Genç kızlar ve aileleri (2)

Ailesi kendi seçimi değildi ve oradaki bütün aksamalar hak etmediği bir örüntüydü. Fakat bu defa kendi seçmiş, kendi sevmiş ve inanmıştı; bir şeyler ters gitti diye bu inancından ve uğruna ailesini bile hiçe saydığı bu değerden bir anda vazgeçebilemezdi…

Yaşamdan kesitler

İÇ âlemde derin yara izleri bırakan pek çok hayat kırpıntısı var hafızamda. Ömrün çeşitli boyutları ve birbirinden keskin virajları boyunca birtakım acı hatıraları hafızaya derinlemesine nakşeden öğrenme usulleri de var. Deneyimlemek, görmek, duymak ve sezmek… İnsanın derdi insan olmakla, insan olmaya gayret etmekle başlıyor.

Bir Emniyet amiri ile yaptığım kısa bir görüşmede duymak eylemiyle öğrendiklerim, sezdiğim pek çok acıyı mühürlüyordu âdeta. Pek çok genç kızın sevgi vaadiyle ne tür tuzaklara itildiğini işittiğimde, korkulanın boyutları da gözler önüne serilmiş oldu. Aslında öfkenin ve isyanın kaçınılmaz menfi akıbeti sadece ailevî durumlar için geçerli değil. Nerede haklı ya da haksız, yüksek dozajlı bir öfke ve isyana meyilli bir kalp yangını varsa, keskin sirkenin küpüne verdiği zarar da bu hissedişlerin vardığı son durağı işaret ediyor. Bu yüzden genç kızların -ve aslında delikanlıların da- kendilerini son derece haklı buldukları ailevî sorunlara, sabır ve akıl yoluyla aşılması gereken bazı engeller olarak bakmaları gerek. Öfke ve isyan, şimdi anlatacağım bazı istenmeyen sonuçların birebir müsebbibi.

Emniyet amiri, pek çok genç kızın suça iştirakinde bir sevgili ya da eş figürünün etkinliğinden bahsetmişti. Çünkü onların kalbi sevgi arayışına düştüğünde, tuzaklara karşı duyarsız ve aklî ölçümlere karşı son derece isteksiz bir hâl alıyordu. Sevmek ve sevilmek ümidini besleyen bu yeni yolculuğun içinde karşılaştıkları suçlu tablosu bile geri atmalarına yetmiyor ve sevgiyi arayan kalbin yeni misyonu sevdiğini kurtarmak aşamasına evriliyordu. Her genç kız önce doğru zannettiği bir mihraka yöneliyor, sonra onda yanlışlar seziyor ama bu yanlışları düzelterek başta hedeflediği ahengi çabayla ve fedakârlıkla elde etmeye çalışıyordu. Fakat bu fedakârane ve kurtarıcı tavır, yanlış olanı düzeltmek şöyle dursun, doğruları da yanlışa dönüştürüyordu.

Ailesiyle sorun yaşayan ya da iç dünyası buna yatkın olan genç kız, sevgiyle uzatılan bir eli tutuyor, bu elin sahibinde zamanla uçurum derinliğinde birtakım yanlışlar ve aksamalar fark ediyor. Bu uçurumdan düşmemek derdine değil de bu uçurumu düz bir araziye benzetmek gayretine düşüyor. Bu gayret ne akla, ne vicdana uygun oysa. Hatta işler öyle bir raddeye geliyor ki genç kız kurtarıcı rolünü benimserken karşı taraf bundan faydalanabileceği ümidiyle yeni taktikler geliştiriyor.

Hep düzelecekmiş hissi ve vaadiyle kurtarıcısına ümit aşılıyor yani mazlum tabiatını iyiden iyiye gözler önüne seriyor fakat bir yandan da düzelmek şöyle dursun, kurtarıcısını da uçuruma sürüklüyor. Bu uçurumdan sadece suçlu ve suçluyu kurtarmaya çalışan fedakâr sevgili/eş değil, beraberinde bir ve bazen de birkaç aile de düşüyor. Bir yanlış, bin yanlışı beraberinde getiriyor. Bunu destekleyen bir hafıza kartımı daha burada açık ediyorum.

