Gençlik ve istikbâl

Gezi Kalkışması’nda ortalığı yangın yerine çevirenler de gençlerdi, 15 Temmuz’da tarih yazanlar da… Bilinen bir tekerleme vardır, “Neşter, doktorun elinde hayat kurtarır, kasabın elinde can alır” şeklinde; gençlik iksiri tam da böyle, tesir ettiği dünya ahvaline bağlıdır!

UZAK görüşlü devlet başkanlarının, ilim ehli allâmelerin, özellikle de “sosyal bilimcilerin”, hattâ teolojinin üstadlarının bile bilittifak ettikleri görüş, “virüsle birlikte” ortaya çıkacak sosyal acılar, yeni ekonomik modeller, milletler arası diplomasi ve bunun sonucu olarak toplumların dünyaya bakışlarının yeniden şekillenmesi yönünde...

Coronavirüs ile beraber ortaya çıkanlar hakkında pek çok şey yeniden yazılmaya başlandı. Üstelik henüz elimizde derin analizlerin üzerine bina edilmiş ekonomi ve sağlık verilerinin dışında bir şey de görünmüyor.

Ancak görülebildiği kadarıyla, sosyolojik olarak geleceğe ilişkin bazı ipuçlarını bir araya toplayarak istikbâle dair tasavvurda bulunmak mümkün ve bunun için elimizde geçmişten gelen bazı veriler ve toplumsal alanın bu tür durumlarda nasıl şekillendiğine dair bazı izdüşümleri var.

Sadece ekonomi ve üretim hakkında değil, maşeri vicdan ve beşeriyetin ahlâkî değerlerinden de moda değimle bazı kırılmaların olabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bir önceki yazımızda, yaşadığımız hâlde (bugünlerde) “evde kalmanın” bereketinden, mânevî ecrinden bahsetmiş idik. Bu haftaki yazımızda ise istikbâle dair gençlerin karşılaşabilecekleri teknolojik, belki ahlâkî, belki de dünya meselelerine bakışlarına dair kanaatlerimizi sunacağız.

***  

İnsan hayatının en hareketli, heyecanlı ve tehlikeli devresi gençlik zamanıdır. Aklıselimin ve inancımızın işareti; gençlerin topluma faydalı, dindar, edepli, hayâ sahibi, kısaca faziletli yetişmeleri için bir rehbere ihtiyaçları olduğudur. Kendi başlarına yol ve hedef tespit etmeleri çok zordur. Hatâlı yollara sapmamaları için başta anne-babalar, birinci derecede çocuklarının terbiyesinden mesuldürler.

Aylardır bütün dünyanın gündemini belirleyen zerre-i Corona yüzünden acaba gençlerimizi de fazla horlamadan, yaşlılarımıza farkındalık oluşturulabilir mi? Bu vetirede gençlerle yaşlılarımız arasında olması gereken hürmet ve sevgi yumağından bir iyilik kalesi inşâ edilebilir mi?

Virüsten dolayı dünyadan TV ekranlarına ve sosyal medya ortamlarına, yaşlı nüfusa ilişkin iç acıtıcı görüntüler düştü. Başta Batı ülkelerindeki huzurevlerinde insanların kendi kaderlerine bırakılması olmak üzere utanç verici haber ve görüntüler oluştu. Bunun yanında maatteessüf, ülkemizde de kimi kendini bilmezlerin ihtiyarların düzene uymada çektikleri algılama zorluğunu alay konusu yapmaya çalışmaları hem yüreklerimizi dilhûn eyledi, hem de fitnenin gençliği saygısız göstermek istediği görüntüler zorla bu millete seyrettirildi.

Allah’a hamdolsun ki, başta Devlet Başkanımız ve akil görevliler bu provokasyonun önüne geçtiler!

Bu fitne mihraklarının hedefleri, bir taşla iki kuş varmaktı. Hem Devletin almış olduğu genel tedbirleri sulandırmak, hem de tâbiri caiz ise atalar ile torunları arasında bir gönül kırgınlığı meydana getirmeye zemin hazırlamaktı istedikleri. “Sosyal medya” dediğimiz vâsıtalarında iyi niyetliler, “15 Temmuz destanını yazan gençler bunlar mıydı?” sualini soruyor ve içten içe endişelerini beyan ediyorlardı.

***

Gençliğin ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlatmaya gerek var mı bilmiyorum, ama fitnenin asıl hedefi, böylesi zamanlarda toplumdaki ahengi bozmak, bizi biz yapan mânevî kıymetleri berhava etmek, ümmetin ümidi olan “Âsım’ın nesline” söz söyletmektir.

Kapitalist sistemin putlaştırdığı modernizmin teknolojiyi kutsaması sonucu, nesiller arası bir bilgi ve öğrenme farkı meydana geldiği, bilinen hakikatlerdendir. Çünkü çağımızda gençliğin ulaştığı bilgiye erişmek ve kullanmak yetisinin teknolojik olarak üst düzey olması, bunu yapamayanları değersiz görmeye itmekte ve gençleri şımartmaktadır.

Üretim değeri olmadığı için yok sayılan ihtiyarlık üzerinden modern gençliğin bireyselliğini ve ben merkezciliğini sorgulama zamanı gelmiştir!

