Gelişini değil, gidişini kutlamak

Bugün senenin son, yarın da ilk günü… Yarın, aynı zamanda müminler için bayram sayılan kutlu bir zaman dilimi… Böyle bir güne ulaşıyor olmak sevincimizi arttırsa da, o vakti, eski zamanlarda kalan sık saflar ile birbirine kenetlenerek edâ ediyor olmaktan ırak kalmamız da kederimiz. Sancımız, bize umut bağladığımız o aydınlık sabahları getirsin…

İNSANIN -duyu organlarının yanı sıra beden yapısına bakarak- okumak, yazmak, işitmek, söylemek, yemek içmek, gitmek gelmek, yorulmak terlemek, yatmak kalkmak gibi sayısız eylemin figüranı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu durum, Milât’tan 2 bin yıl önce de böyleydi, şayet kıyâmet kopmaz ise 3 bin yıl sonra da böyle olacak. Tıpkı bilim adamlarının, filozofların, hekimlerin, hâkimlerin, peygamberlerin, evliyâların, din adamlarının, dervişlerin, papazların, kâhinlerin, gezginlerin, şairlerin, yazarların, kâtiplerin, ravîlerin, müzisyenlerin, ressamların, kralların ve sultanların okuyup yazdıkları, işitip söyledikleri gibi…

Şimdi gitmek vaktidir!

Evrendeki galaksilerin bir parçası olan bu gezegendeki her canlının “gitmek” üzere dünyaya geldiğini aklımızdan çıkarmadan, 2020 senesinin de “gitmekle” mükellef olduğunu bilmemiz gerek.

Bu yılı ötekilerden ayıran sebeplerin başında gelen felâketlere bağlı kayıplar üzerine insanın kendi cinsiyle arasına yerleştirdiği bir mesafe mevcûttu ve bu bize ağır geldi…

Yazıyı kaleme aldığım saatlerde Gaziantep, İstanbul ve Malatya’dan gelen haberlerle sarsıldık. Üç kadının cinayete kurban gittiğini haber veriyordu gazeteci arkadaşlarımız.

Biri “anneydi” ayaklarının altına cennet serilen; diğeri “öğretmendi” kırk yıl kölesi olunan; üçüncüsü “eşti” iyi günde, kötü günde hep yanında olmaya söz verilen…

Anne Vesile Dönmez’i, şizofren oğlu pompalı tüfekle başından vurarak; öğretim üyesi ve öğretmen Aylin Sözer’i cani sevgilisi boğazını kestikten sonra evini ateşe vererek; son kurban Selda Taş ise uyuşturucu kullanan sabıkalı eşi tarafından başından vurularak öldürmüştü.

İşte o yüzden, felâketlerin, cinâyetlerin, savaşların bitmesi için, içinde bulunduğumuz yıl da bir an önce bitmeli!

Her yıl, senenin son gecesinde başta Hıristiyan âleminin coşkuyla kutladığı, sair dinlerin temsilcileri ve ülkelerin de bu coşkuya ortak olduğu çağda belki “ilk kez” farklı bir uygulama yapılacak ve yeni yılın “gelişini” değil, “gidişini” kutlayacağız…

Her gününe, her saatine ayrı bir şerhi ve hâdiseyi yerleştiren 2020 yılı her halükârda bizi bambaşka bir zamana ulaştıracak: Ya dijital çağın kapılarını ardına aralayacak ve yarı robot insan gezegenine çevirecek ya da geceden sabaha giden yolun kılavuzluğunu yaparak, bizi aydınlık bir sabahla buluşturacak.

En korkunç olanı da bugünleri mumla arayacağımız daha karanlık bir çağa çıkarma ihtimâli… Böylesi kaotik ortamlarda, inananlar kurtuluş reçetesi saydıkları mukaddes kitapta geçen beyanlara ve umutlarına sarılırlar. Yoksa yeni seneye bel bağlayıp yan gelip yatmayacak bahsi geçen inananlar ile insanlığa hizmet eden insanlar…

Bugün senenin son, yarın da ilk günü… Yarın, aynı zamanda müminler için bayram sayılan kutlu bir zaman dilimi…

Böyle bir güne ulaşıyor olmak sevincimizi arttırsa da, o vakti, eski zamanlarda kalan sık saflar ile birbirine kenetlenerek edâ ediyor olmaktan ırak kalmamız da kederimiz.

Sancımız, bize umut bağladığımız o aydınlık sabahları getirsin…