Generallerden Hükûmet’e Cumhurbaşkanlığı Seçimi baskısı

TRT ve parlamento âdeta kuşatma altına alındı. TRT’de emirle Gürler lehine programlar yaptırılıyor, parlamenterlerden de Gürler’i destekleyeceklerine dair imza toplanıyordu. Gazetelerde, “Gürler ve eşi, evliliklerinin 40’ıncı yıldönümünü Çankaya’da kutlayacak” haberleri çıkıyordu. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, Gürler’in adaylığı konusundaki tartışmaların yoğunlaşması ve tepkilerin artması üzerine 10 Mart’ta bir bildiri yayınlayarak, Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni etkileyecek her türlü beyanat, davranış, yazı, haber ve emsali hareketi yasaklamıştı.

10 NİSAN 1972’de Erim Kabînesi’nin istifası üzerine Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, hükûmeti kurma görevini 29 Nisan 1972’de Kontenjan Senatörü Suat Hayri Ürgüplü’ye verdi. Ürgüplü, kabînesini 13 Mayıs’ta açıkladı. Ancak Sunay, 12 Mart Muhtırası’nda ileri sürülen görüşlerle bağdaşır nitelikte görmediğini belirterek hükûmete onay vermedi. Sunay, görevi daha sonra Ferit Melen’e verdi.

23 Ocak 1973, 12 Mart döneminin ikinci Başbakanı Ferit Melen’in AP lideri Süleyman Demirel’e, “Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’in Cumhurbaşkanı yapılmasını” ordunun bir isteği olarak ilettiği gündü. Başbakan Melen, 23 Ocak’ta kabul ettiği Demirel’e, askerlerin Sunay’a ait “Gürler orduyu toparlasın, üç yıl sonra da cumhurbaşkanı olsun” teklifini iletti. Parlamentoda 312 sandalyesi bulunan AP’nin lideri Demirel, 12 Mart’ta kendisinden yana tavır koymayan Sunay’ın süresinin uzatılmasına kesinlikle karşı çıktı. Demirel, “O zaman Gürler olsun” teklifini de geri çevirdi.

Bunun üzerine Genelkurmay Genel Sekreterliği, 21 Şubat’ta bir bildiri yayınlayarak Demirel’i doğrudan hedef alan, “Silahlı Kuvvetler ve 12 Mart Muhtırası’nı küçük düşürecek sataşma ve beyana son verilmelidir” açıklamasını yaptı.

Ancak askerler, “Madem Sunay olmuyor, Gürler olsun” teklifinin peşini bırakacak gibi görünmüyorlardı. Bülent Ecevit, ordunun siyaset dışında kalmasını ilke edinmiş olsa da komutanların gayr-i resmî görüşme taleplerini geri çeviremedi. Gürler başkanlığındaki komutanlarla 14 Şubat gecesi Hava Kuvvetleri Komutanı Batur’un evinde bir araya geldi.

Parlamentoda tepkiler arttıkça askerler de giderek sertleşti. Önce DP’li Hasan Korkmazcan “Böyle giderse sizi toplarız” diye tehdit edildi, sonra da bizzat telefon eden bir paşa, Bülent Ecevit’e, “Gürler’i desteklemezseniz, ölüme râzı olmanız gerekir” demek cüretini kendisinde gördü (Birler, 2010:489).

Dönemin bakanlarından Orhan Oğuz, o günleri şöyle anlatır: “O sırada Orgeneral Faruk Gürler, Genelkurmay Başkanı’ydı.12 Mart’ın etkisi henüz kaybolmamıştı. Askerler tabiatıyla Gürler’in cumhurbaşkanı olması istiyorlardı. Bilhassa Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur’un bunda çok ısrarlı olduğu söyleniyordu. Onun hesabı başkaydı. Faruk Gürler’le oturup anlaşmışlar. Gürler cumhurbaşkanı olunca, Batur da Genelkurmay Başkanı olacak. Böylece Türk Genelkurmay’ında gelenek ve teamülün dışında ilk defa bir havacı, Genelkurmay Başkanlığına getirilecekti. Plân buydu (Oğuz, 2004:269).

