GENÇLİK, hayat yolunun en
önemli yapıtaşlarındandır. Genç bir filiz, mucibince zamanla güçlenecek,
büyüyecek ve gövdesi o oranda gelişecektir. “Ağaç yaş iken eğilir” sözünün de
bir bakıma filizle orantılı olduğu söylenebilir.
Gençlikte
üreticilik ve dinamizm vardır. Bu ikili idealizmle birleştiği takdirde,
alınacak mesafe de çok olacaktır. Gençlikte yenilikçi ve değişimci tutum ve davranışlar
idealist çizgide devam etmelidir. Bu yaşlarda idealizm yeni ve farklı şeyleri
üretir. İşte bu anlamda devlete büyük ve önemli görevler düşmektedir.
Devlet
her ne kadar gençlerin sorumluluk sahibi olmalarını istese de bu istek, sadece
satırlar arasında bir ilke olarak kalmamalıdır. Hâlbuki devletin idealize
ettiği ve ilk eğitimden itibaren üzerinde durduğu gençlik, ülkenin gelişmesinde
büyük paya sahip olabilecektir. Zamanla gençlik döneminde eğitim ve öğretim
yoluyla sahip olunan değerler değişime uğrarlar. Bu değişime devlet ve aile,
ferdin sosyalleşmesine ve gelişmesine paralel bir yapıda bütünlük oluşturmaya
dikkat etmeli, bu yolda emek vermelidir.
Bedensel
gelişim belli bir yaştan sonra durur. Rûhî ve mânevî gelişim ise devam eder.
Gençlik döneminde izlenen davranışlar ve değer hükümleri sosyalleşmeyle
birlikte ya devam eder ya da terk edilir.
Fert,
gençliğin kıymetini bilemediğinden, yıllar geçtikten sonra pişmanlık duyar. Bir
düşünür, “Her şeyi bilecek kadar genç değilim” demiştir. Zamanı geçen gençlikle
birlikte pişmanlık da sonuçsuzdur, bir işe yaramaz. Her şey zamanında ve
yerinde yapıldığında değerli ve önemlidir. Gençliğimiz gittikten sonra onu
sevmeye başlarız ama giden gitmiştir bir kere. Gençliğin değerini, zenginliğini
zamanında bilebilmeliyiz.
Zenginlik
farkındalıklarla, yapılan hareketlerin, davranışların, çalışmaların yenilenebilmesiyle
anlamlı hâle gelir. Kiminin, yaşlılık gelip çatmaya başladığı sırada söylediği “Şimdi
şu yaşta olmalıydım ki…” deyişi, bizlere hayatın öğrettiği tecrübelerin birer
pişmanlıktan ibaret olduğunu gösterir. Kendinden haberi olmayan, orta yerde
kalmış birilerine dönüşmemek için genç, tarihine, ananelerine, millî ve mânevî
değerlerine sırt dönmemelidir. Zamanında, yerinde, iyi ve güzel kullanılmayan
bir gençlik, sağlam vücûda girmiş mikrop gibidir. Bu bakımdan, hayatın sonuna
gelindiğinde elde edilen birikim ve gerçekleri kavrama özelliği, gençliğin
dinamizmi, üreticilik ve idealizmle birleştiği takdirde önemlidir. Bununla alınacak
mesafe çok daha büyük olacaktır.
Gençliğin
yenilikçi-değişimci tutum ve davranışlarını yozlaşmış kültür potasında eritmeden
sürdürebilmenin yoluna bakılmalıdır. Bu yolda ailelere ve devlete büyük yük
vardır. Yoksa gençler her ışıltıya kanar, her söze aldanır ve çok çabuk değişirler.
Aldandıklarını dahi anlayamazlar.
Gençlik
hayatında yenilikçi ve değişmeci tavrın hâkim kılınması için, bilgi ve
kabiliyetlerin kazandırılması, kültürleşmenin, bizlere bırakılan mîrasın
gerektiği gibi aktarılması gerekir. Bu tavır ve anlayış gençler arasında
kaynaştırılmalı ve korunmalıdır. Küreselleşmenin dayattığı bütün olumsuzluklar
toplum hayatını da olumsuz etkilemektedir. Kendi değerlerinden kopuş, bir milletin
bağımsızlığına da gölge düşürür. Değişim sadece anlık zevkleri yaşayıp haz
alarak ilerlemenin bir yolu değildir. Şekilciliğin ve moda hâline gelmiş
çeşitli tutkuların sonu hüsrandır. Hele bu anlayış gelişime hiç açık değildir.
