Genelleme

Biz yine de seçici olmak, süpürücü olmamak durumundayız. Balarısı rolünü iyi oynamak ve arıya vahyedilen mesajı doğru kavramak zorundayız. Amaç ve anlam yasası çerçevesinde varlığın cevherine, eşyanın tabiatına, olayların künhüne vâkıf olmayı becermek ve başarmak bizim aslî vazifelerimiz arasındadır.

ÇOK genel geçer bir deyim vardır: “Genelleme”. Buradan mülhem, “Genelleme yapma!” denilir. Eskiden “umûma şâmil” veya “umûmiyetle” denilen güzel deyimlerimiz vardı. Eskiler bilir…

Bazı konular ve hususlar vardır ki, gerçekten genelleme yapılamaz. Bunlar istisnâî hâller, nev’î şahsına münhasır konular, insanların yaratılış kodlarındaki bireysel farklılıklar hep bu cümledendir.

Ancak, yine bazı konular, bazı durumlar ve bazı hususlar vardır ki, pekâlâ buralarda genellemeler yapılabilir.

Öncelikli olarak bilimler açısından meseleyi değerlendirecek olursak; deney ve gözlem yoluyla elde edilen bulguların bilimsel kriterlere uygun olarak test edilmesi ve doğruluğu kanıtlanarak sâbite hâline gelmesi, gelmiş olanların da genelleme yapılması, takdir edilir ki son derece tabiî ve normal bir durumdur.

Meselâ 2 kere 2’nin 4 etmesi, Pi sayısı (3,14…), altın oran (Fi) sayısı (1,618…), Yer Çekimi Kanunu, suyun laboratuvar ortamında 100 santigrat derecede kaynaması ve 0 derecede donması, Enerjinin Sakınımı Kanunu vesaire hep bu minvâl üzeredir.

Dünyada bunlarla ilgili genellemelerin yapılması normaldir. Çünkü benzer ortamlarda ve aynı şartlarda aynı sonuçlar alınabiliyor. Dolayısıyla matematik ve fen bilimleri açısından burada (genelleme nokta-i nazarından) bir sorun görünmüyor. Bu mânâda fen bilimleri beynelmilel bir karakter arz ediyor.

Sosyal bilimlere gelince, evet, özü ve yapısı itibariyle sosyal bilimler görecelidir. Çünkü sosyal konuları laboratuvara sokup da fen bilimlerinde olduğu gibi deney yapamazsınız. Ama bu konular üzerinde farklı şekillerde deney (deneme, sınama), gözlem ve atölye çalışmaları yapılabilir.

Ayrıca sosyal bilimler alanında çalışma yapanlar, bunları “I think so…” veya “in my opinion…” düzleminde yapmaktadırlar. Kaldı ki, sosyal olaylar bir kez olur, biter. Bütün boyut ve buutlarıyla aynı sosyal olayı bir kez daha tekerrür ettirmek ve neticede aynı sonuçları almak mümkün değildir. Sadece benzerleri vukû bulabilir ve zâten biz buna teorik olarak “olgu” diyoruz. Olay özel, olgu geneldir. Meselâ Neron (Nero) Roma’yı bir kez yakmış ve bitmiştir. İkinci kez yaksa, sonuçları aynı olmaz.

Dolayısıyla her ne kadar sosyolojide “determinizm” prensibi varsa da, sosyal olaylarda her zaman aynı sebepler aynı sonuçları doğurmaz. Onun için sosyal bilimlerde genelleme yapmak kolay değildir.

Yalnız işin acı tarafı, sosyal bilimler alanında Batı’da yapılan çalışmalar ve sonuçları bizim eğitim câmiası ve üniversitelerimizde aynen fen bilimlerinde olduğu gibi kesin sonuçlar ve değişmez sâbiteler olarak algılanmakta ve genelleme yapılarak öğrencilere aktarılmakta ve öğretilmektedir. Bu, aşağılık kompleksinin bir tezahürüdür ve zihniyet olarak Batı karşısında zihinsel bir mağlûbiyetin yaşanmasının göstergesidir.

