Geride kalan karanlık günler

“Kâmil, oğlum, eğer yurtdışında Çin korkusundan tamamen kurtulup özgürce yaşamak istiyorsan, şu cebinde taşıdığın Çin’in cininden kurtulman lâzım. O cin, işte bu Çin pasaportudur! Ne zaman herhangi bir ülkenin vatandaşlığına geçersen, o ülkenin pasaportunu taşıdığın gün, özgürlüğünün tadına işte o zaman varırsın! İşte o zaman özgürlüğün ne anlama geldiğini gerçekten anlarsın!”

ÇİN’in onlarca senedir devam eden pasaport zulmünü bizzat yaşadığım anılarımdan yola çıkarak sizinle paylaşmak istiyorum…

Çin elçilikleri, Uygurların süresi dolan pasaportlarını temdit etmeyerek yahut değiştirmeyerek, sürekli geri dönmeye zorlamaktadır. Dünya çapında uygulamaya koyduğu bu politikayla Çin zulmü altında kaldığı için yurtdışında olmak zorundaki insanlar, mecburen ya uzatılmış pasaportlar ya da sahte (fake) pasaportlarla hayatları pahasına muhaceret hayatını değişik ülkelerde sürdürmeye çalışıyorlar. Bu zulmü yıllarca biz de yaşadık.

Bu baskıyı her an hissettiğimiz karanlık yıllarda, gerçek bir pasaport sahibi olabilmeyi hayâl bile edemez bir durumdaydık. Önümüz de, ardımız da karanlıktı. Ne zaman, hangi sınırda yakalanacağımız belli değildi. Yine de yürümek ve bu haksızlıkları haykırmak için yaşamak zorundaydık. Hattâ üçüncü ülkelerde fake pasaport yüzünden yakalanıp aylarca hapis yattığımız, bizi vatandaşlığına kabul edebilecek ve insanca yaşam ve özgürce haykırma fırsatı sunabilecek bir ülkeye hasret kaldığımız günler hep aklımızda! Asla unutacak değiliz!

İnsanlar, Uygurların Çin’den kaçtıktan sonra kurtulduklarını zannediyorlar. Ancak yurtdışına çıktıktan sonra da Çin’in onları kendisine mecbur bırakmak için neler yaptığını hayâl bile edemezler. Bazılarının, “Çin daha önce Uygurlara zulüm yapmıyormuş da daha yeni başlamış galiba?” şeklindeki soruları gerçekten canımı yakıyor. Temel insan hakkı olan bir pasaport konusunda Uygurların onlarca senedir çektiği Çin işkencesini anlatsam, sayfalar dolar. Bu pasaport zulmünü detaylı şekilde öğrenmek için Haber Ajanda dergimizin 108’inci sayısında yayınlanan makalemizi okumanızı öneriyorum.

(http://cdn.haberajanda.com.tr/contents/files/dergiler/sayi108/index.html#106/z)

1949’da Doğu Türkistan “faşist kızıl” Çin’in işgaline uğradıktan sonra, yurdumuzdan hicret ederek Suudi Arabistan’a yerleşmiş olan rahmetli amcam Muhammad Rahim Hasan Kaşgarlı, bana hep şöyle nasihat ederdi: “Kâmil, oğlum, eğer yurtdışında Çin korkusundan tamamen kurtulup özgürce yaşamak istiyorsan, şu cebinde taşıdığın Çin’in cininden kurtulman lâzım. O cin, işte bu Çin pasaportudur! Ne zaman herhangi bir ülkenin vatandaşlığına geçersen, o ülkenin pasaportunu taşıdığın gün, özgürlüğünün tadına işte o zaman varırsın! İşte o zaman özgürlüğün ne anlama geldiğini gerçekten anlarsın!”

O günlerde, “Ah şu ikinci vatan Türkiye’ye bir ayak basmak nasip olursa, vatandaşlık vermese bile, hattâ günümüzü bir ekmekle geçirmek zorunda kalsak bile yeğdir” diye dilekler tutan bendeniz, Allah’ın inâyeti ile Türkiye’ye sağ salim gelmeyi başararak, kısa sürede hayâlini bile kuramadığımız Türk vatandaşlığına sahip olmakla birlikte, 2008’den bu yana özel ve gözde bir devlet kurumunda çalışmaya başlamıştım.

Yeni yılın girmesi ve kadro derecemin 3’e yükselmesi ile birlikte ailece yeşil pasaport hakkına sahip olmamız, gözlerimizi mutluluk yaşlarına boğdu. Bu paha biçilmez nimet sebebiyle hamdımızı bildiriyor bile, tüm düşüncelerimizi ifade etmek gerçekten oldukça zor!

Bugünleri gösteren Allah’a ve bize sıcak kardeş kucağını açan, ekmeğini ve bütün devlet imkânlarını bizimle paylaşan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, Hükûmet yetkililerine ne kadar teşekkür etsek azdır! Sözlerimiz de kifayetsiz kalmaktadır.

Allah ülkemizi korusun, başımızdan eksik etmesin, ecdâdımızın yedi deniz ve altı kıtada dalgalandırdığı İlây-ı Kelîmetullah sancağını yeniden kaldırarak Türk-İslâm dünyasını eski şan ve şevketine kovuşturmayı nasip etsin ve Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’ımızın özgürlüğüne vesile kılsın!

Türkiye’de yaşamakta olan Doğu Türkistanlı muhacir kardeşlerimizin de en kısa sürede topluca istisnaî vatandaşlık haklarına sahip olmalarını da ayrıca dilerim. Ve Allah’tan, bana bu büyük nimetin hakkını lâyıkıyla edâ ettirmesini niyaz ederim.