Bağımlıların tedavi gördüğü merkezlerden birinde, uzun yıllardır kayıt görevini icra eden ve pek çok olaya şahit olan bir yetkiliyle yaptığım konuşma, Emniyet amirinin dikkat çektiği hususu bir kez daha görünür ve elle tutulur bir kıymete eriştirdi. Madde bağımlılığıyla tedaviye getirilen genç kızların çok büyük bir çoğunluğu, sevdikleri ve sevildiklerini zannettikleri erkekler tarafından bu girdaba sokulmuşlardı. Ya bir sevgili ya da bağımlı bir koca, bir kızı, bir kadını, bir anneyi, adını bile duymayacağı maddelere duçar etmişti. Çünkü bu genç kız, ailesinde göremediği sevgiyi dışarıda aramaya kalkmış, bu arayışta hiçbir kıstası kendine şiar edinmemiş ve ilk uzatılan eli sıkıca tutmuştu. Evet, hedefi sevgiydi. Bu sevgi arayışı ile gözler önüne perde inmiş, en baştan beri sevgilide “Buradayım” diye bağıran aksaklıklar bir şekilde güzellenmiş ve aradığı huzuru bulduğuna ikna olan genç kız, bu yeni hayata hesapsız ve ölçüsüz bir şekilde adım atmıştı.

Bir süre sonra sevdiği ve güvendiği kişinin bir madde bağımlısı olduğunu ve hatta bu uğurda ailesine, çevresine bile büyük zararlar verdiğini gören âşık, kendini ve geleceğini kurtarmak gayretinden önce sevdiğini kurtarmak görevine soyunmuştu. Gel zaman git zaman, bir çocukla ilgilenir gibi bağımlı sevgiliyi kurtarma operasyonlarında kendini unutan âşık, bağımlı hâle gelmiş ve kendini bu merkezde bulmuştu. İşin acı tarafı, bir erkeği bağımlılıktan ve bağımlılığın yol açtığı suç dolu yaşamdan kurtarmaya çalışırken kendini feda eden ve aynı uçuruma düşen genç kız, bu hastaneye bir şekilde getirilene kadar nasıl bir yanlışlığın peşinde sürüklendiğini de fark edememişti.

Bu hikâyelerin iyi biteni de var, kötü biteni ve hatta hâlâ kötü devam edeni de. Aslında evinde otururken geleceğe dönük hayâllerinde bir anne olmak, sevmek ve sevilmek gibi en nahif talepleri kalbinde büyüten genç kız, daha en baştan birtakım gerçekleri görmeyi reddetmiş ve sonunda düştüğü uçurumu bile çok geç fark edebilmişti. Pek çok kez bu kaybolan hayatlara kızların ailesi de ekleniyor ne yazık ki. Hatta varsa çocuklar da…

İyiliğin ve iyi bir kalbin gözle görülüp elle tutulur olduğu, çoğu zaman yadsınan bir gerçek. Hâlbuki insanın anne-babasını ve tüm çevresini karşısına aldığında çok da iyi bir istikamette olmadığı aşikârdı. Ama onu seven genç kız, onu haksızlığa uğramış ve çok iyi olduğu hâlde herkes tarafından dışlanmış bir kahraman olarak görmüş, bir süre bu masalla aklını uyutmuştu. İşlerin rengi yavaş yavaş ortaya çıkınca, bu kez de kendini kurtarıcı rol modeli olarak yeniden programlamış ve nasıl bir akıbete sürüklendiğini tâ ki düşene dek fark etmemişti.

Peki, daha en başta sevgiyi arayan ve ailesinde bulamadığı için öfke ve isyan aşamasına geçen bu genç kız, neden aynı öfkeyi sevdiği kişiye göstermemişti de tam tersine kendisi için kurtarıcı ilân etmişti? Hâlbuki ailesinin yanlışları yüzünden onlara sırt çevirmiş, bambaşka hayatlara adım atarken ailesini suçlu görmüş ve en ufak bir vicdan muhasebesi yapmamıştı. Ama şimdi tuttuğu bu elin bir suç makinesi olduğunu fark ettiğinde, buradan da kaçmak ve kurtulmak yerine neden bu defa en fedakâr, en cefakâr rolünü üstlenmişti?