Demirel bu teklife de karşı çıktı. 12 Mart’ta kendisini deviren ekibin içinde olan Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler’den intikam almak için eline bulunmaz bir fırsat geçmişti. Ferit Melen bunun üzerine, “Öyleyse Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın süresini uzatmanızı öneriyorlar” şeklinde ikinci bir tehdit iletti. Demirel bu teklife de karşı çıktı. 12 Mart günü bir türlü ulaşamadığı, daha sonra da “Beni de aştılar” şeklinde mazeret uyduran Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’dan intikam almak için eline bulunmaz bir fırsat geçmişti.

Bütün tekliflerinin reddedildiğini gören Ferit Melen, çâresiz olarak, “Ben hükûmet başkanı olarak bana ulaştırılan görüşleri size naklediyorum” (Kemal, 1974:94) demekle yetindi. Yapacağı başka şey yoktu. Demirel, çok büyük bir ustalıkla muhatabına şahsî duygularını söylemiyor, demokrasiden, millî iradeden bahsediyordu. Cumhurbaşkanlığı adaylığını kesin olarak kafasına koymuş Faruk Gürler ise, Başbakan Melen’e Demirel’in verdiği bu cevaplara rağmen adaylıktan vazgeçeceğe benzemiyordu.

Ordu içi hizipler

Türkiye, 1973 yılı Şubat ayından itibaren tekrar gergin günlere merhaba demişti. Başbakan Ferit Melen’den sonra Demirel’e başka aracılar da geldi. Hepsi Demirel’den red cevabı alarak geri döndüler. Demirel, ordu üst kademesinin Faruk Gürler konusunda tam bir fikir birliği içinde olmadığını biliyordu. Yalçın ve Yurdakul’a göre, MİT de ikiye bölünmüştü; Müsteşar Nurettin Ersin, Gürler’in adaylığı kabul edilmezse ordunun darbe yapacağı haberlerini yayarken; bir başka grup, Kara Kuvvetleri Komutanı Semih Sancar’ın, Faruk Gürler’in adaylığına karşı olduğunu fısıldıyordu” (Yalçın ve Yurdakul, 2000:243).

Çünkü Gürler’in Genelkurmay Başkanlığı’na getirilişi, bir ordu içi hesaplaşmayla ancak gerçekleşmişti. “Kimi çevreler Semih Sancar’ı, kimi Faik Türün’ü Genelkurmay Başkanı olarak görmek istiyordu. Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, mevcût Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ı Ankara semâlarında jet uçurarak zorla emekliye ayırtmış, onun yerine Faruk Gürler’i getirtmişti. Batur, bilâhare kendisinin Genelkurmay Başkanı olmasını hesaplıyordu” (Birand, 1999:17).

Devletin jetlerini şahsî iktidar kavgasında kullanan Muhsin Batur, zamanında Faruk Gürler’in Genelkurmay Başkanı olmasını sağlamış, şimdi de Cumhurbaşkanı olması için çalışıyordu. Batur şimdi Faruk Gürler’den, Amerika’daki gibi havacıların da Genelkurmay Başkanı olmasının önünün açılmasını istiyordu; ne var ki, Gürler bu işe karşı çıkmıştı” (Yalçın ve Yurdakul, 2000:243).

Saadettin Bilgiç’in naklettiği bigiye göre, “Gürler bunu pahalıya ödedi. Hayatının en önemli ve stratejik desteğini kaybetmişti. Genelkurmay Başkanı olamayan Muhsin Batur artık Gürler’i desteklemiyor, etrafa bazı aleyhte söylentiler yayıyordu” (Bilgiç, 1998:159). Mehmet Turgut’a göre, “Demirel bu söylentileri ve Gürler’in desteksiz kalmasını çok iyi bir fırsat bilerek durumu lehine çevirmeyi başarmıştı” (Turgut, 1993:299).

