Gençleri zamansızlık içindeki bir zamana taşımak

Gelişmiş ülkelerde bir genç, ortalama 30-40 kitap okuyor. Bizde ise bunun tam 20 katını 1 yılda canhıraş deviriyor. Ancak bu hazırlık kitaplarının hiçbirinde düşünme/konuşma yeteneğine odaklı, evreni bütün olarak kavrayabilme yeteneği anlayışına uygun, doğru insan olma özelliğini içeren ve adam olmayı kuşatan bir muhtevâ yoktur.

TEDAVİDEN önce teşhis, cevaplardan önce de sorular önemlidir. Sözlük mânâsı olarak teşhis; “bir şeyi belirlemek, kim ve ne olduğunu anlamak, tanımak, seçmek, tanı ve diğerlerinden ayırt etmek” anlamlarına gelir. Bir nesnenin cins ve ayrımına göre tanımlanması zorunluluk arz etmezken, tedavi ve cevap aramada ilk şarttır.

Kazanılmış bilgi ilân edilmiş bir malûm ise, ayırt edicilik oluşturmaz. Tecrübe verilerine göre diğerlerinden ayırt edip karar kılmak bir mahâret ve üstünlük olarak görülebilir. Diğer bir ifadeyle, evrensel mânâda mertebesi bilinmeyen mutlak üstünlüğün “bilgi” olduğunu burada belirtmekte fayda var.

Farklı görüşlere sahip olmak, çekişmek ve uyuşmazlık gibi anlamlara gelen “ihtilâf”, yaralarımızdan birisi iken, büyük ihtiyaç duyulan ve ciddî özür/mazeret hâlindeki zarûrî durumlarsa toplum içinde kişiyi “doğruyu ihlâl etmek” ile karşı karşıya bırakabilmektedir.

Sızlanılan ve dert yanılan; kişi, grup ve toplumların birbirlerine karşı olan saygı, sevgi ve dostluk duygularının azalması, medenî ve ahlâkî davranışların nezâket sınırlarının dışına itilmesi, bilgi ve görgüden yoksun olmanın bir netîcesidir.

Bilgi ve görgü eksikliği iki çeşit olabilir: Biri, kişinin doğrudan kendisiyle alâkalı olan (cehl); diğeri ise, kişinin kendi dışında kalan durumlara ilişkin bilinmezlikleridir (cehâlet).

Günümüz dünyasında kişinin kendisiyle alâkalı söz ve davranışları konusundaki bilgisizliğinin kendisini bağladığı durumu bazı toplumlarda kabul görmüştür. Lâkin hiçbir toplumda, kendi dışında toplum ve çevre ile ilgili bilmedikleri kabul görmemiştir.  

Özellikle Batı dünyasında cehl tamamen benimsenmiştir ve kimse kimseye karışmaz. Bizim gibi toplumlarda ise, sistem olarak kişinin cehline dikkat edilmese de toplumlar haklı olarak hâlâ dikkat etmektedirler. Çünkü İslâm toplumlarında aile, toplumun en küçük tabiî grubunu teşkil eder.    

Teknik bir alet ve günümüzde dijital bir cihazdaki bir eksiklik, o cihazın çalışmamasına neden olur. Cihazlar, bütün parçaların doğru yerinde ve doğru işi yapıyor olması şeklinde tasarlanırlar.  

“Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı” olarak tanımlanan insanda en önemli durum, düşünme ve konuşma yeteneği ile evreni bütün olarak kavramasının beklentisidir.

Toplumun temeli ve kökleri olan gençlik ve onların geleceğinde, varlık ve doğru bilginin yanında dinî ve ahlâkî boyutlarının olması da beklenilmektedir. Sosyal hayata çıkıldığında bu beklentinin ne derece karşılandığı ise ciddî sorular ile teşhis edilmeyi beklediği, ardından doğru uygulama ile tedaviye muhtaç bir sorun olduğu görülmelidir.  

Üniversiteye giriş ve liselere yerleştirme sınavları tamamen iyi niyetlerle yola çıkılmış bir durumdur. Ülkede, hiçbir liseden sonra üniversiteye gidişin önü kapalı değildir. Bilimsel bilgiye “lise” düzeyinden başlamak için iyi niyetle kurulan “fen liseleri”, tamamen iyi bir “üniversiteye hazırlık” statüsünde ayrışmış bir kuruma dönüşmüş durumdadır.

Üniversiteye giriş sınavlarını en iyi yapan ülkelerden biriyiz. Ancak, içerik ve soru türlerinin zamanın rûhuna uygun olarak ne derecede cehl ve cehâletten kurtulmaya dönük olduğu da ciddî bir sorundur.

Gerek liselere geçiş, gerekse üniversitelere giriş sınavlarına ciddî hazırlanan öğrencilerin bir yıl içerisinde çalıştıkları “hazırlık kitapları”, en az 10 koliye sığıyor. Her bir kolide yaklaşık 70-80 kitap bulunuyor. Sınav sonunda bu kitaplar çöpe gidiyor. En iyisi ise geri dönüşüme veriliyor.

Madem bu kadar önemliydi, sınavın akabinde “çöpe” gidecek şeylerle gençler neden oyalanıyor? 

Bu kadar sayıdaki kitabı, “insan” özelliğini geliştirecek, millî, yerli ve kültürel değer odaklı kitaplar ile 10 yılda bir genç anlayarak okusa ve yaşasa, çok farklı ve istenen bir gençlik yetiştirileceğinden hiç şüphe edilmemelidir.

Gelişmiş ülkelerde bir genç, ortalama 30-40 kitap okuyor. Bizde ise bunun tam 20 katını 1 yılda canhıraş deviriyor.

Ancak bu hazırlık kitaplarının hiçbirinde düşünme/konuşma yeteneğine odaklı, evreni bütün olarak kavrayabilme yeteneği anlayışına uygun, doğru insan olma özelliğini içeren ve adam olmayı kuşatan bir muhtevâ yoktur. Bu kitaplarda, çocukları ve gençleri tamamen yarışta bir adım ileri götürecek ezber ve seçicilik mantığı odaklı, logaritma cetveli ezberletme gibi datalar verilmektedir.

Fen liseleri de Anadolu lisesi yapılmalı, üniversite giriş sınavlarındaki kitaplar kültür, düşünme ve kâinatı kavramaya yönelik, cehl ve cehâletten kurtulmaya odaklı kitaplar ile yer değiştirmelidir. Batı’dan alınan “bilim” gömleğini, hiç değiştirmeden Doğu insanına giydirmenin mantığı yoktur. Ancak bu şekilde bilen özne ile zâhir olan nesne ilişkiye geçtiğinde, nesneyi zamansızlık içindeki bir zamanda idrak edebilecek yola girilmiş olunur.