Gençlerle iletişim: Engelleri kaldırın!

Zaman çok değerli ve onu ancak değer verdiğimiz kişilerle paylaşırız. Bu nedenle gençlerimize ve çocuklarımıza zaman ayırmalı, onlarla keyifli aktiviteler gerçekleştirmeliyiz. Zevklerini, ilgilerini ve fikrini dikkate aldığımızı fark eden her genç birey, bizimle paylaşıma geçecek ve iletişim kanallarını sonuna kadar açacaktır.

İLETİŞİM, kaynaktan çıkan mesajın bir kanal aracılığıyla alıcıya ulaştırılması ve neticesinde geribildirim alınması sürecidir. İletişimde, her koşulda bir bilgi alışverişi söz konusudur. Bu sürecin en can alıcı noktası ise bilgi alışverişinin çift yönlü oluşudur. Taraflardan birinin dâhil olmadığı etkinliğe iletişim adını vermek doğru olmayacaktır. Burada yalnızca duygu, düşünce ve bilgi aktarımı vardır. Dolayısıyla kişiler arasındaki her konuşmayı iletişim olarak tanımlamak doğru değildir.

Ortada gönderilen bir mesaj, ileti varsa mutlaka buna verilen bir de tepki olmalıdır. Etkiye tepki döngüsünün kurulamaması iletişime ket vurur. Günlük hayatta bunun pek çok örneğiyle karşı karşıya kalırız. Söz gelimi ebeveynlerin, yetişkinlerin, öğretmenlerin çocuklara ve gençlere verdikleri emirler, direktifler iletişim olarak kabul edilemez. Çünkü burada muhatabın tepkisi dikkate alınmamaktadır. Yani kaynak, iletişim kurduğunu sanır, işin gerçeği ise bambaşkadır. İletişim sürecinin içine dâhil olamadığını, engellendiğini fark eden çocuklar ve gençler de bir savunma mekanizması olarak iletişimi keserler.

İletişim faaliyetini gerçekleştirirken dikkat edilmesi gereken birçok husus vardır. Özellikle gençlerle kurulan iletişimde daha hassas davranılmalıdır. Öncelikle genç, dinlenildiğini ve kabul edildiğini hissetmelidir. Sessizce ve pürdikkat yapılan dinleme eylemi, muhatabı harekete geçiren önemli bir sözsüz iletidir. Kimse karşısında sürekli konuşan birini görmek istemez. Böyle bir şeye maruz kaldığında ise kendini süreçten soyutlayıp özgürlüğünün kısıtlandığı fikrine kapılır. Neticesinde de duygularını ifade edemez. İletişimde denge çok önemlidir. Konuşma ve dinleme arasındaki hassas çizgi çok iyi ayarlanmalıdır. Konuşma boyunca devam eden pasif dinleme de genci olumsuz etkiler. Sessizlik, kişinin kendisini ifade edebildiği yere kadar devam etmeli, bu noktadan sonra ise aktif katılım gösterilmelidir.

Çocuk veya genci dinlerken hiçbir şekilde yargılama yoluna girilmemelidir. Fikirleri, duygu ve düşünceleri irdelenip analiz edilmeye kalkışılmamalıdır. Aktif katılımda en önemli hususlardan biri de “empati”dir. Dinleyici konumunda bulunan yetişkin birey, kendisini muhatabının yerine koyabilmeli ve onunla duygudaşlık kurabilmelidir. Genci anladığını, duygularının adını koyabildiğini açık etmelidir. Duyguları isimlendirirken ise eleştiriden, nasihatten ve sorgulamadan kaçınmalıdır.

İletişimin önemli bir parçası olan dinleme gerçekleştirilirken rastgele tavır takınılamaz. Birey, öncelikle bedensel olarak dinlemeye hazır olmalı ve bunu karşısındakine hissettirmelidir. Bizi dikkate almayan, başka işlerle meşgul olan, kalkıp gidecek görüntüsü veren bir kişiyle konuşmak istemeyiz. Söz konusu çocuklar ve gençler olduğunda ise durum daha önemli bir hâl almaktadır. Muhatabımızın boy uzunluğu dahi önemli bir faktördür. Konuşma esnasında gencin boy hizasını tutturabilmeliyiz.