Bütün bunlara rağmen Faruk Gürler yılmıyor, her kesimden insanı kullanarak lobi yapmaya devam ediyordu. Bunlardan biri de AP’li Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’e gönderdiği Cihat Alpan Paşa idi. Cihat Alpan, bir gün Çağlayangil’i Meclis’te yemeğe davet ederek Faruk Gürler için Çağlayangil’den yardım istemişti.Gerekçesi de şuydu: “Cevdet Sunay’ı siz Cumhurbaşkanı yaptınız. Faruk Gürler’i niçin yapmıyorsunuz?” diye sordu (Çağlayangil,1990:184).

Çağlayangil, Cihat Alpan’ın bu teklifine sıcak bakmadıklarını açıkladı. Çünkü hava değişmişti. Demirel, “Biz böyle bir vebâlin altına giremeyiz. Cumhurbaşkanı seçimi parlamentonun hür iradesi ile yapılacaktır” (Arcayürek,1999:33) diye tutturuyordu.

Tam bir taktikler savaşı devam ediyordu. “TRT’nin başındaki Musa Öğün Paşa da Faruk Gürler lehinde propaganda yapıyor, onun aleyhine sayılabilecek haberlere ise açıkça ambargo uyguluyordu” (Mangırcı, 1999:101).

6 Şubat 1973’te paşalar yeni bir girişim yaptılar. Bilâhare ise liderlerle görüşme turları başladı. İlk görüşme, Muhsin Batur’un evinde Ecevit ile gerçekleştirildi ve ondan ‘anlayış’ istendi.

Bilâhare DP ve CGP Genel Başkanlarıyla görüşen generaller, Demirel’den randevu talep ettiler. Demirel sürpriz bir şekilde generallerle görüşmeyi reddetti. Bunun üzerine garip gelişmeler oldu. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’ndan bir general, görüşmek üzere Demirel’in evine geldi. Demirel, bu generalle de görüşmedi. Generaller, “Sıkıyönetim Komutanlığı’nın askerleri Demirel’in evinin önündeki koruma polislerini derdest ederek götürdüler” (Kemal, 1974:82).

Ankara’da zorbalık başlamıştı ve bunun önünü almak zordu. Bunun üzerine Cevdet Sunay devreye girip Süleyman Demirel ile görüştü. “Komutanlarla görüşmemişsiniz. Ordunun yıpratılmaması iyi olur” telkininde bulundu. Ancak Demirel’in, 12 Mart gününden beri Cevdet Sunay’a söyleyecekleri vardı. Demirel, Sunay’a, “Bunu yapma, Bu yanlıştır. Ordunun siyasete bulaşması yanlıştır” (Birand, 1999:21) çıkışını yaptı.

Demirel direnmekte olsa da tehditler devam etmekteydi. “General ve albay rütbesindeki şahıslar, Demirel, Nahit Menteşe gibi AP’lileri evlerinden arayarak açıkça tehdit etmekteydiler” (Birand, 1999:23).

Öte yandan benzeri baskılar CHP Genel başkanı Bülent Ecevit’e de gelmeye başlamıştı. İlk başlarda Faruk Gürler’in Cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı çıkmayan, ancak daha sonra fikir değiştiren Ecevit, hem askerlerin, hem de bazı partililerin hedefi olmuştu.

Açık propaganda

Mart ayına girildiğinde, artık geri sayım başlamıştır. Cumhurbaşkanı Sunay, 2 Mart’ta, Gürler’in seçilebileceği izlenimi edindiğini, onu kontenjan senatörü olarak atayacağını açıkladı.

