Genç yaşta vefat eden çalışkan yazar: Ömer Seyfettin

Ömer Seyfettin’in İstanbul’a alışması kolay olmamıştır. Yalnızlık duyguları içindedir ve para sıkıntısı başlamıştır. Ziya Gökalp’in de yardımıyla Türk Sözü dergisinin başyazarlığı görevine getirilir. Artık iyiden iyiye Ziya Gökalp’in fikirlerinin etkisi altına girmiştir. 1914 yılında Kabataş Sultanisine edebiyat öğretmeni olur. Ölene kadar bu görevini devam ettirmiştir.

HİÇ unutmam, orta ikinci sınıfa gidiyordum, Ömer Seyfettin’in “Kaşağı” hikâyesini okumuş ve sonunda ağlamıştım. Daha sonra aynı hikâyeyi anneme okuduğumda o da duygulanmış ve gözyaşlarına engel olamamıştı. Hikâyede, ağabeyinin iftirasına mâruz kalan Hasan’ın, haberinin olmadığı bir olaydan dolayı babası tarafından cezalandırılması ve hastalanıp ölmesi bizi oldukça etkilemişti.

Orta üçe giderken, Türkçe öğretmenim sınıftaki herkese “en çok sevdiği yazarı” sormuştu. Ben hiç düşünmeden “Ömer Seyfettin” demiştim. O da “Ömer Seyfettin, dilimizin sadeleşmesi için uğraş vermiş yazarlardandır” demişti. Öğretmenimin bu sözünden Ömer Seyfettin’in bir özelliğini daha öğrenmiştim.

Sonraki yıllarda Ömer Seyfettin, benim favori yazarlarımdan biri oldu. Hemen hemen bütün hikâyelerini okudum. Öğrencilerime de tavsiye ederek birçoğunun okumasına vesile oldum.

Ömer Seyfettin, adına “olay hikâyesi” de denilen klasik hikâyecilik anlayışının bana göre ülkemizdeki en önemli temsilcisidir. 1920 yılında vefat etmesine rağmen bu sahadaki öncülüğünü hâlâ muhafaza etmektedir. Onun, hikâyelerinde olayı ele alış, işleyiş ve anlatış tarzı birçok kişi gibi beni de etkilemiştir. İtiraf edeyim ki, bazı hikâyelerimde onun üslûbundan izler vardır.

Hayatı

Ömer Seyfettin, 11 Mart 1884 tarihinde (Rumî takvime göre 28 Şubat 1299), Balıkesir’in Gönen ilçesinde doğdu. Babası, Yüzbaşı Ömer Şevki Efendi’dir. Askerî okulları bitirmeden, sonradan orduya katılmış ve subay olmuştur. 1881’de Gönen’e tayin edilmiş, burada yaklaşık on yıl görev yaptıktan sonra İnebolu ve Ayancık’ta çalışmış ve binbaşı rütbesinde iken emekli olmuştur. Ömer Seyfettin’in annesi Fatma Hanım, İstanbul’un tanınmış ailelerinden birinin kızıdır.

Ömer Seyfettin’in ilk yılları, kışları Gönen’deki bahçe içindeki evde, yazları ise Karalar köyü yakınındaki çiftlik evinde geçer. Bu yıllardaki tek arkadaşı, kendisinden bir yaş küçük olan kardeşi Hasan’dır. Ömer Seyfettin, bu mutlu yıllara ait anılarını “And” hikâyesinde anlatmıştır.

Küçük Ömer, dört yaşında iken kâğıt ve kaleme olan ilgisinden dolayı mahalle mektebine gönderilir. Yedi yaşında iken babası Ayancık’a Askerlik Şube Başkanı olarak tayin edilince Gönen’den ayrılırlar ve Ömer, Ayancık’ta sübyan mektebine gider.

Ömer’in okulda yeterli öğrenimi görmediği kanaatine varan ailesi, onu İstanbul’a getirir ve Aksaray’daki  “Mekteb-i Osmanî” ye yazdırır. Burası özel bir okuldur ve yabancı dil olarak Fransızca öğretilmektedir. Yazar bu okulu “Açık Hava Mektebi” adlı hikâyesinde anlatmıştır. Ömer bu yıllarda annesiyle beraber dedesinin Kocamustafapaşa’daki konağında kalmıştır.


Ömer’in yeni okulda da istediği gibi yetişmediğini gören babası, onu okuldan alarak Eyüp’teki “Askerî Baytar Rüştiyesi” ne yazdırır. Yatılı olan bu okulda Ömer’i subay çocuklarının okuduğu özel sınıfa alırlar. Bu sınıftan mezun olanlar, doğrudan “Kuleli Askerî Lisesi”ne alınmaktadır.

