
“GENÇ” ifadesinin Arapçadaki kökenine bakıldığında, “güç, kuvvet”
kelimesiyle aynı kökten geldiği anlaşılır. Nitekim gençler, tarih boyunca hep
öncü olmuşlardır. Bu sadece savaş gibi gençliğin kuvvetine ihtiyaç duyulan
durumlarda değil, iman gibi en önemli konularda da vaki olmuştur.
Peygamber Efendimizin (sas) davetine, başta Hazreti
Ali olmak üzere, Ümmet-i Muhammed’in genç yaşta iman edenleri koştuğu gibi,
Hazreti Musa’nın davetine de evvelâ İsrailoğullarının gençleri icabet etmiş,
Kızıldeniz’in yarıldığı mucizede de onun yanında ekseriyetle gençler yer
almıştı.
Gençler, izzetin de muhafızıdırlar. Kur’ân-ı Kerîm’de,
müminlerin münafıklarla olan mücadelesi anlatılırken, izzetin Allah-u Teâlâ’nın
tarafında ve Rasûlullah’ın (sas) tâbilerinin yanında olduğu beyan edilmiştir.
Münafıklarla yaşanan bir tartışmada sahabenin
gençlerinden olan Zeyd Bin Erkam galip çıkmış ve Rasûlullah (sas) onun tavrını,
ayet-i kerîmenin tasdik ettiği bir tavır olarak nitelendirmişti.
Gençlik ve gençlere yönelik açık vurgular Kur’ân-ı
Kerîm’de, gençliğine vurgu yapılan şahsiyetlerle ilgili ayet-i kerîmelerden
oluşan bölümlerin yanı sıra gençlik vasfına açıktan, bazen de atıflarla yapılmıştır.
Gençliği açıkça belirtilen ve methedilen şahsiyetlerin başında peygamberlerin
atası Hazreti İbrahim gelir. Hazreti İbrahim, putları kıran gençtir. Hazreti
İbrahim’in puta tapan kavmine karşı tek başına mücadele veren bir genç olduğu
vurgulanır ve onun genç yaşta bulunuşuna, “Onlar(dan bazıları), ‘Kendisine
İbrahim denen bir genci, onları sürekli (kötülükle) anmaktayken işitmiştik
(belki de bunu o yapmıştır)’ dediler” şeklinde vurgu yapılır.
Hazreti Yusuf, iffetini muhafaza eden gençtir. İffeti
muhafaza konusu, Kur’ân-ı Kerîm’de ve gençlik bağlamında özellikle vurgulanan
konulardandır. Nitekim Hazreti Yusuf’un maruz kaldığı fitne anlatılırken (Yusuf,
22), günahtan kaçınma hissinin, şehevî duyguların en yüksek olduğu gençlik
çağında kontrol edilmesinin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekilmiştir.
Şirke karşı mücadele eden gençlerden bahseden ayet-i
kerîmede, Ashab-ı Kehf’in “genç” kimseler oluşuna özellikle dikkat çekilmiştir.
Ashab-ı Kehf, başta şirkle mücadele, hicret ve helâl gıda gibi
hassasiyetleriyle Ümmet-i Muhammed’in gençlerine örnek gösterilmiştir. Bu husus
Sûre-i Kehf’te etraflıca izah edilmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Hazreti Musa’nın Medyen’e gidip de
Hazreti Şuayb’ın himayesine girdiğini beyan eden kıssada, onun ve hayâ
duyguları yönüyle örnek olarak gösterilen Hazreti Şuayb’ın kızlarının hassasiyeti,
can alıcı birer nokta olarak karşımıza çıkar. Hazreti Musa’nın ve kıssada atıf
yapılan kızların genç yaşlarına rağmen hayâ ve edep duygularının son derece
gelişmiş olması dikkatlerimize sunulur.
Kur’ân-ı Kerîm’de genç/delikanlı olarak anılan yüce şahsiyetlerden
biri de, “Hani Musa, genç adamına, ‘Ben (Hızır’la buluşacak olduğum) iki
denizin birleşim yerine ulaşıncaya kadar durmayıp gideceğim yahut uzun zaman
dolaşacağım’ demişti” ayet-i kerîmesinde geçen gençtir. Bazı rivayetlere göre
o, Hazreti Yûşa’dır. O, gençliğini Hazreti Musa’nın yanında geçirmiş ve eğitime
elverişli olduğu gençlik vetiresinde güzel bir şekilde yetişip ilerleyen
senelerde İsrailoğullarına yol gösterici bir rehber olmuştur.
Mevlâ Teâlâ, yüce kitabında, “(Genç ve güzel hâlleri
üzere) ebedî(liğe mazhar) kılınmış birtakım çocuklar (hizmet için) onların
etrafında dönüp dolaşacaktır” buyurur. Ayet-i kerîmede gençliğine vurgu
yapılanlar, “vildan” olarak anılan hizmetçilerdir. Her ne kadar mükellef gençlerden
bahis geçmemişse de, bu ayet-i kerîmedeki vurgu bizlere, gençlik çağında
yapılan ameliye ve hizmetlerin daha sevimli olduğunu anlatmaktadır. Bundan dolayıdır
ki, Cennet’i hak eden müminlere genç hizmetçiler tahsis edilmiştir. Genç
hizmetçilere yönelik vurgu sadece Cennet gençleriyle de sınırlı değildir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Belkıs’ın Hazreti Süleyman’a genç hizmetçiler göndermeyi
plânladığı aktarılmakta ve böylece söz konusu tercihin kıymet ve makbuliyeti
beyan buyurulmaktadır (Neml Sûresi).