Yapılan kulis çalışmalarının ardından, 1972’de Genelkurmay Başkanı olan Faruk Gürler, 1973’te Cumhurbaşkanı olmak için görevinden istifa etti. Her şey ayarlanmış, Gürler’in seçilebilmesi için senatodan bir kişi istifa etmiş, kendisi onun yerine seçilmiş ve adaylığını ilân etmişti. Karşısında da Adalet Partisi’nin adayı, uzun yıllar Senato Başkanlığı yapan, Hava Kuvvetleri eski Komutanı Tekin Arıburun vardı.

Gürler, 5 Mart’ta emekliliğini isteyerek üniformasını çıkardı. Yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Semih Sancar getirildi. Bir gün sonra da Millî Savunma Bakanı Mehmet İzmen, kontenjan senatörlüğünden istifa ettirildi. Ondan boşalan yere Gürler, senatör olarak atandı.

TRT ve parlamento âdeta kuşatma altına alındı. TRT’de emirle Gürler lehine programlar yaptırılıyor, parlamenterlerden de Gürler’i destekleyeceklerine dair imza toplanıyordu. Gazetelerde, “Gürler ve eşi, evliliklerinin 40’ıncı yıldönümünü Çankaya’da kutlayacak” haberleri çıkıyordu. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, Gürler’in adaylığı konusundaki tartışmaların yoğunlaşması ve tepkilerin artması üzerine 10 Mart’ta bir bildiri yayınlayarak, Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni etkileyecek her türlü beyanat, davranış, yazı, haber ve emsali hareketi yasaklamıştı (Birler, 2010:489).

Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler başta olmak üzere bütün Genelkurmay Karargâhı, sanki bir siyâsî partinin genel merkezi gibi, işi gücü bırakmış Cumhurbaşkanlığı Seçimi için politika ve kulis yapıyordu. Kara Kuvvetleri Komutanlarından Orgeneral Kemal Yamak, hâtıralarında bu olayı şöyle anlatır:

Gürler’in Cumhurbaşkanı adayı olmak için ayrılışından bir ay kadar önce, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Turgut Sunalp bana, ‘Bu konuda sen neler duyuyorsun? Neler biliyorsun?’ demişlerdi. Bunun üzerine Meclis’in içinden ve dışından aldığımız bilgileri Sayın İkinci Başkan’a arz etmiştim. Bunları arzımdan sonra Sayın İkinci Başkan, ‘Bu bilgiler bizdekilere uymuyor, bunları Sayın Komutan’a bizzat sen arz et’ emrini vermişlerdi.

Sayın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Faruk Gürler’e çıktım. Aldığım emri ve ulaştığım sonuçları arz etmeye geldiğimi söyledim. ‘Sayın komutanın alacağı oy sayısı yüzde 20’yi geçmez, yüzde 80’i desteklemez’ kanaati yaygındır dediğimde, ‘Bu oranı ters ifade etmiş veya siz yanlış anlamış olmayasınız? Bize gelen bilgiler, ret oranının yüzde 20’yi geçmeyeceği şeklindedir’ dediler. ‘Hayır, ifade bu şekildedir’ cevabını vermiş ve yukarıda belirtilen diğer tespitleri kendilerine arz etmiştim.” (Yamak, 2006:283)

Bu atmosfer içinde senatör olarak parlamentoya girme formalitesini yerine getirmek üzere Faruk Gürler, Meclis’e gelir ve yemin eder. Ecevit aynı gün Gürler’in adaylığının demokratik olmadığını açıklar. Ancak bu açıklamasına Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından yayın yasağı konulmuştu” (Kemal, 1974:165).

İktidar mücadelesinin iki tarafı da hiçbir ayrıntıyı ihmâl etmemek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. CHP de bu konuda ikiye bölünmüştü. “CHP içindeki İnönücüler ve 12 Mart’a destek verenler, Gürler’i destekliyorlardı” (Mangırcı, 1999:99). Generaller, siviller üzerinde her türlü baskıyı kurmuşlardı. Milletvekili ve senatörlerin özel hayatları ve ekonomik durumları irdeleniyor, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde askere destek vermesi için tehdit unsuru olarak kullanılıyordu” (Dursun, 2000:160).