Aslında cevap çok açık: Ailesi kendi seçimi değildi ve oradaki bütün aksamalar hak etmediği bir örüntüydü. Fakat bu defa kendi seçmiş, kendi sevmiş ve inanmıştı; bir şeyler ters gitti diye bu inancından ve uğruna ailesini bile hiçe saydığı bu değerden bir anda vazgeçebilemezdi.

Bu bahsettiğim “kurtarıcı” modeli, sanırım kadınların annelik içgüdüsüne de benziyor. Elbette psikologlar bu duruma çok daha geçerli bir sıfat ve açılım getiriyordur. Fakat genç kızların artık evliliği ve aşkı, kadının kurtarıcı ve düzeltici misyon edindiği bir çıkmazda değerlendirme vahametinden kurtulmaları gerekiyor. Bunun için de daha en baştan bazı ölçme ve değerlendirme usullerine ihtiyaçları var. Bir erkeğe, ailesi dâhil, bütün çevresi tepkiliyse orada bir mağduriyet değil, çok büyük bir oranla bir suç zinciri vardır. Bu suç zinciri içinden bir kızın kendini feda etmesiyle değil, aklını ve vicdanını harekete geçirmesiyle kurtulabilir. Ve ne yazık ki bu tarz yaşam biçimleri içinde ısrarla kalmayı tercih eden bireyler, kurtarıcı rolünde kendini feda eden kızları/kadınları da aynı yolun yolcusu yapmak için bütün gayretlerini harcamaktalar.

Hastane görevlisi aynen şöyle söylemişti: “Buraya tedaviye yatırılan kızların büyük bir kısmını eşleri ya da sevgilileri bağımlı yapıyor.”

O çok mağdur ve mazlum zannedilen kişi bunu bilinçli yapıyor. Çünkü insan ne kadar sevse de bu suç dolu hayata bir yere kadar dayanabilecek. Ancak kendi de bu suçun bir paydaşı olursa, o zaman başka…

Terk edilmemek ve sonsuz desteği kaybetmemek için sevilen kişinin yeni plânı, kurtarıcısını da aynı bağımlılığa düşürmek ve böylece bütün çıkış kapılarını içeriden kilitlemek.

X, çok güzel bir kalbe sahipti. Genç kızlığının ilk hevesleri kalbindeyken ailesiyle birtakım sorunlar yaşıyordu. Bu sorunların bir kısmı anne-babadan, bir kısmı çevreden kaynaklanıyor ama bir kısmı da X’in iç âleminde var edilip orada büyütülüyordu.

X, diğer her genç kızın ailesiyle kusursuz bir ilişki içinde olduğunu varsayıyor ve kendisinin içine düştüğü bu sevgi yoksunluğuna bir çözüm bulması gerektiğine inanıyordu. X’in sevgi dolu kalbi zamanla öfke ve isyan ile dolmaya başlamıştı. Artık ailesine katlanamıyor, onlardan kurtulabilmek için her yolu deniyordu. Öfkesi öyle boyutlara varmıştı ki anne-babadan gelen her türlü nasihatin zıddında eylemler gerçekleştirmeye başladı. Ailesi “Geç gelme!” dedikçe o geç gelmeye, ailesi “Şuraya gitme, şununla görüşme!” dedikçe o tam zıddında yaşamaya başlamıştı. Bu, ondaki sevgi açlığını dindiren bir hırs hâlini almıştı.

Sonra X’in karşısına biri çıktı. Bu bir erkekti ve tıpkı X gibi ailesi tarafından anlaşılmayan, haksızlığa uğrayan bir vasattaydı. X’in karşısına çıkan Y, önce ne kadar mağdur ve mutsuz olduğuna X’i ikna etti. Ama çok hızlı bir şekilde diğer aşamaya geçti ve X’e olan sevgi ve bağlılığını göstermeye başladı. Gece yarıları bile kapısının önüne geliyor, onu bu sevgisiz aile ortamından kurtaracağını vaat ediyor, X’in çok daha güzel bir hayatı hak ettiğini iddia ediyordu. X de ailesine baktı, baskıcı ve sivri dilli buldu. Bir de Y’ye baktı; ne kadar da sevgi ve şefkat doluydu.

