TEDAVİDEN önce teşhis,
cevaplardan önce de sorular önemlidir. Sözlük mânâsı olarak teşhis; “bir şeyi
belirlemek, kim ve ne olduğunu anlamak, tanımak, seçmek, tanı ve diğerlerinden
ayırt etmek” anlamlarına gelir. Bir nesnenin cins ve ayrımına göre tanımlanması
zorunluluk arz etmezken, tedavi ve cevap aramada ilk şarttır.
Kazanılmış bilgi ilân edilmiş bir
malûm ise, ayırt edicilik oluşturmaz. Tecrübe verilerine göre diğerlerinden ayırt
edip karar kılmak bir mahâret ve üstünlük olarak görülebilir. Diğer bir
ifadeyle, evrensel mânâda mertebesi bilinmeyen mutlak üstünlüğün “bilgi” olduğunu
burada belirtmekte fayda var.
Farklı görüşlere sahip olmak,
çekişmek ve uyuşmazlık gibi anlamlara gelen “ihtilâf”, yaralarımızdan birisi
iken, büyük ihtiyaç duyulan ve ciddî özür/mazeret hâlindeki zarûrî durumlarsa
toplum içinde kişiyi “doğruyu ihlâl etmek” ile karşı karşıya bırakabilmektedir.
Sızlanılan ve dert yanılan; kişi,
grup ve toplumların birbirlerine karşı olan saygı, sevgi ve dostluk
duygularının azalması, medenî ve ahlâkî davranışların nezâket sınırlarının dışına
itilmesi, bilgi ve görgüden yoksun olmanın bir netîcesidir.
Bilgi ve görgü eksikliği iki çeşit olabilir:
Biri, kişinin doğrudan kendisiyle alâkalı olan (cehl); diğeri ise, kişinin
kendi dışında kalan durumlara ilişkin bilinmezlikleridir (cehâlet).
Günümüz dünyasında kişinin
kendisiyle alâkalı söz ve davranışları konusundaki bilgisizliğinin kendisini
bağladığı durumu bazı toplumlarda kabul görmüştür. Lâkin hiçbir toplumda, kendi
dışında toplum ve çevre ile ilgili bilmedikleri kabul görmemiştir.
Özellikle Batı dünyasında cehl
tamamen benimsenmiştir ve kimse kimseye karışmaz. Bizim gibi toplumlarda ise,
sistem olarak kişinin cehline dikkat edilmese de toplumlar haklı olarak hâlâ
dikkat etmektedirler. Çünkü İslâm toplumlarında aile, toplumun en küçük tabiî
grubunu teşkil eder.
Teknik bir alet ve günümüzde dijital bir cihazdaki bir
eksiklik, o cihazın çalışmamasına neden olur. Cihazlar, bütün parçaların doğru
yerinde ve doğru işi yapıyor olması şeklinde tasarlanırlar.
“Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve
konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda
değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı”
olarak tanımlanan insanda en önemli durum, düşünme ve konuşma yeteneği ile
evreni bütün olarak kavramasının beklentisidir.
Toplumun temeli ve kökleri olan gençlik ve onların
geleceğinde, varlık ve doğru bilginin yanında dinî ve ahlâkî boyutlarının
olması da beklenilmektedir. Sosyal hayata çıkıldığında bu beklentinin ne derece
karşılandığı ise ciddî sorular ile teşhis
edilmeyi beklediği, ardından doğru uygulama ile tedaviye muhtaç bir sorun olduğu
görülmelidir.
Üniversiteye giriş ve liselere yerleştirme
sınavları tamamen iyi niyetlerle yola çıkılmış bir durumdur. Ülkede, hiçbir
liseden sonra üniversiteye gidişin önü kapalı değildir. Bilimsel bilgiye “lise”
düzeyinden başlamak için iyi niyetle kurulan “fen liseleri”, tamamen iyi bir
“üniversiteye hazırlık” statüsünde ayrışmış bir kuruma dönüşmüş durumdadır.
Üniversiteye giriş sınavlarını en iyi yapan
ülkelerden biriyiz. Ancak, içerik ve soru türlerinin zamanın rûhuna uygun olarak
ne derecede cehl ve cehâletten kurtulmaya dönük olduğu da ciddî bir sorundur.
Gerek liselere geçiş, gerekse üniversitelere
giriş sınavlarına ciddî hazırlanan öğrencilerin bir yıl içerisinde çalıştıkları
“hazırlık kitapları”, en az 10 koliye sığıyor. Her bir kolide yaklaşık 70-80
kitap bulunuyor. Sınav sonunda bu kitaplar çöpe gidiyor. En iyisi ise geri
dönüşüme veriliyor.
Madem bu kadar önemliydi, sınavın akabinde “çöpe”
gidecek şeylerle gençler neden oyalanıyor?
Bu kadar sayıdaki kitabı, “insan” özelliğini
geliştirecek, millî, yerli ve kültürel değer odaklı kitaplar ile 10 yılda bir
genç anlayarak okusa ve yaşasa, çok farklı ve istenen bir gençlik yetiştirileceğinden
hiç şüphe edilmemelidir.
Gelişmiş ülkelerde bir genç, ortalama 30-40 kitap
okuyor. Bizde ise bunun tam 20 katını 1 yılda canhıraş deviriyor.
Ancak bu hazırlık kitaplarının hiçbirinde
düşünme/konuşma yeteneğine odaklı, evreni bütün olarak kavrayabilme yeteneği
anlayışına uygun, doğru insan olma özelliğini içeren ve adam olmayı kuşatan bir
muhtevâ yoktur. Bu kitaplarda, çocukları ve gençleri tamamen yarışta bir adım
ileri götürecek ezber ve seçicilik mantığı odaklı, logaritma cetveli ezberletme
gibi datalar verilmektedir.
Fen liseleri de Anadolu lisesi yapılmalı, üniversite
giriş sınavlarındaki kitaplar kültür, düşünme ve kâinatı kavramaya yönelik,
cehl ve cehâletten kurtulmaya odaklı kitaplar ile yer değiştirmelidir. Batı’dan
alınan “bilim” gömleğini, hiç değiştirmeden Doğu insanına giydirmenin mantığı
yoktur. Ancak bu şekilde bilen özne ile zâhir olan nesne ilişkiye geçtiğinde, nesneyi
zamansızlık içindeki bir zamanda idrak edebilecek yola girilmiş olunur.