Bir diğer husus ise göz temasıdır. Hiç göz teması kurmaz veya işi abartıp rahatsız edici derecede göz teması kurmaya kalkışırsak olumsuz bir etki oluştururuz. Ayrıca yüz ifademiz de karşı tarafa mesaj konusunda birtakım ipuçları verir. Bu nedenle anlatmak istediğimiz husus ile yüz ifademiz arasında da bir uyum ve tutarlılık olmalıdır.


İletişim engelleri

Sürecin sekteye uğramasına neden olan bir diğer faktör ise iletişim engelleridir. Genç bireyi dinlerken bunlardan uzak durmalı ve hassas davranmalıyız. Söz gelimi, kimse kendisine öğüt verilmesinden hoşlanmaz. Nasihatin kokusunu hisseden genç de iletişimden hızla uzaklaşacaktır. Sorunlarını paylaşan genç arkadaşın derdi sizin çözüm önerilerinizi almak değildir. Çözüme kendisi ulaşmak ister. Bu nedenle şahane fikirlerinizi kendi sorunlarınıza saklasanız iyi edersiniz.

Hangimiz bir taşıt misâli yönlendirilmek isteriz? Sevineceğimize de, üzüleceğimize de kendimiz karar verebilir, doğru yolu bulabiliriz. Yönlendirme kabiliyetinizi araçlarınızda test ediniz. Her bireyin hem pozitif, hem de negatif özellikleri olabilir. İyinin yanında kötü, güzelin yanında çirkin olması gayet doğal ve gereklidir. Genç, her şeyi iyi, güzel ve doğru yapmak zorunda değildir. Her hatasında onu eleştirir ve yargılamaya kalkarsanız, avuçlarınızın arasından uçup gider.

İnsan zihninde kötü çağrışımlar oluşturan sözcükler daha uzun süre hatırlanır ve etki eder. Kolayca ağzınızdan çıkan “aptal” kelimesi tüm ışıkları söndürür ve perde kapanır. Bu nedenle çirkin sözcüklerle ad takma huyumuzu bir kenara bırakmalıyız.

Meraklı bir varlık olan bireyin vazgeçemediği vasıflarından biri ise karşısındakini soru yağmuruna tutmaktır. “5N1K” kuralını yeni soru sözcükleri ekleyerek zenginleştirir ve atışa başlar. “Neden, niçin, ne zaman, nerede, ne ile, kim” bombardımandan kurtulmaya çalışan genç, tüm hızıyla olay mahallini terk eder.

Toplum olarak araştırma ve inceleme hususlarında çok yetenekliyiz. Elimizden ne uçan kurtulur, ne de kaçan. Yanlış oldu, bunlara maruz kalan körpe muhatabımız, bir yolunu bulur ve gayet güzel kurtulur. Tıpta kazandığımız tecrübelerimizi gençlerle olan iletişimimize aktarmakta da üstümüze yok. Hastalığı detaylıca inceler, teşhis eder ve bir çırpıda tanı koyarız. Keşke işi ehline bıraksak!

Tahlilde de hiç fena değiliz. Değme laboratuvar sonuçlarına taş çıkartırız, vesselâm. Fakat derdinin başka olduğuna kanaat getirdiğiniz genç, bakalım bizim sonuçlarımıza güvenecek mi? İletişim sırasında sakinleştirme, sükûneti sağlama bizim işimiz. Baktık olacak gibi değil, “Aman, boş ver!” der, düğümü çözeriz. Gerçekleştirdiğimiz bu sihirli teskin, ortalığı günlük güneşlik eder. Eder mi, yoksa muhatap gider mi, orası meçhul!