Yaşlılarını sosyal ölüme zorlayan bu anlayışın İslâmî ve de insanî olamayacağını söylemeye gerek yok. Bu aşamada gençlerin tefekkür ederek büyüklerine vefâlı olmaya ve tecrübelerinden istifade etmeye zamanları var artık. Görüldüğü kadarıyla, salgın döneminde bu hassasiyet toplumsal konsensüs şeklinde dile getirildi ve âdeta gençlere ezberletilmiş oldu.

Bizim kültürümüzde “yaşlılık” kelimesinin daha mülâhim söyleme şekli “ihtiyarlık”tır. Yaşlı, Türk kültüründe “ak sakal, bir bilen, pîr” gibi sıfatlarla anılagelmiştir.

Gençler, içinde bulundukları gelişim döneminin özellikleri sebebiyle mevcût sosyokültürel yapıyı ve değerleri tenkit ve sorgulamaya meyilli olurlar. Yazımızın başında da arz ettiğimiz gibi, dünyada yaşanan virüs salgınının dünya düzeninde yeni ufuklar açacağı, yeni ekonomik ve sosyal realiteler vücûda getireceği muhakkaktır; Devletimizin âli menfaatleri ve ümmetin bizden beklediğinin farkında olarak, gençlerimize, “Bir elinde Kur’ân, bir elinde bilgisayar” şiarıyla istikamet vermeliyiz.

“Maarifimiz buna göre programlanmalıdır” derim...

Rehberimiz, Liderimiz olan Allah’ın Elçisi Hazreti Muhammed (sav de gençlerin eğitimine aynı özeni göstermiş, onlarla ayrı ayrı ilgilenmiş, mescidinin yanı başındaki Suffe’de nice delikanlıya dinini öğretmiştir.

Gençlerimize hakikî rehber, başta Sevgili Peygamberimiz’dir (sav). O, en mükemmel örnektir. Çocukluğu çocuklarımıza, gençliği gençlerimize, ihtiyarlığı yaşlılarımıza en güzel misâldir. Peygamberlik verilmeden önce, o ipe sapa gelmez toplum içinde bütün kötülüklere rağmen dost düşman O’na güveniyor ve “Muhammedü’l-Emîn” diyorlardı. Vazife-i Risâlet verilince, etrafı gençler tarafından sarıldı. Hazreti Ali, Hazreti Zeyd, Hazreti Bilâl, Hazreti Müs’ab Bin Umeyr (r.anhüm) gibi isimler nefislerini Allah’a satan, dini her şeye tercih eden gençlerdendi.

Allah Resulü’nün “Ne güzel kumandan” ve “Ne güzel asker” şeklinde övdüğü İstanbul’un Fâtih’i de 21 yaşında, aklı başında, kalbi imanla dolu bir gençti.

Allah-u Teâlâ Kehf Sûresi’nin 13’üncü âyetinde şöyle buyuruyor: “Biz, Sana onların başından geçenleri gerçeğe uygun olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar Rablerine inanmış gençlerdi; Biz de onların doğru yolda yürüyüşlerine katkıda bulunduk…”

***

Bu arz ettiklerim hamâset değil, elan yaşadığımız şartların bize yüklediği tarihî mesuliyet ve gönül coğrafyamızın bizden bekledikleridir.

Gündemimizi işgal eden Coronavirüsten dolayı, fitne bir taraftan Devletimizin olağanüstü muvaffakiyetini görmezden gelerek nefretini kusarken, diğer tarafta sosyal medya trolleri vâsıtasıyla, cansiperâne çalışan görevlilerin emeklerini görmezden geliyor kimileri. Sormazlar mı, “Bu kadar fedâkâr sağlık çalışanı ve diğer personel, hattâ gönüllü kuruluşların görevlileri olarak ”Vefa Destek Grupları” içindeki gençleri görmeyip de özel görevlendirilmiş üç beş provokatör mü ‘genç’ sayılacak?” diye?

Devlet aklı işin şuurundadır. Ve son yıllarda maarife yapılan büyük yatırımlara bakılır ise, uzun yıllar kasıtlı olarak bâkir tutulan ve hattâ düşman kuvvetlerce işgal edilen maarif ve kültür sahasını mayınlardan temizlemeye çalışıyor Devletimiz. Şer güçler, oldum olası -işin tabiatı gereği- hain emellerini gerçekleştirmek için “gençlik” dediğimiz, hayatın en saf ve heyecanlı döneminin enerjisinden istifade etmek isterler. Bu durum tarihin başlangıcından günümüze kadar devam edegelen bir hakikattir.

Gezi Kalkışması’nda ortalığı yangın yerine çevirenler de gençlerdi, 15 Temmuz’da tarih yazanlar da… Bilinen bir tekerleme vardır, “Neşter, doktorun elinde hayat kurtarır, kasabın elinde can alır” şeklinde; gençlik iksiri tam da böyle, tesir ettiği dünya ahvaline bağlıdır!

Unutulmamalıdır Kur’ân-ı Kerîm’de gençler tasvir edilirken, onların toplumsal olaylarla ilgilenen ve insanlara yardım eden yönlerine dikkat çekilmektedir. Meselâ âyetlerde Hazreti İbrâhim’den (as) bahsedilirken, onun gençliğini ve anlayışını tarif etmek adına şöyle buyurulur: “İbrâhim, babası Âzer’e, ‘Birtakım putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum’ demişti.” (En’am, 74)