Ama bu “sevgi” adı altında yapılanlar aslında evlenilecek ve çocuklarına baba olacak bir figürden çok uzaktı. X’in ailesinin kaygılarını ve kısıtlamalarını bile Y eleştiriyor, onu çok üzdükleri konusunda X’i bir kez daha ikna ediyordu. Artık X, gece yarıları bile telefonla konuşmaya başlamış, eve daha da geç gelir olmuştu. Ailesi de bu durumdan rahatsızdı; bir şeyler olduğunu seziyor ve X’e nasihatlerin dozajını arttırıyordu. Bu da sık sık çatışmalara ve kavgalara neden oluyordu. Ne yazık ki X bilmiyordu. Kendisini korumaya çalışırken biraz çirkin görünen ailesi, kendisini gece gündüz ailesiyle yüz yüze getirecek kadar peşinde dolaşan Y’den çok daha sevgi doluydu. Ama X’e hiç de öyle gelmiyordu. Zamanla X, ailesini hayatından çıkarmaya ve Y ile bir yola koyulmaya karar verdi. Ama X’in ailesi bu toplumdan itilmiş, ailesinin bile haksızlık ettiği, kimsesiz Y’ye asla X’i vermezdi. Zaten Y’nin arkasında da ona sahip çıkacak bir ailesi yoktu. Bu yüzden tek çözüm, aileleri arkada bırakmak ve el ele vermekti.

Bir şekilde bunu yaptılar. Evlendiler. İşte o günden beri X’in yüzü bir daha hiç gülmedi. Zamanla anladı ki, Y’nin herkesçe dışlanmasında bir mağduriyet değil, bir bıkkınlık vardı. Çünkü Y maddî manevî bütün ailesini çökertmiş, şimdi yeni bir dayanak olarak X’i seçmişti. X gece gündüz uğraşıyor, Y ile güzel bir hayat sürebilmek için çabalıyordu. Ama zaman zaman da ailesinin “Yapma, etme!” nidaları kulaklarında çınlıyor, pişmanlık kırıntıları kalbine yerleşiyordu. Derken çocukları oldu. Şimdi bir yuva ve bir çocuk vardı. Ama Y’nin iş tutmayışı, bir aile babası gibi davranmayışı X için bir çile hâline dönüşmeye başlamıştı. Y geceleri bile dışarılarda geziyor, eve bir geliyor, bir gelmiyor, doğru düzgün çalışmıyordu. Dışarıda ne yapıyordu, kim bilir? Bir zaman sonra Y’nin yasa dışı işler yaptığı, eve sürekli uğrayan polislerden de ayan olmuştu. Y aynı zamanda bir bağımlıydı. Bulduğu parayı bile maddeye yatırıyor, çocuğuna süt alacak kadar bile etrafını görmüyordu.

Ama X karar verdi, Y’i kurtaracaktı. Uzun yıllar bu ülküye adadı kendini. Bu sancılı yolda polisiye olaylar, maddî sıkıntılar, ağlamalar, krizler ve bilumum istenmeyen pek çok olay yaşadı. Ama yılmadı. Ailesine de dönmedi. Ne de olsa ailesini kendisi saf dışı bırakmış ve bu hayatı seçmişti. X bir zamanlar genç, güzel ve ümitliydi. Ama Y’ye olan sevgisi, ailesine olan öfkesi ve en nihayetinde Y’yi kurtarmak için üstlendiği o gizli görev neticesinde X, şimdi bir bağımlılık tedavi merkezinde yatmaktaydı ve Y’den en ufak bir haber yoktu. Şimdi yeniden ailesi yanındaydı. Onun düşmesine mâni olamamışlardı ama kaldırmak için oradaydılar. Fakat olan, X’in hayâllerine, ümitlerine ve yıllarına olmuştu…

Bu yaşamdan kesit, sadece bir örnek. Daha bunun gibi ve bundan da beter nice acı öykü var. Nice hayat, bir sevgi arayışında sönüyor. Ve maalesef bu ekseri iki şekilde gerçekleşiyor: Genç kızın ailesine olan öfkesi ve dışarıda onun bu zaafını avantaja çevirmek üzere bekleyen sevgili(!)…

Peki, genç kızlar gerçek sevginin peşinde bu kadar yanılıyorlarsa, gerçek sevginin ve olması gereken kimliğin mi farkında değiller? O konuda da genç kızlara çok önemli birkaç belirtiden bahsedeceğim…

(Devam edecek…)