Hepimizin omuzları, bir başı okşayıp teselli etmek için mütemadiyen hazırdır. Okşar, sever, pamuklara sarar, canımlı cicimli cümleler dizeriz: “Düzelir canım benim. Tasa etme, bu da geçer…”

Bazen de bunların tam tersi olur. İlgisiz, umursamaz, vurdumduymaz biri olup çıkarız. Genç, derdini anlatmaya çalıştıkça biz de konuyu değiştirmek derdiyle dertleniriz. O bunu hissettiğinde ise kendisini olumsuz duygular denizinde bulur. Arabeske sığınır: “Ne sevenim var, ne soranım var, öyle yalnızım ki…”

Birçok iletişim engeli saydık. Bunların sayısını arttırabiliriz. Fakat gönlümüz, azalmasından yana. Çünkü bir gencin asla bunlara ihtiyacı yok. Onun dinlenilmeye, anlaşılmaya, kabul gördüğünü hissetmeye ihtiyacı var. Gerek pasif, gerek aktif şekilde yapacağınız dinleme ile ona çeşitli yönlerden yardımcı olabilirsiniz. Uygun koşulları ve imkânları sağladığınızda bir gençle iletişim kurmak ve engelleri kaldırmak hiç de zor olmasa gerek. Unutmayın, iletişim her kapıyı ve gönlü açar!

Sonuç

Ebeveynler ile gençler arasında yaşanan çatışmalar ve iletişim problemleri günümüzün en önemli sorunlarından biri ne yazık ki. Bu sıkıntılı durumun nedenlerine baktığımızda, her iki tarafın da mesuliyet sahibi olduğunu söyleyebiliriz. Fizyolojik ve psikolojik olarak hızlı bir değişim içerisinde olan genç, hem değişimlere adapte olma, hem de kimliğini oluşturabilme çabasındadır. Bu zorlu süreç, onun aile bireyleriyle birtakım çatışmalar yaşamasına ve iletişim kazalarına neden olur.

Taraflardan bir diğeri olan aile bireyleri de çoğu zaman farkında olmadan genç ile iletişim kanallarını kapatmaktadır. Tıkanan kanallar bir süre sonra çatışma ve kargaşaya neden olur. Daha tecrübeli olmaları dolayısıyla ebeveynlerin sorumlulukları daha fazladır elbette. Öncelikle, “Ben senin yaşındayken…” ibaresiyle başlayıp kıyaslarla uzatıldıkça uzatılan cümlelerden vazgeçilmelidir. Çünkü yaşanan yaş aynı olabilir ama bunun haricindeki her şey ayrıdır. Ebeveyn, kıyas mevzunu daha da ileriye götürür ve “Başkasının çocuğu öyle, sen neden…” propagandası yapmaya başlar. Oysa kimse başkası gibi olmak zorunda değildir.

Bir de aşırı korumacı ebeveyn tipi vardır. Çocuğa hiçbir sorumluluk vermez, her şeyi onun adına kendisi yapar. Olması gereken ise tercihleri, davranışları ve hatalarıyla gencin sorumluluk almasına izin vermektir. Verilen sorumlulukla birlikte dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise, sınırlara saygı gösterebilmektir. Sınırlara saygı gösterilmesi gence özgüven ve özyeterlilik kazandırır.

İletişim esnasında “sen” dili bir kenara bırakılmalı ve “ben” dili esas alınmalıdır. Çünkü “sen” dili suçlayıcı ve yıkıcıdır. İletişimi engeller.

Zaman çok değerli ve onu ancak değer verdiğimiz kişilerle paylaşırız. Bu nedenle gençlerimize ve çocuklarımıza zaman ayırmalı, onlarla keyifli aktiviteler gerçekleştirmeliyiz. Zevklerini, ilgilerini ve fikrini dikkate aldığımızı fark eden her genç birey, bizimle paylaşıma geçecek ve iletişim kanallarını sonuna kadar açacaktır.

Engelleri kaldırmak elimizde!