Gezi Parkı Olayları ile büyük gurur duymak!

Gezi Parkı Eylemleri'nin hedefinin aslında hangi siyâsî figür olduğu, sonraki 17-25 Aralık ve 15 Temmuz olaylarıyla birlikte düşününce daha net anlaşılabiliyor. Yani hedef, o zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır! Bu durumda Gezi’den gurur duymak ile 15 Temmuz darbe teşebbüsünü yapanlardan gurur duymak arasında bir fark kalmıyor.

KENDİMİ zorladım, "Empati yapıp farklı bir açıdan bakayım" dedim, kendimi diğer insanların yerine koydum filan… Ama olmadı.

Gezi Parkı Olayları'ndan olumlu bir şey çıkaramadım.

Gözümün önüne yakan ve yıkan bir gürûh, sökülen kaldırım taşları, barikatlar, Vandallıklar, eylemcilerin arasından cirit atan ajanlar, atılan sloganlar geldi.

Provokatif sosyal medya yalanları, bazı aktörlerin çağrıları filan unutulmadı. Bu olaylardan dolayı Türkiye ciddî ekonomik kayıplar yaşadı.

Olayları hatırlayabilmek adına o zaman verilen iki mesajı buradan tekrar verelim ki neyle büyük gurur duyulduğunu daha iyi anlayalım...

Levent Kırca: “Cumhuriyet için, Atatürk için Türk halkı ayaklanmış durumda. (…) İstanbul Türk halkı tarafından ele geçirilmiş durumda. İstanbul’da sadece Atatürkçüler ve Cumhuriyetçiler var. Şu anda Taksim Meydanı tamamen Cumhuriyetçilere açılmış, polis barikatları kaldırmış ve geri çekilmiş durumda. Kurtuluş Savaşı'nı başarıp düşmanı denize döken Mustafa Kemal'in askeri olan Türk halkı bu kadarla elbette ki yetinmeyecek, Türk halkı Türkiye'yi tekrar ele geçirecek…”.

Memet Ali Alabora: “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel.”

Gezi Parkı Eylemleri, ortaya çıkışı itibariyle hangi gerekçe ile başlamış olursa olsun, Türkiye’yi Suriye’de olduğu gibi bir kaos ve karmaşa ortamına sürüklemek niyetiyle meydana gelmiş, küresel aktörler tarafından desteklenmiş bir ayaklanma denemesidir.

Eylemler başladıktan sonra Atatürk posterleriyle Abdullah Öcalan posterleri yan yana gelmiş, daha önceden hazırlıklı oldukları belli olan uluslararası medya kuruluşları, gördüklerinden öte görmek istedikleri Türkiye manzarasını tüm dünyaya servis etmişlerdir.

İstenen sonuç alınamayınca 2013 senesinin sonuna doğru farklı kaos denemeleri yapılmış, arkasından 2016 yılında daha farklısına teşebbüs edilmiştir.

Şimdilerde kendilerini içinden geldikleri siyâsî gelenekten farklı bir yere konumlandırmak isteyen bazı aktörlerin güya günah çıkarırcasına “Gezi Parkı eylemleriyle büyük gurur duyuyorum” demeleri psikososyal yönden derinlikli bir tahlili hak ediyor.

***

İşin uzmanı olmadığımız için biz sadece tahminlerimizi söyleyeceğiz. Böyle bir söz söylemenin gerekçeleri şunlar olabilir:

1. Kendini ayırma: Milletin zihninde eski Cumhurbaşkanı için içinden çıkıp geldiği gelenek hâlâ belli. Refah Partisi geçmişi, AK Parti içinde Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı görevleri kendi siciline geçmiş vaziyette. Bunları inkâr etmek mümkün olmadığına göre, bir şekilde sıyrılmanın yollarının bulunması gerekiyor.

“Ben görevdeyken de öyle düşünüyordum” türünden lâflarla tutarlılık mesajı verilmeye çalışılsa da, "Artık benim o gelenekle bir bağlantım kalmadı, yeni bir karakter ile varım" demek için, geçmişin en kritik fay hatlarına dair bu tür değerlendirmeler yapılmış olabilir.

Kendini eskinin gölgesinden çıkarma, rüştünü ispat etme psikolojisi…

***

2. Yeni çevrelere yaranma: Cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan sonra kendisi üzerinden farklı çevreler çeşitli hesaplar yapmışlardı. En son seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olması için, geçmişinde kendilerine karşı mücadele verdiği çevreler onun ismi üzerinde anlaşmışlardı, neredeyse kabul edecekti. Şimdi o çevrelere sıcak mesajlar göndermek, aslında onlarla aynı düşüncede olduğunu göstermek için Gezi Parkı Eylemleri ile büyük gurur duyulmuş olabilir.

3. Nefret duygusunu dolaylı ifade etme: Gezi Parkı Eylemleri'nin hedefinin aslında hangi siyâsî figür olduğu, sonraki 17-25 Aralık ve 15 Temmuz olaylarıyla birlikte düşününce daha net anlaşılabiliyor.

Yani hedef, o zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır!

Bu durumda Gezi’den gurur duymak ile 15 Temmuz darbe teşebbüsünü yapanlardan gurur duymak arasında bir fark kalmıyor.

Bu kritik olaylardaki duruşları salt siyâsî değil, tamamen sevgi ve nefret gibi duygusal gerekçeler belirliyor. Fanatik bir taraftar isek, hakemin çaldığı düdük tuttuğumuz takımın aleyhine ise onaylamayız, rakip takımın aleyhine ise hoşumuza gider. Hâl böyle olunca, fanatikler siyâsî figüre karşı sevginin veya nefretin ifadesini bu olaylarla ilgili duruşlarıyla ortaya koymaktadır.

Eski Cumhurbaşkanı da Gezi Parkı eylemleriyle ilgili böyle bir duruş ortaya koyarak kendi duygu durumunu ifade etmiş olabilir.

Hangi gerekçe ile olursa olsun, eski Cumhurbaşkanı’nın Gezi Parkı Eylemleri ile ilgili büyük gurur duyması, kendini itibarsızlaştıracak bir söylem olmuştur.

Bir siyâsî menfaat güdülmüş olsa bile bu açıdan da yanlış bir stratejidir yaptığı... Ama illâ ki bazı çevrelerden şakşak almak istiyorsanız, buna benzer bir strateji daha söyleyeyim:  “15 Temmuz, kontrollü bir darbedir” deyin.

Hattâ, “Fetullah Gülen masum bir din adamıdır, darbeyle ne ilişkisi olabilir?” filan derseniz ciddî yansımaları olur!

Ama şunu unutmayın: Geziciler için sadece hedefe ulaşmak üzere bir araç olabilirsiniz ama hiçbir zaman onların amacı olamazsınız!

Ne kadar yok sayarsanız sayın, ne kadar kendinizi farklılaştırırsanız farklılaştırın, geçmişiniz onlar için bir amaç olmanıza müsaade etmez. Şarkılarda söylendiği gibi, “Bir mâzi var, onu nasıl silelim!”...

***

Konjonktür bizi oradan oraya savurmamalı, eğer geçmişten kendimizi ayıracaksak daha sahici bir muhasebe yapılmalıdır.

Yeni siyâsî oluşum peşinde koşanların geçmişleriyle nasıl hesaplaştıkları, geleceklerini belirleyecektir. Bu tür kolay stratejiler size itibar sağlamaktan öte, siyaset sahnesinden daha hızlı silinmenize sebep olacaktır.