Gıda tekelinin işini zorlaştırmak ve ihtiyacı en aza indirmek

Dünyanın hiçbir yerinde, gıdası olan insanları kolay kolay kullanamazsınız. Çünkü gıda, en acil ihtiyaçtır. Her insan, yaşadığı müddetçe her öğün yemek yeme ihtiyacı içindedir. Genç veya ihtiyar olması hiç fark etmez, günümüzde açlık hem terbiye, hem de dünya nüfusunu azaltma aracı olarak kullanılmaktadır.

ÜLKE genelinde kampanyalar ile okullarda, askerî kışlalarda ve isteyen bütün kamu kurumu ve kamu kurumu niteliğindeki odalar, borsalar, meslek kuruluşları, işçi, işveren ve memur sendikalarında, üniversitelerde, tüm sivil toplum kuruluşlarında, vakıf, dernek ve aklınıza gelebilecek bütün kurum ve kuruluşlarda isteyen herkes, her yıl, dikebildiği kadar meyve fidanı dikmeli. Ülkede her yıl üretilen veya var olan bütün meyve fidanları toprakla buluşturulmalıdır.

Şöyle düşünelim: Savaş zamanlarında olmazsa olmaz iki şey vardır. Bir tanesi silah (ki bu, bizim meselemiz değil), bir diğeri de “gıda”... Şu an dünya üzerinde en çok ihtiyaç duyulan ve üzerinde en fazla oyun oynanan şeylerden biri gıdadır. Savaş dönemlerinde gıdanız olmaz da silahınız olursa, çok kısa sürede yaşamınızı yitirme tehlikesi yaşarsınız. Eğer gıdanız olur da silahınız olmazsa, o zaman başka yöntemlerle savaşma imkânlarını arayıp bulma imkânınız olur (kapasitenize göre). Çünkü yaşayamazsanız, savaşamazsınız!

Etme bulma dünyası

Dünyanın hiçbir yerinde, gıdası olan insanları kolay kolay kullanamazsınız. Çünkü gıda, en acil ihtiyaçtır. Her insan, yaşadığı müddetçe her öğün yemek yeme ihtiyacı içindedir. Genç veya ihtiyar olması hiç fark etmez, günümüzde açlık hem terbiye, hem de dünya nüfusunu azaltma aracı olarak kullanılmaktadır.

Açlık, dünya gündeminden bilerek ve istenerek kaldırılmıyor, dahası körükleniyor. Çocukluğumda dereler ve Karadeniz balık kaynıyordu. İsteyen istediği kadar balığı ucuz veya parasız evine götürüyordu gıda olarak. “Gübre” diye bilinse de bilinçsizce kullandığımız kimyasal gübreler ve tarım ilâçları vasıtası ile her şeyi yok ettik. Ancak bunları üreten ve bize ulaştıranların bunu bilmemesi mümkün değildi. Bile bile bu tehlikeyi bizden sakladılar ya da bize açıklamadılar.

Bir de hesapsızca bütün atıklarımızı denizlere ve derelere, bütün akarsulara arıtmadan döktük. Düşünün, bu döngüyü tersine çevirmemiz mümkün mü? Doğayı hasta ettik, artık o da bizi hasta ediyor! Etme bulma dünyası...

Tohumların genetiğini değiştirmek sûretiyle gıdalarımızla oynanmakta ve gıda maddelerimiz bize karşı ekonomik ve biyolojik silah olarak kullanılmaktadır. Hazır gıda sektöründe gıdaların içine neler katıldığı ve bu katılan şeylerin insan sağlığı üzerinde kısa, orta ve uzun vadede ne gibi olumsuz sonuçlar ortaya çıkaracağının yüzde 100 bilinmesi mümkün değildir.

İnsan sağlığının en büyük bozulma sebeplerinden biri de tükettiği gıdalardır. İnsanların ve hayvanların 12 ay-4 mevsimde alması gereken gıdaların en azından bir kısmı meyvelerle sağlanabilir. Yaban hayatında ot ve meyve yiyen hayvanlar bu gıdalarla, et yiyen hayvanlar da ot yiyen bu hayvanların etleri ile beslenirler ve doğal döngü kendi kendine sağlanmış olur. Gıda ihtiyacı olduğunda insanlar da bu döngüden avlanarak faydalanma imkânına sahip olabilirler. Ancak bu döngüyü sağlayamazsanız, avlanma ihtiyacı hissettiğinizde gıda için avlanacak hayvan bulamayacaksınız.

Nesilleri tükenen hayvanları koruma altına almak tabiî ki bir çözümdür; ancak esas çözüm, bu hayvanların sorunsuz olarak hayatta kalabilmeleri için ormanlara, dağlara, tepelere, doğal yaşam alanlarına yiyecek ihtiyaçlarını karşılayacak döngüyü sağlar şekilde gıda çalışmalarını yapmaktır. Bu yapılırsa, doğal hayat otomatikman kendisini kısa zamanda düzene sokar.