Millî
varlığı geleceğe taşımak ve değerlere sahip çıkmak gelecek için fertlerin ve sosyal
grupların sahip olmaları gerekli ilkelerdir. İrade koyulmayan değerler bir işe
yaramaz. Değerleri hiçe sayan bir anlayışla yetişen gençlik koflaşmış demektir.
Gençleri geleceğe taşıyacak, yetiştirilmesi, geliştirilmesi, eğitilmesi ve
kazandırılması için plânlar yapmalı, eğitime öncelik vermelidir. Bu alanda
hassas davranılmalıdır.
Sağlam
ve dinamik bir gençlik yetiştirmenin yolu, iyi eğitilmiş, muasır medeniyet
bilgileriyle donatılmış, millî terbiye görmüş, üretici, gelişmeci bir yol
izleyerek millî varlıkla güçlendirmektir. Gençlik, aldığı terbiye, irfan ve
kültürle geleceğimizin teminatı olacaktır.
Nasıl
bir gençlik görmeliyiz?
Vatanını
seven, istiklâl ve istikbâlini düşünen, millî değerlerine bağlı, iç ve dış
saldırı ve tehditlere karşı duyarlı ve uyanık, bölücü ve yıkıcı cereyanlara
karşı dirençli, ülkesini, bayrağını, insanlarını seven ve sayan bir gençlik,
emelimizdir. Vatan sevgisi taşıyan, ülkede olup biten hiçbir olumsuzluğa
nemelazımcı kalamaz. Bizim tarihî bir geçmişimiz, geleneklerimiz, kültürümüz
var. Başka milletleri taklit etmek bize hiçbir şey kazandırmaz, bilakis
kendimizi hor ve küçük görmemizi sağlar.
Gençler
kapitalist sistemin dişlileri arasında kaynayıp gitmemelidir. Bu durumu sadece
madde olarak görmek doğru değildir. Dış görünüşüyle para ve sermaye akımından
ziyâde insanın davranış biçimlerinin belirlenmesi, tercihlerinin ortaya
çıkması, yaşayış normları olarak çevreye ve eşyaya karşı bir teslimiyet
demektir. Maddeye, eşyaya, hazlara bağlı bir gençlik monotonlaşır; millî
değerlere, kültürel varlıklara karşı ise duyarsızlaşır. Mânâdan mahrum sığ bir
gençlik, hiçbir hâlde geleceğimizin teminatı olamaz.
Gençlik
millî, mânevî, insanî olmalı ancak Batı kültürü içine düşmemelidir. Kendi
medeniyetini, kültürünü, tarihini tanımalı, fedakârlık duygusu taşımalı, her
alanda başarılı olmak için çalışmalıdır. Dilini iyi kullanmalı, değerlerine
sahip çıkmalı, ülkenin iç ve dış meseleleri hakkında duyarlı olmalıdır. Yabancı
ideolojilere dikkat etmeli, kendi ülkesini, coğrafyasını bilmeli, sevmeli ve
korumalıdır. Çıkar amaçlı fikirlere kapılmadan kültür hayatına, düşünce ufkuna
ve sanata uyumlu olmalı, kendi öncelik ve üstünlüğüyle ev, aile, çevre ve sonra
da evrensel kültürü/değerleri benimseyip geliştirmeye özen göstermeli, bağımlılık
oluşturan maddelerden uzak durarak kendini koruyabilmelidir.
Gençler,
geleceğe hazırlanmak ve taşınmak için kendi alanlarında daha kaliteli, çok
yönlü yetişmeli, teknoloji kullanımı konusunda yetkin olmalıdırlar. Bugün ve
yarına göre çok daha hızlı; sosyal, ekonomik, siyâsî, bilimsel ve teknolojik
değişmelere başarıyla uyum sağlayabilecek şekilde yetiştirilmelilerdir. Gençleri
iyi yetiştirebilmek için eğitim sistemi, işin ehli yetkililerce gerçekçi bir
biçimde incelenip değerlendirilmelidir.
Goethe,
“İnsan gençliğinde özlediği şeylere yaşlılığında bol bol kavuşur” der; bu
kavuşma hüsrana mâl olmasın. Her şey gençken daha güzel ve anlamlı. Genç yaşta
hayatı iyi anlamak ve yaşamaksa idealimiz olmalı. Sharidan’ın dediği gibi,
umarım, “gençlikte dünyayı, yaşlılıkta gençliği düzeltmeye çalışmak” hatâsına
düşülmez…