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kur’ân-ı Kerîm’de
“hafif kimseler (sefere çıkın)” gibi ifadelerle gençliğe direkt vurgu
yapılmamakla beraber, bu vasıflarına atıfla iktifa edilen şahsiyetler
bulunmaktadır. Peygamber Efendimizin (sas) Duha ve İnşirah Sûrelerinde
çocukluk, Şura ve Kalem Sûrelerinde bisetten önceki gençlik devresine atıf
yapılmış, zaman zaman muhtelif ayet-i kerîmelerde de gösterilmiştir.
Yine Hazreti Âdem’in oğlu Habil de konumuz bağlamında
merkezî bir şahsiyettir. Hazreti Habil’in Hazreti Âdem’in takva sahibi oğlu
olduğu, Maide Sûresi’nin 27’nci ayet-i kerimesinde anlatılır ve iki genç
misallendirilir. Habil, takva sahibi bir kimse olarak övülür. Bu methiyeden,
genç bir kimsenin de muttakiler zümresine dâhil olabileceği sonucu çıkar. Bu
Allah-u Teâlâ katında sevimli bir durum olduğundan, Kur’ân-ı Kerîm’de ilân
gayesiyle özellikle yer bulmuş olmalıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen peygamberlerden Hazreti
İsmail ve Hazreti İshak da kıssaları bağlamında gençlik çağındadır. Hazreti
İsmail’in kurban edilmek üzere babası tarafından yatırıldığı ve daha sonra
Mekke’ye yerleştiğine dair kıssanın devamında gelişen anlatıya göre,
Cürhümlülere genç yaşta damat olmuş ve babasının vefatından sonra Yemen
bölgesinde ikâmet eden Amalikalılara peygamber olarak gönderilmiştir. Nitekim
babasının şeriatını tebliğ ettiği hâlde Kur’ân-ı Kerîm’de “Resûl” olarak
anılmasının sebebi, bu iki kavme yönelik tebliğidir.
Kendisi risalet ve nübüvvetle müjdelenmeden önceki
gençlik çağında da ilim ve hikmet sahibi olan, zayıf ve mazlumlara sahip
çıkmayı ve adaleti benimseyen Hazreti Musa, Medyen’de bir süre kaldıktan sonra
Mısır’a tekrar dönmüş ve Mevlâ Teâlâ’ya niyazı üzerine ağabeyi Harun kendisine
vezir ve naib tayin edilmiştir. Kaynaklar, Hazreti Musa’nın Medyen’e gidişinin
genç yaşta olduğunu ittifakla belirtmektedirler. Bazı kaynaklar ise
peygamberliğin de -genel nakillerden farklı olarak- kırk yaşından önce
lütfedildiğini kaydetmektedir. Bu itibarla, kendisinden üç (veya bir) yaş büyük
olduğu belirtilen Hazreti Harun’un da yine genç yaşta vezir ve naib olarak nübüvvete
nail olduğunu bir ihtimâl olarak zikredebilmek mümkündür.
Hazreti Harun’un Hazreti Musa’ya vezir olmasından
önceki hayatı hakkında malûmat sahibi olamasak da, Hazreti Musa’nın niyazının
ve onun kifayetli ve emin bir gençlik
devresi geçirmiş bir kimse oluşuna bağlı geliştiğini saptayabilmek zor
değildir. Hazreti Davud ve Talut da Kur’ân-ı Kerîm’de methedilen
kimselerdendir. Her ikisinin methedildiği bağlam, Calut ve ordusuyla Allah-u
Teâlâ’nın rızası için cihada girişmelerine ilişkindir. Söz konusu harp cereyan
ettiğinde Hazreti Davud ve Talut’un genç yaşta bulunduğuna dair tarihî malûmat
dikkate alınmalıdır. Böylece onların şecaat ve teslimiyetlerinin kıymeti çok
daha iyi anlaşılır.
Hazreti Meryem, iffet abidesi bir gençtir. Tüm
zamanların örnek annesi, evsafı ve Hazreti İsa’ya hamile kalışı, hamileliği
esnasında şahit olduğu mucizeler, Kur’ân-ı Kerîm’de detaylı bir şekilde
anlatılmıştır. Hazreti Meryem Validemiz, bizlere iffeti yönüyle tüm zamanların
örnek annesi olarak sunulmuştur. Onun bu örnekliğinde dikkat çeken husus, kıssa
anlatılırken özellikle vurgulanmamış olsa da, kaynaklarımızdan öğrendiğimize
göre, yaşadığı sürecin gençlik çağında vuku bulmuş olmasıdır. Onun iffetine
yönelik metihler, gençliği dikkate alınarak değerlendirildiği takdirde daha da
anlamlı olmaktadır.
Misalleri yazmaya kalkmak sayfalar dolusu yazıyı
gerektirir. Birkaç misalle konuyu anlatmaya çalıştım. Kur’ân-ı Kerîm’in takva
duygusuna sahip gençlik kıymetlidir. Kur’ân-ı Kerîm’de gençliğinden övgüyle
bahsedilen zatların tamamının takva sahibi kimseler oldukları açıktır. Bu durum
bizlere, gençliğin mücerret bir fazilet olmadığını, takva ile birleştiği
takdirde Allah-u Teâlâ katında makbul bir vasıf olduğunu göstermektedir.
Buna göre takva hassasiyetine sahip gençlerin
faziletli olduğu, yapacakları amellerin mükâfatının Allah katında olduğu
müjdelenmiştir.
(Devam edecek…)