İnsan eli ile yapılan ormanlara bakınız, genellikle sadece çam ve meyvesiz ağaçlar dikilmektedir. Bu alanlar yaban hayvanları için ölüm alanlarıdır. Bilerek veya bilmeyerek, yaban hayvanlarını ölüme terk ediyoruz!

Meyve neden önemli?

İnsan gıdası olarak meyvelere dönelim tekrar...

Öncelikle saklama yönünden soğuk hava depolarına ihtiyaç duymayan meyveler, seçilebilir durumdadırlar. Bunlardan bazıları fındık, ceviz, Antep fıstığı, yer fıstığı, badem veya kestane gibi kabuklu meyveler ve keçiboynuzu gibi diğer meyvelerdir. Bu meyveler üretilip çuvallarla evin bir köşesinde yıl boyunca muhafaza edilebilirler.

Her dönemde olan meyveleri yeterince dikerseniz, her dönem yiyecek olarak meyve bulma imkânınız olur. Özellikle kışın olan nârenciye ve Trabzon hurması gibi meyveler, sonbaharda ve kışa yakın olan kış armudu, kış üzümü, Karadeniz bölgesinde demir elması gibi meyveler de ayrıca öneme haizdirler.

Demir elmasının özellikle kışın kuzinede pişirilerek yenmesi harika olur. Karadeniz’de, özellikle turizm açısından farklı bir tat olarak demir elmasının pişirerek satmayı neden düşünmediklerini bilemiyorum. Hiç tatmayan insanlara ikram ettiğiniz zaman dahi bu tadı unutacaklarını hiç düşünemiyorum. Karadeniz’de belediyeler ve valilikler bu işe el atsalar çok iyi olur.

Yine Karadeniz için bir diğer meyve ise, diğer bölgelerde ya hiç olmayan ya da çok az bulunan yaban mersinidir. Diğer adı “likarba” olan bu meyve, hem sağlık, hem de çok güzel bir kazanç kapısıdır. Yaban mersininin olması için gereken uygun özelliklerdeki toprak, Türkiye’de sadece Karadeniz’de mevcuttur. Diğer bölgelerimizin doğal olarak böyle bir şansı yok maalesef.

Ayrıca, turizm alanlarındaki ortak sahalara, yol kenarlarına, isteyen turistlerin serbestçe toplayıp yiyebilecekleri meyve ağaçları neden dikilmez? Ülkemizin her bölgesinde yetişebilen ahududu ve böğürtlen gibi çok sevilen ve tüketilen, üretilmesi çok kolay bir ürün mevcutken, bu proje düşünülmeli. Ucunu toprağa soktuğunuz yerde hemen köklenir ve çoğalır bu meyvelerin ağacı. Hemen hemen her bölgede yetişebilen hünnapı da unutmamak gerekir. Çünkü hünnap, hem tazesi, hem de kurusu sevilerek tüketilebilecek bir meyvedir.

Ülkemizin her yöresinde yetişebilen, hem gıda, hem de ilâç olarak tüketilen gojiberi ve arnokia gibi meyveler için de bahis açmak gerekir. Bu meyveler yüksek fiyatla, hem tazesi, hem de kurusuyla çokça tercih edilmektedir. Kurutularak saklanabilecek meyvelerdir. Bu noktada incir ve dut gibi güçlü gıdaların öncelenmesi gerektiğine de inanıyorum. Özellikle zeytin ağacı gibi çok uzun yaşayabilen ekşi karadut da ülkemizin her bölgesinde özellikle yaygınlaştırılması gereken bir meyve ağacıdır. 250 yıllık bir karadut ağacının resmini gördüm, arkadaşlarımdan birinin köyünde yaşıyor ve meyve vermeye devam ediyor. Öğrendiğime göre çok daha uzun yaşayabiliyormuş. Özellikle ağız yaraları için birebir etkili ve pekmezi bulunmaz bir nimetmiş. Hem çok pahalı, hem çok kıymetli!

Ardahan’ın Posof ilçesinde yetişen “içi dışı kırmızı elma”yı, ülkemizin yetişebilen bütün bölgelerinde yaygınlaştırmak için özel bir çaba sarf etmek gerek. Çünkü çok özel bir elma!

Meyve, sadece meyve değildir!

Değişik ürün olarak kullanılabilecek meyveler de var elbette. Zeytinden zeytinyağı üretmek gibi... Bir de marmelât ve reçelleri yapılabilen meyveler var. Ülkemizde her mevsim için üretilen ve saklamak için özel şartlara ihtiyaç duyulmayan meyvelere özellikle savaş ve ambargo dönemleri için öncelik vermek gerek. Dikilebildiği kadar meyve fidanı dikmeliyiz bu anlamda.

