. Gitmek hevesindeyse, sonuç ne olursa olsun, gitmelidir.

“İNSANIN en ölümcül yarası, içinde anbean büyüyen gitme hevesidir…”

Kalmaya sebebi çok olanın gönlüne gitme ateşi düştüyse, gitmek, büyük bir terk ediştir geride kalanları. Geride kalanlar gidenin bir parçasıysa, işte o zaman gitmek, kendini terk ediştir biraz da.

***

Gitmek, her zaman fiziksel bir ayrılığı ifade etmez. Fakat insan bazen gerçek bir kopuşun, fizikî bir yer değiştirmenin, “Evim” dediği yerden uzakta oluşun ona iyi geleceğine inanır. Bu gerçekten iyi gelir mi, gidenlere sormak lâzım.

Bazen pek çok şeyin değişmesi için yeni olan herhangi bir değişime muhtaçtır insan. Bu sebeple gitmek hevesinin temeli değişimi arzulamaktır aslında. Ülfetin bozulmasıdır aradığın. Ülfet oluşması, alışmaktır. Alışmak, aynılık gerektirir. Aynılık, tembellik getirir. İşte bu tembelliğe, hayatın sıradanlaşmasına, bir gününün diğerine eşit olmasına, monotonluğa sağlam bir darbe indirmek istersin. Bu istek, bir çözüm arayışıdır. “Konfor alanı” denilen o rahat ve bir o kadar derin çukurdan çıkma isteğidir. Aynı güne uyanmanın, tanıdık şeyler görmenin güvende hissettirmekten rahatsız hissettirmeye dönüştüğü o evredesindir. Güven duygusu hayatında ilk sıralarda değildir artık. Ziyanda olduğun hissi iliklerine kadar işler. Küçük değişimler tatmin etmez ve döngüyü kırmana yetmez.

Ülfetini bozmaksa istediğin, gitmek, anarşist bir harekettir. Düzeni bozma isteğidir. Kendinde gerçekleşebileceğini umduğun ufacık bir değişim için pek çok parçanı geride bırakmaya razı olmaktır. Kırılma noktasına ihtiyacın vardır. Tembelliğin seni ele geçirmesinden, döngünün seni yutmasından korkarsın. Bir gün yaşamanın umurunda olmamasından ödün kopar. Korku seni her gün biraz daha bu fikre yakınlaştırır. Zaten gitmek ya çok korkakların ya da çok cesurların yapabileceği bir eylemdir. Yaşamayı unutmaktan korkmak, cesurca bir korkudur. Çünkü ancak cesurlar yaşamayı umursarlar.

Ülfetini bozmaksa niyetin, gitmek, bir yönüyle de hicrettir. Seçilen kutlu bir yoldur. Kalmaktan ve debelenmekten daha evladır. Bir şehri, birisini ya da bir mekânı terk ediş değil, bir keşfe çıkış, kendini bulma arzusunun somut bir yansımasıdır. Yeni bir yerde, yeni bir benlik bulacağına inanmaktır. Peygamber’in ayak izlerine basarak ilerlemektir belki de. Hicret, mülteci olmayı gerektirir. Mülteci, iltica edendir. İltica, sığınma demektir. En güzel sığınak şüphesiz O’dur. Gitmek, biraz da O’na varma arzusudur.

***

İnsan ne garip varlık. Kendine varmak için kendinden geçmesi gerektiğine inanıyor. Bu hevesi içinde bir yara gibi büyütüyor. Bu hevesin peşinden koşuyor. Gerçekten gittiğinde iyi oluyor mu, gidenlere sormak lâzım.

Her gidenin gidişi aynı olmadığı gibi, dönüşü de aynı değildir. Bu soruyu başkasına sorsak da aldığımız cevap bir kılavuz niteliği taşır mı, sanmam. Her gidiş kendi sırrıyla güzeldir. Yolculuk nerede nasıl sırlanır, bu, kişinin biricik tecrübesidir. Gitmeye değer mi, ancak gittiğinde bilir. Gitmek hevesindeyse, sonuç ne olursa olsun, gitmelidir. Çünkü “gitmek derdine bir kez düşen için artık kalmak da yaradır”.