Ömer bu okulda bazı arkadaşlarıyla beraber “Osmanlı Dram Kumpanyası” temsillerine devam etmiş ve bunun etkisiyle piyes yazma denemeleri yapmıştır. Okulda öğrenimine devam ederken gözlerinden rahatsızlanan Ömer, hava değişikliği için babasının yanına, Ayancık’a gönderilir. Ömer burada yalnız ve sıkıntılı bir yıl geçirir. Rahatsızlığı geçince tekrar okuluna döner ve 1896 yılında “Askerî Baytar Rüştiyesi”ni bitirir. Kuleli Askerî Lisesi yerine arkadaşı Aka Gündüz’le beraber “Edirne Askerî Lisesi”ni tercih ederek oraya kayıt yaptırır. Bu okulda okuduğu yıllarda edebiyatın değişik türlerine ilgi duymuş ve yazı çalışmalarına başlamıştır.

1900’de “Edirne Askerî İdâdisi”ni bitirir. Okulu bitirince İstanbul’a gelir ve “Mekteb-i Harbiye-i Şahane”ye kaydolur. Bu okuldaki ciddiyet ve disiplin havası, Ömer Seyfettin’in mizaç ve davranışlarını etkilemiştir. Düzenli olarak spor yapmakta, edebiyat ve matematiğe ilgi duymakta ve şiirler yazmaktadır.

Makedonya’daki karışıklık nedeniyle 1903 yılında Harp Okulu’ndan sınavsız mezun edilen Ömer Seyfettin, piyade asteğmeni rütbesiyle merkezi Selânik’te bulunan Üçüncü Ordu’nun İzmir Redif Fırkası’na tayin edilir. İzmir’de göreve başlayan Ömer Seyfettin, Kuşadası’ndaki redif taburuna gönderilir. Burada kaldığı üç yıl içinde yazdığı şiir ve hikâyeler, Selânik’te yayınlanan “Çocuk Bahçesi” ve “Kadın” adlı dergilerde takma isimlerle yayınlanmıştır.

1908’de İzmir’deki “Jandarma Zabitan ve Efrad Mektebi”ne öğretmen olarak tayin edilir. Bu yıllarda Çakırcalı Efe ve diğerleri, İzmir ve civarından haraç toplamaktadırlar. Ömer Seyfettin, Jandarma Okulu’ndaki öğretmenliğinden sonra teğmenliğe yükseltilir ve Üçüncü Ordu’nun Selânik’teki nizamiye taburlarına, oradan da Serez’e bağlı Menlik ilçesinin Razlık kasabası yakınlarındaki Yakorit köyü sınır birliğine komutan olarak gönderilir. Bundan sonra Ömer Seyfettin için zor yıllar başlamıştır. Akşama kadar dağlarda eşkıya ile mücadele etmektedir.

Bir süre sonra Manastır’ın Pirlepe ilçesine tayin edilir. Cavit Paşa’nın maiyet subayı olur. Çeşitli ilçelerde (Velmefçe, Osenova, Pirbeliçe, Serez, İştip, Babina, Demirhisar, Cuma-yı Bâlâ, Köprülü) kısa süren görevlerde bulunur. Gündüzleri dağlarda eşkıya takip etmekte, geceleri de kitap okuyup arkadaşlarına mektup yazmaktadır. Bu arada Selânik’teki yayın hayatını da takip etmekte ve Ali Canip Bey ile mektuplaşmaktadır.

1909’da üsteğmen olur ve Köprülü’deki Askerî Rüştiye’de beden eğitimi öğretmeni olarak çalışır. Sınır boylarında geçirdiği iki yıl boyunca karşılaştığı olaylar ve yaptığı gözlemler, Ömer Seyfettin’in fikrî ve siyâsî görüşlerini oldukça değiştirmiştir. Artık yeni Türk milliyetçi akımının görüşlerini benimsemektedir.

Aklında gerçekleştirmek istediği bazı projeler vardır. Bunlar için ordudaki görevinden istifa ederek Selânik’e gider. Gitmeden önce “Genç Kalemler” dergisine “Yeni Lisan” başlıklı bir yazı göndermiştir. Bu yazı, derginin 18 Nisan 1911 tarihli ilk sayısında imzasız olarak yayınlanmıştır. Böylece Ömer Seyfettin de “Yeni Lisan Akımı”nın öncülerinden olmuştur. Bu sıralarda Ziya Gökalp ile tanışırlar.

Selânik’e gelen Ömer Seyfettin, “İttihat ve Terakki Cemiyeti”ne üye olur. Genç Kalemler dergisi bu topluluğun yayın organıdır. Bu tarihten sonra hikâyeleri bu dergide yayınlanmaya başlar (Bahar ve Kelebekler, Pamuk İpliği, İrtica Haberi, Bomba). Ömer Seyfettin’in milliyetçilik duygularının gelişmesinde Ziya Gökalp’in etkisi büyük olmuştur.

