Genç-yetişkin ittifakı

Bir yetişkinin de en az bir genç kadar ittifak sürecinde samîmi olması lâzım. Genç kendi doğallığının gereği nasıl sorularının ve itirazlarının cevabını arıyorsa, bizim de cevap ve itirazlarla ilgili malûmatımız varsa o gence yardımcı olmalıyız. Yoksa ister müsbet, ister menfi bir durum olarak yorumlayın ama bizim için de aynı süreç başlıyor demektir. Bilmediğimiz soruların cevabını bulmak, o âna kadar itiraz etmek aklımıza gelmediyse o itiraza iştirak edip öğrenme sürecine girmemiz gerekiyor.

AKLIMIN almadığı, alamadığı konulardan biri de, binlerce yıldan beri gençlerle yetişkinlerin çatışmalarının ittifaka dönüşememesi.

Binlerce yıl önce yaşamış insanlar da gençlerden şikâyetçi, yüzlerce yıl önce yaşamış insanlar da, onlarca yıl önce yaşamış olanlar da… Hattâ bugün yaşayanlar da…

Gençlerle yetişkinler arasında bir iletişim sorunu devam edip gidiyor. Bu sorun ailelerde, partilerde, derneklerde, devlette, hâsılı hem birimlerde, hem de katmanlarda var. Gençlerin yetişkinleri, yetişkinlerin de gençleri anlamaları sorunu çözülmediği sürece her iki taraf da kayıpta. Yoksa gerçek bir çözümsüzlükle mi karşı karşıyayız?

***

Genç kişinin doğallığını şöyle anlıyorum: Kapısını yeni araladığı dünyanın, toplumun, ülkenin şartları, hattâ kendisi hakkında çok az malûmatı olan, kendisine yüklenen çoğu bilgiyi tecrübe etmemiş, işin ters tarafı olarak enerjisi de çok yüksek durumda...

Size deseler ki, “Malûmatı/bilgisi az olan kişinin hızlı öğrenmesini sağlamak için ona bir özellik kazandırma yetkisi veriyoruz”, karşınızdakine nasıl bir özellik kazandırırdınız?

Sizi bilmem ama bana öyle bir yetki verselerdi, “hızlı ve iyi öğrenmesi için bol bol soru sorma ve öğrendiklerine itiraz etme özelliği” kazandırmak isterdim.

En güzel öğrenme yolu soru sormaktadır. Öğrenilenlerin tam ve kalıcı olması ise, öğrendiklerine farklı boyutlardan bakma fırsatı veren, öğrendiği boyuta itiraz yahut muhalefet etmekle mümkün olur. Meselâ, alın size bir soru: Havaya atılan bir cisim niçin yere düşüyor?

Bu soruya memnun oldunuz ve hemen “Yer Çekimi Kanunu”nu öğrettiniz. Karşınızdaki hemen itiraz etti: “Dediğin doğru olsa dumanın da gökyüzüne doğru yükselmemesi lâzımdı. Hattâ göldeki sandalların da gölün dibindeki yere doğru gitmesi gerekirdi.”

Bu itirazla size bir şekilde “Cahilsin” demiş olabilir. Ama sizin “kaldırma kuvveti” hakkında bilginiz varsa, alın size yeni bir bilgi ve boyut öğretme fırsatı!

Genç, bu vasfıyla çok hızlı ve etkili bir öğrenme sürecine girmiş oluyor. Aslında bu iki özelliğinin kölesi durumunda. Bu özellik tabiî başka fırsatlar da sunuyor. Sorularının ve itirazlarının cevabını alamadıysa, onun için yeni bir süreç başlıyor: Kâinatta bilinmeyen bir sorunun cevabını bulma ya da bir ürün üretme veya bir yöntem geliştirme süreci…

Bu, bir anlaşmazlığın süreci de olabilir.

Sorulan soruların veya itiraz edilen boyutların cevaplarını biliyorsak, o zaman o keyfe değmeyin gitsin! Genç de, yetişkin de mutlu… Eğer bilmiyorsak, her iki tarafın da nefsi devreye giriyor. Yetişkinin nefsi belki de, “Şu bacak kadar çocuk bizi sorgulama terbiyesizliğini nasıl yapar? Söylüyoruz, anlamıyor; bilmediğimizi anlayınca insanların önünde bizi küçük düşürüyor” gibi şeyler söylüyor. Gencin içinden de belki, “Biliyormuş gibi caka satıyor, şu meseleyi bile bilmiyor. Bunun söylediklerinin hepsi yanlıştır kesin” gibi şeyler geçiyor. İşte bitmeyen, işe yaramayan, zarar veren bir süreç!

***

Keşke gençliğimizi yaşarken kendi kendimize, “Yetişkin olunca ileride bizim yaptığımız gibi bize de böyle sorular ve itirazlar gelecek, biz de bize yapılanlardan beğenmediklerimizi o zamanın gençlerine yapmayalım” demiş olsaydık. Demesek de sorun değil, en azından şimdi bunun farkında olmak bile bize bu çatışmayı ittifaka dönüştürme fırsatı verir. Tabiî verir vermesine de, biz bu fırsatı değerlendirebilir miyiz, mesele budur!

Bir yetişkinin de en az bir genç kadar ittifak sürecinde samîmi olması lâzım. Genç kendi doğallığının gereği nasıl sorularının ve itirazlarının cevabını arıyorsa, bizim de cevap ve itirazlarla ilgili malûmatımız varsa o gence yardımcı olmalıyız. Yoksa ister müsbet, ister menfi bir durum olarak yorumlayın ama bizim için de aynı süreç başlıyor demektir.

Bilmediğimiz soruların cevabını bulmak, o âna kadar itiraz etmek aklımıza gelmediyse o itiraza iştirak edip öğrenme sürecine girmemiz gerekiyor.

“Bu yaştan sonra?”, “Benden geçti artık” gibi ifadelerle başlayan cümleleri bir tarafa bırakıp kolları sıvamak zorundayız. Üstelik bizim medeniyetimiz ve değerlerimiz insan hayatı için “mütemadiyen gelişim” sürecinde olmayı şart koşmaktadır.

Gelin, birlikte hayâl edelim: Gençler soru soruyorlar, itiraz ediyorlar ve yetişkinler o sorulara/itirazlara cevaplar yetiştirmeye çalışıyorlar. Her ikisinin de bilmediği, fark etmediği konular bulunca, “Yaşasın, bir keşif/icat fırsatı yakaladık!” diye sevinçten havalara uçuyor, sonra gece gündüz demeden araştırma-geliştirme çalışmaları yapıyorlar. Bu tabloyu aileden topluma, dernekten partiye, ilkokuldan üniversiteye, toplumdan devlete her yere uyarlayınız, muhteşem bir tablo olurdu! Neden başaramayalım?

Yunanistan, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelerle Türkiye, varlık yokluk savaşları yaptı, fakat 27 sene sonra ittifak edip NATO çatısı altında müttefik oldu. Bu böyleyken, kendi gençlerimizle mi müttefik olamayacağız, hem de muhteşem yarınlarımız için?