TÜRK siyasetinin gündemi
oldukça yoğun. Hâliyle biz gazetecilerin de… Gündemi teşkil eden sorunlar daha
önce lokal düzeydeyken son birkaç yıldır önüne gelen “küresel” tabiriyle
sınırları aşan bir özelliğe büründü.
En
etkin olanı “Koronavirüs” iken, onu “küresel enflasyon” baskıladı. Her ikisini
ise “Rusya’nın Ukrayna’yı işgal harekâtı”…
Ülkemiz
2023 Seçimlerine kilitlenmişken ve bununla ilgili hem iktidar, hem de muhalefet
kanadında kâh meclis çatısı altında, kâh yuvarlak bir masa etrafında hummalı faaliyetler
gerçekleştirilmekte.
2023’e
sayılı günler kala, seçim aritmetiğine bakarak “erken seçimi” tetikleyecek
argümanların artık yersiz ve yetersiz kaldığını -en azından matematiksel
olarak- rahatlıkla söyleyebiliriz.
“Antalya
Diplomasi Forumu”na imza atan Türkiye, kendi gündemini yakın ve uzak coğrafya
ayrımına tâbi tutmaksızın dünya ile paralel yürütmeye devam ederken, iç
dinamiklerin baskıların “enflasyonist” düzeyde sınırlı kaldığını gözlemliyoruz;
en azından şimdilik…
Fotoğrafın
tümünü rasat edebilmek için, çerçevenin dışına çıkarak büyük objenin içine resmedilmiş
mesaja odaklanıyorum; ülkemize yönelik teyakkuzun hız kesmeden devam ettiğini,
bu tacize “sessiz” kalanları ve zaman zaman sloganlara “eşlik” ettiklerini
görüyorum. Buna şahitlik etmek son derece üzücü!
Tıpkı
son günlerde ülkemizdeki “Z kuşağı” adına yapılan yorumlarda öne çıkan “Gençlerin yüzde 73’ü Türkiye dışında
yaşamak istiyor” sonucu gibi…
Geçmişte
yaşadığımız beyin göçünün bir benzerini bu ya da buna benzer başka saiklerle
yaşayabilme olasılığı var mı? Ne yazık ki var. Özellikle salgınla mücadelede toplum
sağlığının korunması ve iyileştirilmesi adına büyük bir özveriyle çalışan,
bundan dolayı her kesimin takdirini kazanan hekimlerimiz, hemşirelerimiz ve tüm
sağlık çalışanlarının… 14 Mart Tıp Bayramı öncesinde sektörün özlük haklarında
yapılan iyileştirme ile bu riskin şimdilik önlendiğini söyleyebiliriz.
Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de 18-25 yaş aralığında yaklaşık
7 milyon kişi bulunmakta. İlginç olan, bu grupta yer alanların büyük bir
çoğunluğu, yaklaşmakta olan seçimde “ilk kez” oy kullanacak.
Şüphesiz,
gençlerin gelecekte etkin politika üreten ve strateji geliştiren birer fert olmalarını
sağlamanın yolu, onları “daha iyi” anlamaktan geçiyor. Ülkenin kaderini
etkileyen siyâsî, sosyal ve ekonomik başlıklarda görüşlerini almak ve
değerlendirmek, geleceğe ilişkin beklentilerini öğrenmek ve buna dair önlemler
almak geleceğimiz açısından oldukça önemli.
Örneğin,
ülkemizdeki gelir dağılımının dengeli ve eşit olup olmadığı yahut “işsizlik”
hakkındaki görüş ve önerilerini, Türkiye ile alâkalı “umutsuz ve olumsuz” bakış
açılarını öğrenmek, bunu değiştirmede önemli bir parametre olacaktır. Kamu için
işe alımlarda “ehliyet” ve “liyakate” ne denli uyulduğu hakeza…
Bugün
yapacağımız herhangi bir araştırma, bize üç aşağı beş yukarı gençlerin yüzde 99’unun
sosyal medya kullandığı sonucunu verecektir. Ki “çok iyi” kullanıyorlar. Kötüye
yorumlansa da, kabul etmek gerekir ki iyiler ve çok iyi organize oluyorlar.
Gücü oradan alıyorlar. Onlar için cenk meydanı demek, sosyal medya ya da bir
amfi. O yüzden savaşlarını yapıyor, orada gerçekleştiriyorlar en hararetli
konuşmalarını. Tezleri de orada, savunmaları da…
“Ara
sıra mı, hepten mi?” demiyorum ama “kulak verilmeli” yok saymadan.
“İmkânınız olsa Türkiye’de mi yaşamak istersiniz, yoksa başka bir ülkede mi?”
sorusuna verilen yanıtlarla ilgili elde edilen istatistik sonuç, yazımın çıkış
kaynağı…
“Gençlerin
yaklaşık yüzde 72,9’u, fırsat sunulması ya da imkân elde edilmesi hâlinde başka
bir ülkede yaşamak istediklerini belirtiyor.”
Almanya,
İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Avrupa, ABD, Kanada ve İskandinav
ülkelerini tercih eden gençlerin bu zorlu yolculuğu hayâl ediyor olmaları
karşısında üzgün olmamın dışında bir şeyler yapamamanın çaresizliğini yaşamak… Bize
vatan ve bayrak aşılayanların başında önce ebeveynlerimiz, sonra
öğretmenlerimiz gelirdi. Bu sıralama kendi içinde değişse de bugün kökten
değişmiş durumda. Bahsi geçen gençlere bu duyguları yüksek dozda vermek için,
sözü geçen bir aile büyüğünün terbiyesine, sözü geçen bir öğretmenin eğitimine,
sözü geçen bir yöneticinin disiplinine, sözü geçen bir doktorun reçetesine,
sözü geçen bir devlet başkanının kararına ihtiyaç var.
Yeni mottomuz, “Gençlikten ihtiyarlığa devlet millet el ele” olacaksa, beynimiz göç etmeden bu reçeteyi yazmalıyız. Yoksa geleceğimizin beyin ölümü gerçekleşir -Allah muhafaza-.