Özellikle can eriği, papaz eriği, kayısılar ve yenidünya gibi meyveler var ki, bu meyveler, yenilebilecek büyüklüğe eriştikten itibaren tamamen olgunlaşana kadar her dönem tüketilebilirler. Erik olarak her dönem yenilebilen ve Yozgat yöresinde yetişen camuş eriğinin ülkemizin her yöresinde yaygınlaştırılması gerekir. Bu şekilde her dönem yenilebilen başka meyvenin olup olmadığını bilemiyorum.

Burada kavuna da ayrı bir parantez açmak lâzım. Hemen hemen her bölgede belli büyüklüğe kadar büyüyebilmektedir. Her bölgede olgunlaşmayabilir, ancak kavunun da çağlası, salatalık gibi yenilip turşuluk yapılabilmektedir. Karpuz için bunu söyleyemeyiz, ancak karpuz da her yerde olgunlaşmasa da hayvan yemi olarak kullanılabilmektedir.

Türkiye’de böyle bir projeyle azamî 5 ilâ 10 yıl içinde her yöre, kendi kendine yetecek kadar meyveyi üretebilir bir duruma gelir. Ülkemizle ilgili hedefler tutturulduktan sonra ise çevre ülkeler ve ihtiyacı olan, açlık tehlikesi ile kıvranan ülkelere de yardım edilebilir, yol gösterilebilir. Her dönem için ülkenin gıda ihtiyacının büyük bir kısmı karşılanabilir. Bu durumun bir artısı da, insanlardan kalan meyvelerin hayvanlar tarafından tüketilmesi formülüdür. Böylece yabanî hayvanlar da gıdasız kalmazlar.

Meyve ağacı dikmek şart!

Meyve ağacı dikmekten bahsettiğim meclislerde, genellikle “Benim meyve dikecek yerim yok” şeklinde itirazlarla karşılaşıyorum. Bunu söylerken genellikle tapulu arazilerinden bahsediyorlar. İnsanlar komşularının bahçelerine, uzak-yakın akrabalarının bahçelerine, yol kenarlarına, ortak alanlara, açık arazilere, özellikle dere kenarlarına ve ormanlık alanlara meyve dikmeyi düşünseler, meyve dikecek uçsuz bucaksız arazileri olduğunu da tasavvur etmiş olurlar hâlbuki. Yeter ki meyve dikmek istensin, yer bulamamak imkânsız!

Burada İbrahim Tenekeci’nin de özellikle kulaklarını çınlatmak isterim. O da meyve dikecek yer bulamadığından şikâyetçi. Herhangi bir insanın bahçesine bir meyve ağacı diktiğinizi düşünün, o meyve ağacından meyve yiyen herkese onlarca yıl boyunsa meyve ikram etmiş ve o ağaç yaşadığı müddetçe sevabını kazanmış olursunuz. Alacağınız duâ da cabası... Misafirliğe giderken insanlara bir çikolata götürmek yerine bir iki meyve fidesi götürürseniz, yıllarca o insanın eli ve emeği ile insanlara meyve ikram etme imkânınız olur.

Son dönemde, özellikle uzak illerdeki akraba ve dostlarıma meyve fidanı göndermeye başladım. Bu şekilde o bölge insanlarına onlarca yıl boyunca meyve ikram etmiş olacağımı düşünüyorum. Bu, çok güzel bir duygu!  Bu durumun en güzel taraflarından biri de, meyve fidanları bir defa dikilmesine rağmen, uzun yıllar meyve vermeye devam ediyor olması. Tahıllar, baklagiller ve sebzelerde ise her yıl dikme zorunluluğu var.

Anlamakta zorlandığım bir diğer durumsa şu: Neden belediyeler at kestanesi dikerler de en azından olabilen yerlerde kestane ağacı dikmezler? Neden hep meyvesiz ağaçları tercih ederler de meyveli ağaçları tercih etmezler? Özellikle üniversitelerin çok geniş alanları varken, neden üniversite yönetimleri bu işe el atmazlar? Üniversiteler açılış ve mezuniyet törenlerine bir de meyveli ağaç dikme işini ilâve ederlerse, çok güzel bir başlangıç olacaktır bu.

Bir komşunuzla birer veya ikişer meyve fidanı almaya gittiğinizde, komşunuzun meyve fidanının parasını siz ödeyin ve o da sizin alacağınız meyve fidanının parasını ödesin. Yıllar boyu o aileye meyve ikram etmiş olun, o da sizin ailenize yıllar boyu meyve ikram etmiş olsun. Normal bir alışverişi hayra çevirin böylece. Bunun ülke genelinde yaygınlaştırıldığını düşünsenize, insanların birbirine karşı bakışı ne kadar da olumlu yönde değişir!