
GENÇLERİ keşfediyorum ve
mutluyum. Bu süreçte dayanağım olan birkaç hususu belirtmek istiyorum.
“Biz
gençken şöyle yapardık, eğer öyle yapmıyorlarsa yanlış yapıyorlar” gibi kalıplarla
kendimi sınırlandırmadım. Günlük ve sıradan hayatlarımız ile yücelttiğimiz,
inandığımız değerlerimiz arasındaki makasın varlığını kabul ettim ve benim
dünyamda epey geniş olan bu makasın başta gençler olmak üzere herkeste de
olabileceğini düşündüm.
Beni
rahatlatan bir başka kriter veya tutumum, gençleri de, başkalarını da
yargılamaktan vazgeçişim oldu. Bu yargılama işi ne kadar sıkıntılı bir şeymiş!
Yok efendim, şu davranışı yanlış, bu davranışı doğru, yok şu sebepten yanlış,
bu sebepten doğru… Bir de bilmediğimiz o kadar durum olduğu hâlde yargılamaya
kalkınca birçok mahcubiyet yaşıyorsunuz. Yargılamaktan vazgeçince ise tüm
bunlardan kurtuluyorsunuz. “Şunu şöyle yapıyor, bunu böyle yapıyor” deyip
geçiyorsunuz.
Bu
gençleri keşif sürecimin olmazsa olmazı, “güven”! Bu süreçte hiçbir gence
bilerek, farkında olarak yamuk yapmadım veya olduğumdan farklı görünmedim. Bana
emanet ettikleri sırlarını da ifşa etmedim. Hâsılı, benim açımdan gayet verimli
ve geliştirici bir süreç oldu. Peki, neler keşfettim?
Bir
hanımefendi, bir radyo veya televizyon konuşmasında şöyle demişti: “Hayranlıkla
kitaplarını okuduğum, şiirlerini ezberlediğim birtakım yazar, şair ve
sanatçının hayatına yakından tanık olunca tüm hayâllerim yıkıldı, dünyam
karardı. Keşke onları tanımasaydım da eserlerindeki hayranlığım devam etseydi
diye düşünüyorum…” Dediğim gibi, yargılamaya hakkım olmayarak söylemeliyim ki,
şu veya bu sebeple, bu hâl, geride bıraktığımız yüzyılın en bariz
karakteristiklerinden. Gençlerde bu karakteristiğe pek fazla rastlamadım. Belki
denilebilir ki, “Canım, gençlerin böyle oluşundan biz de memnun oluruz”. Hayır,
hiç de öyle değil! Benim oğlum, bir keresinde bana “Yalan söylüyorsun” dedi de
ne kadar sinirlendim. Gerçi söylediğim yalan değildi ama gerekli açıklamayı
yapmayınca yalan şeklinde görünüyordu. Eğer oğlum bana onu söylemeyip içinde
tutsaydı, bir başka ifadeyle bizim geçmişte yaptığımız gibi yapıp içindeki
düşünceyle dışındaki farklı olacak şekilde davransaydı, elbette sinirlenmeyecektim.
Ne var ki, anlatımımdaki eksikliği fark etmeyecek, kendimi geliştirmeyecektim.
Oğlum da yalancı bir babasının olduğuna inanacaktı. Bir düşünün, bana
söylendiği gibi bir şekilde bir bakanımıza, bir valimize söylense, bundan
memnun olur muyuz? Belki üslûbu iyi ayarlayarak aynı maksadı gerçekleştirmek
mümkün olabilir. Gençlerin o kadar detaylı üslûp öğrenmeye vakitleri olmadı. Veya
onlara göre maksadı gerçekleştiriyorsa, öyle konuşmanın ne mahzuru var?
Daha
teknik söylersek, gençlere göre esas, usulden evvel geliyor. Başta şahsımı kastederek
söylüyorum, biz hırsıza “Hırsızsın”, yalancıya “Yalancısın” veya bir sahtekâra,
ahlâksıza, namussuza hak ettikleri şekilde hitap edemeyen bir nesiliz. Öyle
diyemediğimiz için kendileri bizlerin söylediklerine uygun, “örnek şahsiyetler”
olarak arz-ı endam etmekteler. İyi de, gençler içi dışı bir mi yaşıyorlar?
Elbette! Bizlerle mukayese edilemeyecek kadar içi dışı bir yaşıyorlar. Türk
filmlerinden hatırlamanız lâzım; hani patronun şoförü kızları görünce hemen
patronun şımarık oğlu ve arabanın da sahibi oluverirdi, bu gençler arasında
noname (markasız) eşya kullanım modası var. Bu neyi getiriyor? Bir başkasının
arabasının, yalısının, yatının bu gençlerin gözünde neredeyse hiç değeri yok.