Bunun üzerine “Ali Armağan” isimli bir general, Ecevit’i arayarak, “Gürler’e oy verilmezse Meclis’in kapatılacağını ve idareye el konulacağı” tehdidini savurmuştu (Kırıkoğlu, 1997:219). Meclis kulisleri ışıldaklar altında, tanklar dışarıda, üniformalılar içerideydi” (Birand, 1999:24).

İşte bu baskı ortamının zirveye vardığı günlerin sonunda, 13 Mart 1973 tarihi geldi çattı. Orgeneral Faruk Gürler, “Cumhurbaşkanı olmaya geldim. Beni seçmeye mecbursunuz” (Çağlayangil, 1990:233) havası içerisinde Meclis’e gelmişti. O gün hem Türkiye, hem de Parlamento için tarihî bir gündü. “TBMM’ye Faruk Gürler’in yeğeni dışında hiçbir sivil alınmamış” (Mangırcı,1999:103), dinleyici localarını başta Genelkurmay Başkanı Semih Sancar olmak üzere yüksek rütbeli subaylar doldurmuşlardı. Meclis’te arkasını dönüp bakanlar, parlamentonun ordu tarafından işgal edildiğini sanabilirlerdi” (Yalçın ve Yurdakul, 2000:240).

Meclis’te o gün sadece Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur yoktu. Batur, Gürler’e kırıldığı için desteğini çekmişti. Gözlerim hemen Batur’u aradı. Komuta kademesinden bir tek Muhsin Batur Paşa yoktu Meclis’te. CHP Meclis Grup Genel Kurulu olarak işte bu koşullar altında toplandık. ‘Gürler’i desteklersek orduyla CHP arasındaki buzlar erir’ diyen CHP’li Kırıkoğlu ve 42 kişiden oluşan ekibi Gürsel’e destek verdiler” (Birler, 2010:491).

İçerisi böyleyken dışarısı daha farklı değildi. “Saat 10:00’dan itibaren Meclis’in etrafı askerî birliklerce sarılmıştı. Ankara’ya doğru tankların hareket ettiği, Kara Harp Okulu öğrencilerinin silah kuşandığı söylentileri milletvekillerine ulaşıyordu” (Birand, 1999:25). Gürlerciler bir yandan, “AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’e son baskı ve tehditlerini yapıyorlar; generaller, Etimesgut’tan kıtaların hareket ettiğini Demirel’e ulaştırıyorlardı” (Birand, 1999:26).

Bazı subaylar baskı için milletvekili kulislerine kadar inmişler, hattâ yumruklaşmalar olmuştu” (Dursun, 2000:161). Kulisteki bazı generaller de kendilerine hedef olarak Bülent Ecevit’i seçmişlerdi. Generaller Ecevit’e ağır tehdit ve baskı yapıyorlardı” (Kırıkoğlu, 1997:287).

Dönemin önemli şâhitlerinden Demokratik Parti Milletvekili Hasan Korkmazcan’ın naklettiğine göre, “Genelkurmay İkinci Başkanı General Turgut Sunalp, siyasileri toparlayıp götürmekle tehdit ediyordu” (analitikbakış, 2009).