Bu konularda, örneğin Freud, J. J. Rousseau, J. P. Sartre, M. Weber, K. Marx, Adam Smith, Darwin ve diğerlerinin görüş ve düşünceleri sanki sâbit doğrularmış gibi genelleme yapılarak aktarılmakta ve aşağılık kompleksiyle körpe zihinler baskı altında tutulmaktadır.

Ancak, hakkı teslim etmek adına belirtmiş olalım ki bu beyinler sıra dışı ve cins beyinlerdir, düşüncelerinin önemi ve düşünce dünyasına kattıkları asla küçümsenmemeli ve inkâr edilmemelidir.

Bütün bunlara rağmen, sosyal bilimlerde ve dinde öyle şeyler vardır ki pekâlâ genelleme yapılabilir ve çok da mantıklı olur. Bu mânâda sosyal bilimler de belirli ölçü ve ölçütlerde beynelmilel karakter arz edebilir.

Meselâ mantık biliminde, “Bütün insanlar ölümlüdür, Sokrates insandır, o hâlde Sokrates de ölümlüdür” denmesi veya analoji yapılarak böyle bir çıkarımda bulunulması genel geçer bir doğru değil midir? Buradan hareketle bir genelleme yapılamaz mı? Bu mânâda “mantık” bilimi, sosyal bilimler açısından beynelmilel bir karakter arz etmiyor mu?

Yine aynı şekilde din tandanslı Kur’ân’da Allah, “Her nefis (canlı) ölümü tadacaktır” demiyor mu? İşte bu da bir genellemedir. Hatta genelleme üstü bir genellemedir. Çünkü doğruluğu hiç şaşmadan ve sapmadan tüm dünyada kanıtlanmıştır ve insanlık târihinde tecrübî olarak sâbittir. Üstelik mantıksal analoji de bunu emretmiş ve bu hakikati yakalamıştır. Çünkü aklı yaratan da Allah’tır, kullanılmasını isteyen de O’dur. Dolayısıyla burada şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü İslâm, akıl ve mantık dinidir ve aklın yolu birdir.

Diğer yandan Kur’ân merkezli İslâm’ın cihanşümûl özelliğinden dolayı genelleme yapılarak doğru ve evrensel bir din olduğu iddia edilemez mi? Şüphesiz kişisel tercihler, insanların kendi indî ve irâdî tasarruflarındadır.

Buradan hareketle, Kur’ân’ın bu özelliğinden dolayı Kur’ân için “Genelleme yapma!” denilebilir mi? Denilirse bu ne kadar aklî ve mantıkî olur?

Binâenaleyh Kur’ân’da Allah, münâfıkların nitelikleriyle alâkalı olmak üzere genelleme yapmış olmuyor mu? Eğer yapılan her genelleme yanlış ise, -hâşâ- Allah burada genelleme yaparak yanlışa düşmüş olmuyor mu?

Yine aynı şekilde, sarhoş edici maddeler ile ilgili olarak İslâm hukukunda yapılan ictihâdî kıyaslarda da genelleme yapıldığı için bu mantıkla yanlışa düşülmüş olmuyor mu?

Başka bir açıdan Allah Rasûlü, “İlim Çin’de de olsa gidin alın” dememiş midir? Bu bir genelleme değil midir? O hâlde “Genelleme yapma!” deyimi çok doğru bir deyim değildir ve her zaman her yerde de geçerli değildir.

Bu bakımdan aklî (mantık biliminin kurallarına uygun olarak) ve ilmî (bilimin objektif kriterlerine uygun olarak) doğrularda pekâlâ genelleme yapılabilir.

Ancak, biz yine de seçici olmak, süpürücü olmamak durumundayız. Balarısı rolünü iyi oynamak ve arıya vahyedilen mesajı doğru kavramak zorundayız. Amaç ve anlam yasası çerçevesinde varlığın cevherine, eşyanın tabiatına, olayların künhüne vâkıf olmayı becermek ve başarmak bizim aslî vazifelerimiz arasındadır.