Türk-İtalyan Savaşı’ndan sonra (Trablusgarp) 8 Ekim 1912’de başlayan Balkan Savaşları nedeniyle 10 Ekim 1912’de tekrar orduya çağrılır. Önce Garp Ordusu 39’uncu Alay’da görev alır, Komanova’da Sırplara karşı savaşır. 24 Ekim 1912’de Komanova Meydan Savaşı kaybedilince Arnavutluk’a doğru geri çekilirler. Sonra onun birliğine Yanya Kalesi’nin savunulması görevi verilir. Haftalarca süren kuşatmadan sonra Yanya Kalesi, Yunanların eline geçer ve Ömer Seyfettin esir düşer (18 Ocak 1913).

Atina yakınlarındaki Nafliyon kasabasında bir yıla yakın esir kalır. Bu sürede de yazı çalışmalarını devam ettiren Ömer Seyfettin, 28 Kasım’da esaretten kurtulur. 17 Aralık 1913’te İstanbul’a gelir ve annesini çok hasta bulur. Arkadaşı Ali Canip’e yazdığı mektubunda (18 Aralık 1913) annesinin hastalığı hakkında şunları yazmıştır: “Sevgili Cânib’im, dün İstanbul’a geldim. Bugün, işte sana bu mektubu yazıyorum. Vapur Çanakkal’a’da durmadı ki çıkayım… Annem hasta ve galiba ölecek; çünki pek zayıf ve harab gördüm. Zaten altmış yaşını geçmiş. Şimdi kan tükürüyor.”

Annesi ölünce, babası başka bir kadınla evlenip İstanbul’u terk etmiştir.

Ömer Seyfettin’in İstanbul’a alışması kolay olmamıştır. Yalnızlık duyguları içindedir ve para sıkıntısı başlamıştır. Ziya Gökalp’in de yardımıyla Türk Sözü dergisinin başyazarlığı görevine getirilir. Artık iyiden iyiye Ziya Gökalp’in fikirlerinin etkisi altına girmiştir. 1914 yılında Kabataş Sultanisine edebiyat öğretmeni olur. Ölene kadar bu görevini devam ettirmiştir.

1915’te düzenli bir aile hayatı yaşamak için evlenmek ister. Bu fikrini arkadaşlarına açar. Onlar da İttihat ve Terakki Partisi’nin ileri gelenlerinden Doktor Besim Ethem Bey’in kızı Calibe Hanım’ı tavsiye ederler. Kızın babası önce bu işe karşı çıkar, fakat aracıların ısrarları sonucunda razı olur. Calibe Hanım, Kadıköy’deki Fransız Mektebi’nde okumuş, modaya düşkün, ince, zarif bir bayandır. Önce nişan merasimi olur. Bir süre sonra da evlenirler. 1916’nın Aralık ayında bir kızları olur. Adını Fahire Güner koyarlar.

Aradan zaman geçtikçe, mizaçlarındaki farklar nedeniyle eşiyle anlaşmazlıklar yaşar. Araya giren dostları da bunların arasını düzeltemeyince evlilik daha fazla yürümez ve 3 Eylül 1918’de boşanırlar. Yazar, 4 Eylül tarihli günlüğünde, “eşinin alafrangalık müptelası olduğundan dolayı” anlaşamadıklarını yazar.

Eşinden ayrılan Ömer Seyfettin, Kalamış’ta bir ev tutar. İlk altı ay psikolojik olarak çok sıkıntılı günler geçirir. Moral bozukluğu, sağlığını da bozmuştur. Dört ay boyunca hiç yazı yazamaz. Bu sıkıntılı dönemi arkadaşlarının yakın ilgisi sayesinde atlatır ve yeniden yazı ve hikâyeler yazmaya başlar.

Ölümüne sebep olan hastalığın ilk belirtileri 1917’nin sonlarında görülmeye başlamış, fakat Ömer Seyfettin bunu ciddîye almamıştır. Hastalık içten içe ilerlemiş ve 1920’nin başlarında ciddî olarak rahatsız etmiştir onu. Ömer Seyfettin yine tedaviye gereken önemi vermez ve çalışmalarına devam eder. Fakat son birkaç gün içinde dikkat çekecek kadar zayıflamıştır.

4 Mart’ta aniden fenalaşır. Arkadaşları Ömer Seyfettin’i Haydarpaşa Tıp Fakültesi’ne götürürler. 6 Mart 1920 Cumartesi günü, saat 13:30’da, hastanede vefat eder. Doktorlar ölüm sebebinin şeker hastalığı olduğunu söylerler. Oldukça genç bir yaşta, 36 yaşında iken vefat eden Ömer Seyfettin, Kadıköy Kuşdili’ndeki Mahmut Baba Mezarlığı’na gömülür. Sonraki yıllarda mezarlıktan yol geçeceği için kabri Zincirlikuyu Asrî Mezarlığı’na nakledilir. Buradaki mezarı, Ali Canip Yöntem tarafından yaptırılmıştır.