Dönemin bakanlarından Orhan Oğuz, bu tarihî ânı şöyle anlatıyor:

“Ben o sabah evden erken çıktım. Bütün söylentiler ve bazı işaretler Gürler Paşa’nın seçilme ihtimâli bulunduğunu gösteriyordu. Meclis’e gelince baktım, etraf asker ve polislerle çevrilmiş. Olağanüstü güvenlik önlemleri alınmış. Hemen içeri girdim. Ne olur, ne olmaz… Bir şeyler olacaksa hem Meclis içinde olurum, olayları buradan takip ederim, hem de kargaşa vesaire çıkarsa bu yüce çatının koruması altında bulunurum diye düşündüm. Çünkü garip ve tehlikeli söylentiler vardı. ‘Zırhlı birlikler Ankara’ya doğru harekete geçti’ deniyordu. Hattâ bununla da kalınmıyor, güya askerlerin, ‘Eğer Faruk Gürler seçilmezse, bu defa milletvekillerini toplayıp bir yere götürmeyeceğiz, hepsini evlerinin önüne çıkarıp orada kurşuna dizeceğiz’ dedikleri söylentileri yayılıyordu.” (Oğuz, 2004:270)

Ve seçim gerçekleşince…

Nihâyet tarihî oylamaya geçildi. İlk tur bitti. Sandıklar açıldı. Askerin tüm baskısına rağmen AP’li Tekin Arıburun 282, Faruk Gürler 178, DP’li Ferruh Bozbeyli ise 45 oy almıştı. Sandık sonuçlarının açıklanmasından sonra başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere generaller, Meclis’ten birer birer ayrılmaya başladılar. Milletvekilleri mesajı almışlardı. Gürler seçilmediğinde jetler uçmayacaktı. İkinci turda milletvekillerini rahatlatan bir başka söylenti yayıldı. Faik Türün Paşa, “Ordu, Gürler cumhurbaşkanı olamadı diye darbe yapmaz” (Kemal, 1974:91) diyordu.

O gün yapılan üç oylamada da oranlar değişmeyince, Meclis’e, “Ben aday oldum, beni seçmek zorundasınız” havasında gelen General Gürler, adaylıktan çekilme kararını açıklayıvermişti. Hâlbuki iki ay kadar önce İhsan Sabri Çağlayangil’e, “Boşuna direniyorsunuz. Yüz otuzdan fazla AP’liden imzalı taahhüt aldık. Faruk Gürler mutlaka seçilecek” (Çağlayangil, 1990:188) diyenler vardı.

Demirel ve Ecevit, zaten iktidarda olan bir ordunun yönetime müdahale edemeyeceklerini hesaplamışlar, bu hesaplarında da yanılmamışlardı. Çeşitli şâhitler, Genelkurmay eski Başkanı Faruk Gürler’in o günkü hâlini çarpıcı ifadelerle anlatırlar.

Birand, Gürler’in yüzünün morarmadan beyazlığa doğru nasıl kaydığını şöyle anlatır: Meclis Başkanı birinci tur oylamanın sonucunu açıklayınca, Gürler olduğu yerde dondu. Hiç renk vermedi. Yüzü bembeyaz oldu.” (Birand, 1999:27)

Orhan Oğuz, o günü şöyle anlatır: “İkinci oylamaya geçildiği zaman, Faruk Gürler’in en arka sıralardan gelip tek başına oyunu kullandığını gayet iyi hatırlıyorum. Fevkalâde yıkılmış bir hâli vardı. Hatırladığım bir başka şey, ertesi günkü gazetelerde çıkan ve onu Meclis’in arka sıralarında, büyük bir boşluğun ortasında tek başına otururken gösteren bir fotoğraftı. Genelkurmay Başkanlığı ve Başkomutanlıktan inip arka sıralarda tek başına kalmak… Bu manzara insanda yalnızlık, hakikaten trajik bir terk edilmişlik hissi yaratıyordu. İkinci oylamanın sonucu daha da düşük çıktı. Faruk Gürler, cumhurbaşkanı olamadı.” (Oğuz, 2004:270)

Gazeteci Cüneyt Arcayürek ise, “Çankaya’ya Giden Yol” isimli eserinde dördüncü turdan sonraki Gürler’in hâlini şöyle betimler:

Parlamenterler yavaş yavaş Genel Kurul salonundan ayrılırken, Gürler’in bir eli oturduğu sıranın kapağı üzerinde, tek başına öyle kalmıştı. Çevresinde kimse yoktu. Yalnızdı artık. Bir büyük oyun sona ermişti. Verilen sözlere karşın, Gürler en çok 200 oy alabilmişti. Foto muhabirlerinin çakan flaşlarına, durgun ve sonucun verdiği şaşkınlıktan kurtulamamış gözlerle bakıyordu. O şişman gövdesi âdeta erimiş, giysilerinin içinde küçülmüş, yitmiş gibiydi. Uzun süredir Gürler’i izliyordum basın locasından. Gürler kalktı, ağır ağır yürümeye başladı. Artık sade bir senatördü. Emekli bir Orgeneral, bir Senatör! Koridora çıkarken mırıldandı: ‘Bana söz verenlere bakınız…’” (Mangırcı, 1999:103)

CHP’li Orhan Birgit de Gürler’in son günlerini şöyle anlatır:

Gürler benim komşum oldu. Benim Ankara’da oturduğum Mesnevî Sokak’ta, tam karşımdaki evi tuttu. Orada ben onun ıstırabını ve nasıl kanser olduğunu gördüm. Gürler’i orada dört yıldızlı, beş yıldızlı arabalar ziyaret ediyordu önceleri. Koruma tedbirleri yürütülüyordu. Ondan sonra olaylar öbür türlü dönünce ziyaretler yavaş yavaş azalmaya başladı. O koruma tedbirleri, istihbarat tedbirlerine dönüştü. Kim giriyor, kim çıkıyor diye… Ve tül perde gerisinden eşimle beraber, Gürler’in hüzünlü bakışlarını biz odamızdan görürdük. Adamın nasıl eriyip gittiğini gördük.” (Kırıkoğlu, 1997:222)

Gürler Paşa için ölüm döşeğinde iken bir başka macera başladı. “Sıkıyönetim savcıları, ‘Bomba Dâvâsı’ adını verdikleri bu dâvâda, Gürler’i cunta başı olarak suçluyor; Muhsin Batur ve Kemal Kayacan ise cunta üyesi olarak görülüyordu” (Turhan, 1986:53).

General Gürler, üstüste gelen bu olayların şokunu artık üzerinden atamadı. Yatağa düştü. Kısa süre sonra da kanserden öldü. Böylece AP’li milletvekilleri, 12 Mart muhtıracılarından iki yıl sonra intikamlarını almışlardı.

 

Kaynaklar

analitikbakış,2009

Arcayürek Cüneyt, (1999), Demokrasi Dönemecinde 3 Adam, Ankara: Bilgi Yay.

Birand M. Ali, (1999), Demirkırat, İstanbul: Doğan Kitap

Birler İ. Hakkı, Hristidis Şengül Kılıç, Ergüz Ersel, (2010) CHP’li Yıllar, Ankara: İş Bankası Yay.

Çağlayangil İhsan Sabri, (1990), Anılarım, İstanbul: Güneş Yay.

Dursun Davut, (2000), Ertesi Gün, İstanbul: İşaret Yay.

Kemal Mehmet, (1974), Öfkeli Generaller, İstanbul: Soyut Yay.

Kırıkoğlu Kamil, (1997), Anılar, İstanbul: Elya Yay.

Mangırcı Faruk, (1999), Çankaya Savaşları, Ankara: ?

Oğuz Orhan, (2004), Cumhuriyete Yaşıt Bir Hayat, İstanbul: Doğan Kitap

Turgut Mehmet, (1993), Siyasetten Kesitler, İstanbul: Boğaziçi Yay.

Yamak Kemal, (2006), Gölgede Kalan İzler, İstanbul: Doğan Kitap

Yalçın Soner - Doğan Yurdakul, (2000), Bay Pipo, İstanbul: Doğan Kitap