“TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’de ne işi var?”
“Türkiye’nin Suriye’deki sınır dışı operasyonları meşru
değil…” “Türkiye’nin bölgedeki askerî harekâtı kabul edilemez. TSK, Suriye’yi bir
an önce terk etmelidir!”
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Katar’da ne işi var?”
“Katar, Türkiye’yi parsel parsel satın alıyor…”
“Türkiye bir an önce Katar’la olan ilişkilerini
bitirmelidir. TSK Katar’ı bir an önce terk etmelidir…”
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Libya’da ne işi var?”
“Türkiye, Libya’da çizgiyi aştı. Türkiye Avrupa’yı
karşısına almamalıdır. TSK Libya’yı bir an önce terk etmelidir…”
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Somali’de ne işi var?
Türkiye Somalilere neden yardım ediyor? Somali Ordusuna destek veren TSK,
Somali’yi bir an önce terk etmelidir…”
“Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemine ne ihtiyacı
var? Kim Türkiye’ye saldıracak ki? Bir an önce S-400’lerden vazgeçilmeli…”
“Türk savaş gemilerinin Doğu Akdeniz’de ne işi var?
Doğu Akdeniz’deki gerilimin sorumlusu Türkiye’dir. Türkiye arama tarama
faaliyetlerine bir an önce son vermelidir…”
“Türk Silahlı Kuvvetleri, Azerbaycan Ordusuna neden
destek veriyor?”
“Türkiye, Karabağ’a cihatçı gönderdi. TSK Azerbaycan Ordusuna
verdiği desteğini bir an önce kesmelidir!”
***
Yanlış anlaşılmasın, bu sözler ne Fransa Cumhurbaşkanı
Emmanuel Macron’a, ne Almanya Başbakanı Angela Merkel’e, ne de Yunanistan Başbakanı
Kyorkias Miçotakis’e ait. Bu sözler maalesef ve maalesef Türkiye
Cumhuriyeti’nin ana muhalefet başta olmak üzere sözde muhalif siyâsilerine ait!
Bu sözler maalesef ve maalesef, hâlihazırda Türkiye
Cumhuriyeti kimliği taşıyan, kendilerini ise sözde bu ülkenin siyâsî temsilcisi
gören sözde siyâsilerine ait!
Bu açıklamalar Türk siyâsî muhalefetinin içine düştüğü
derin çâresizlik ve büyük basiretsizliği gösteriyor. Maalesef o kadar acı ki, yaptıkları
muhalefet artık bu ülkenin bekâsını, birlik ve beraberliğini, geleceğini tehdit
eder noktaya geldi!
Muhalif kesim gaflet ve delâlet içinde çırpınmaya
başladı. Siyâsilerden sonra millete, milletten sonra şimdi de milletin gözbebeği
Ordusuna saldırmaya başladılar.
Tümüyle seviyesiz ve basiretsiz zihniyetin bir temsilcisi,
canlı yayımlanan bir tartışma programında, “Devletin
ordusu Katar’a satılmıştır” ifadesini kullandı.
Şahsın konuşmasını defalarca dinledim. Israrla, “Ordu satılmıştır” ifadesini tekrarladı.
Konuşmacılardan biri, “Ordu? Ordu denir mi ya?” diye sormasına rağmen bu şahıs, “Tank palet nedir? Nedir? Ordudur, bu
ülkenin namusudur” diye ısrarla ordunun ve devletin namusunun satıldığını
iddia etti. Daha sonra tepkilere bakıp, “Ben
onu kastetmedim, öyle demedim” diyerek kendince günah çıkarttı.
İbret vericidir, çünkü bu kadar kibirli, küstah ve aşağılık
bir dili şu âna kadar Türk olmayan ne Macron, ne Merkel, ne de Miçotakis
kullandı, kullanabildi. Kimse kullanamadı. Ama bizim (“bizim” derken
utanıyorum) muhalefet öyle bir gaflet ve delâlet çukurunun içinde debeleniyor
ki, artık ne konuştuklarının, ne de söylediklerinin alçaklığını görebiliyorlar.
Öfkeliler… Milleti kaybettikleri gibi, milletin
ordusunun kontrolünü de kaybettiler. Bu ordu, o hani sürekli kontrol altında
tuttukları, görevi ise sadece kurdukları vesâyetin bekçisi olmak olan ordu
değil artık!
Kuduruyorlar! Bu ordu, hani o milletin iradesini yok
sayan, yıllarca gayr-i millî bir avuç azınlığın tahakkümünde kışlasına mahkûm ettikleri
ordu değil artık.
Evet, Genelkurmay’ın ışıkları geceleri yine açık. Ama o
ışıklar artık bu ülkenin millî birlik ve beraberliğini, emniyetini, güvenliğini
ve geleceğini korumak için sönmüyor. O ışıklar artık, yıllarca zalimin zulmü
altında ezilen kardeşlerimizin haklı dâvâlarına destek olmak için sönmüyor. O
ışıklar artık, dosta güven, düşmana korku salıyor! O ışıklar artık adâleti,
barışı, huzuru, güveni gösteriyor. O ışıklar hiç sönmesin!