Gençlik zamanı (1): Her nefes

Kendi kendimize, “Bugün Allah için ne yaptın?” sorusuna karşılık namaz kılmayı, sadaka vermeyi, okula veya işe gitmeyi, temizlik yapmayı, topluluğa hitap etmeyi, evlenmeyi, araba sürmeyi, bir kulu daha sevmeyi ve hattâ uyumayı cevap olarak vermek, bu duruma ulaşmak gerekiyor.

PEYGAMBER Efendimiz (sav), bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyuruyor:

“Kıyamet günü şu beş şeyin hesabını vermeden hiç kimse ayağını dahi kıpırdatamayacak: (1) Herkes ömrünün hesabını verecek. (2) Gençliğinin hesabını verecek. (3) Malını nereden kazandığının hesabını verecek. (4) Malını nereye harcadığının hesabını verecek. (5) Öğrendiği bilgileri nasıl kullandığının hesabını verecek.”

Buradan yola çıkarak ince bir ayrıntıya açıklık getirelim…
“Ömür hesabı” derken ömürden anladığımız; bir insanın doğumu, çocukluğu, gençliği, yaşlılığı/ihtiyarlığıdır. Bunların tamamına “ömür” diyoruz. “Ömrün hesabı” ile ilk günden son güne kadarki zamanı anlıyoruz.

Ancak bir dönem var ki o, ömrün içindeki “gençlik” zamanı!

Ömrün hesabı var. Ömrün içinde gençlik var. Ve sonrasında yine “gençlik hesabı” var! İşte burada anlıyoruz ki, bir ömre bedel bir gençlik…

***

İslâmiyet’in bakış açısıyla, binlerin ve milyonların oluşturduğu İslâm bir değerken, gençlik bambaşka bir değer! Kendisi genç olan bir İslâm, dinamiği genç olan bir İslâm, hedefi genç olan bir İslâm…
Bu bakışla bilinmeli ki, gençlerin sabah namazı kıldığı kadar bu topraklarda namaz kılınıyor demektir. Gençlerin Allah korkusuyla hareket ettiği kadar Allah’tan korkuluyor demektir…

Gençlerin ve gençliğin önemini vurguladıktan sonra, gelelim diğer bölüme… Yani bu gençlerin nasıl bir görüş ve nasıl bir hedeflerinin olması gerektiğine…

***

Şüphesiz her iş, yeri ve zamanında orijinaldir. İslâm’ın bizi terbiye eden şeriatında da yerinde ve zamanında yapılan iş değerlidir. Bu minvâlde “gençlik” zamanında yapılması gereken hususlar da “gençlik döneminde” yapılmalıdır. Tabiî, yapılmaması gereken hususların da yapılmaması şartıyla… Yani “İhtiyarlayınca yaparım” düşüncesinin bizi götürdüğü yanlışlık nasıl ki başarıya engelse,
ihtiyarken yapılması gereken, bazı tecrübe ve bilgi birikimi gerektiren konuların bizim için en verimli olacak yaşı, zamanı beklemeden yapılacak işlerde bizi bir yanlışlık içerisinde başarısız kılacaktır.

Burada giyim kuşam tarzında dahi yaşa göre hareket ettiğimiz örneğini vererek, yaşa göre hayat tarzının önemini vurgulayalım ve “yaşa göre hayat tarzı” ifadesini de “gençlik dönemi hayat tarzı” diye daraltalım…

***

Tüm yaratılmışlar içinde şeytanın dahi bir misyonu yani bir yaratılma gâyesi/sebebi olduğu gibi, şüphesiz canlı cansız her varlığın bir misyonu vardır. Bu netîceyle her insanoğlunun akıl baliğ olduktan sonra (yani erkeğin erkek olduğunu, kadının kadın olduğunu anlayabildiği, o şuura sahip olduğu döneme girdikten sonra) “standart olarak” namaz ve oruç gibi yapması gerekenler vardır. Bunların dışında bir de üstün ve yetenekli olduğu kulvarlar mevcûttur.

Yani “kalemi güçlü olanın yazması”, “dili güçlü olanın konuşması” gibi, becerisinin yüksek olduğu herhangi bir noktayla Allah’a hizmet etmesi, o şekilde emir ve yasaklarını uygulaması gerekmektedir.

Allah’ın bu şekilde kabiliyet sahibi kullarından beklediği hizmet sürecinde hiçbir kulun “boş”, “dinlence” veya “tatil” zamanı yoktur!

Burada tatil gününü açıklama gereği dahi duymuyorum…

“Boş zaman” derken… Bir günün içerisinde farzlar ve günlük işler yerine getirilir, sonrasında da Allah’ın dininin galip gelmesi için meselâ kalemi güçlü olanın yazı işini tamamlaması gerekir. Arta kalan zamanda ise elbette yapılacak ameller sonsuz olduğundan kendini başka işe yöneltir.

Dinlence zamanı ise sadece uyku için geçerlidir. Burada da, bilindiği üzere ameller niyetlere göre değerlendirildiğinden, niyetin yine Allah’ın dininin galip gelmesi için mücadele olmasıyla birlikte, mücadele içinde sıhhatli olmak gerekecektir. Yani bir süreliğine “uyku” sayesinde dinlenmek düşüncesiyle yatağa girilmeli ki o uykuda dahi kul ibadet etmişçesine sevaba erişmiş olsun...

Burada durup bir düşünelim ve bir not bırakalım: Uykuyu dahi gereğince uyguladığımızda ibadet sayan bir İslâm… İşte bu İslâm’a iman etmiş olsak da “ibadet” denilince aklımıza sadece namazı, orucu, cihâdı getirmekle eksik iş yapmış olduğumuzun farkına varmalıyız…

***

Aldığımız her nefeste ibadet etmiş olmanın şuuruna ve durumuna yönelmeliyiz. İşte ilk “sır” burada bulunmakta!

Yani kendi kendimize, “Bugün Allah için ne yaptın?” sorusuna karşılık namaz kılmayı, sadaka vermeyi, okula veya işe gitmeyi, temizlik yapmayı, topluluğa hitap etmeyi, evlenmeyi, araba sürmeyi, bir kulu daha sevmeyi ve hattâ uyumayı cevap olarak vermek, bu duruma ulaşmak gerekiyor.

Alınan ve verilen her nefesin Allah için olması gerekiyor.