Bizim gibi sadece hafta sonu kullanacakları bir araba için 10 sene borca
girmiyorlar yani. Atlıyorlar bisiklete, gidiyorlar. Hem de dünyanın her yerine!
Otostop falan çekerken çekinme hissi, mahcubiyet falan hissetmiyorlar. Bu
hâllerinin bütün dünyayı, Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir sonucu var. Ki
beni acayip heyecanlandırıyor.
İlk
defa Sayın Cumhurbaşkanımızdan duyduğum “Teknofest gençliği” ifadesinin bir
hakikatin adı olduğunu anladım. Nasıl ve ne anladım? Beyazay, 3T Vakfı ile beraber
Teknofest organizasyonunun “Engelsiz Yaşam Teknolojileri” alanının yürütücüsü
oldu. Bunu hem kamuoyunun ilgisine sunmak, hem de tabana yaymak maksadıyla
Youtube’deki Türkiye Beyazay Derneği kanalında canlı “sohweb”ler yapıyoruz. Her
sohwebde şaşkınlıklar içinde kalıyorum.
Her
ama her program, şaşırdığım, sevindiğim, heyecanlandığım ve umutlandığım bir program
oluyor. Duygularında veya zihinlerinde, “Biz kimiz ki alçak, orta veya yüksek
irtifa roketi yapacağız? Uzaya cep uydusu göndereceğiz veya şu teknolojiyi
yapacağız” gibi bir aşağılık kompleksi, geri kalmışlık düşüncesi yok. “Gereğini
yaparsak neden olmasın?” diye düşünüyorlar. Gereği velev ki çok çalışmak,
uykusuzluk, basit zaman öldürmelerden vazgeçmek olsun… Programda
konuştuklarımın hepsi kendi medeniyet değerlerimizin bilincinde ve o değerlere
sahip. Bir sorunla karşılaştığında oturup şikâyet eden, Devlet’e, belediyeye,
ülkeye saydıran tipler değiller. Kafasını iki elinin arasına alıp bunu nasıl
çözebileceğini, çözemezse bununla nasıl uzlaşarak hayatını sürdürebileceğini
düşünen, bulmaya çalışan çocuklar...
Bir
programımız hariç, hepsi takım hâlinde çalışıyor. Düşünebiliyor musunuz,
bırakın 8-10 kişiyi, 2 kişi birlikte dahi neredeyse pazara bile gitmeyi
başaramazdık. Bunlar bir hedef için yıllarca çalışıyorlar. İşte birlik
olabilmek, beraber yürüyebilmek, çok güzel gelişmelerin ayak sesleridir,
habercisidir.
Bilmiyorum,
üst düzey CEO’larla, liderlerle tanışıp birlikte vakit geçirerek onları gözlemlediniz
mi? Gözlemleyip tespit edebildiğim kadarıyla onlarda da bunlara benzer
özellikler var. Meselâ herhangi bir aşağılık kompleksleri yok. Önce problemi
doğru anlamaya çalışıyor, sonra çözüme odaklanıyorlar. Hatta pek çok çözüm
üretip en iyisini seçmeye çalışıyorlar. Çözümleri hayata geçirirken son derece
cesurlar; herkesin vazifesini yapması konusunda çok katılar, tembelliği,
uyuşukluğu, insanî bile olsa bahaneleri asla kabul etmiyorlar. Sorunu tespit
ederken ayıpmış, günahmış, ideolojiye tersmiş, tanıdıklar ne dermiş gibi şeyleri
önemsemiyorlar. Çözümü hayata geçirme konusunda da “Gözünü budaktan sakınmıyor”
denecek kadar risk alıyorlar. Buna benzer çok özellikleri var.
Hâsılı,
gençlerimizi keşfederken hissettiğim mutluluğu anlatamam. Vaktiniz olursa,
Youtube’deki kayıtları izlemenizi öneririm. Bir kurgu olmayan, gerçeğin tamamen
kendisi olan bu sohwebleri izleyince eminim, siz de benim gibi eğlenecek,
şaşıracak, umutlanacak, heyecanlanacak ve mutlu olacaksınız. Gençler hakkındaki
kanaatlerinizi harika bir şekilde oluşturacaksınız. Aynı toplum içinde bir
şekilde birbirimizin tamamlayıcısı olduğumuz insanları tanımak ve peşin hüküm
vermemek iyi bir yöntem diye düşünüyorum. Muhteşem bir istikbâl şimdiden hepimize,
insanlığa hayırlı olsun!