Geleneksel el sanatlarımızdan Maraş işi

Maraş işi geçmişten günümüze, üretim ve kullanımına yönelik bilgi kaynağının aktarımıyla gelmiştir. Bu aktarım sırasında usta-çırak ilişkisi vardır; aile içi eğitim ve öğrenim süreci işler. Desenler bu emeği üretenlerin belleğindedir. Bu bağlamda diğer el işlemeleri gibi Maraş işinin de kuşaklar boyu tekrar tekrar ve genel özelliklerini koruyarak, üretiminin sürekliliği ve aynı zamanda bu sanatın devamı adına desteklenmesi gerekir.

KAYNAĞI tarihin derinliklerine dayanan kültür varlıklarımızdan el işlemeciliği, geçmişten günümüze varlığını sürdürerek en güzel örneklerini sunmuştur. Geleneksel sanatlarımız arasında önemli bir yere sahip olan el işlemeciliği, toplumun mânevî zenginliğinin en üst düzeyde yansıtıldığı sanat kollarından biridir. Müzelerimizi ve saraylarımızı gezerken mutlaka şâhit olmuşsunuzdur.

İşlemelerimizin yaklaşık iki bin yıllık bir geçmişe sahip olduğuna tanık olarak, taşıdığı dönemsel özellikleri itibarıyla ne kadar zengin ve ihtişamlı bir geçmişe sahip olduğumuz aşikârdır. O zenginlikten bir olarak, bir adım geriye gidince hayranlık uyandıran bir sanattır “Maraş işi” de. Bu nevi şahsına münhasır muhteşem işlemenin tarihinin Selçuklular devrine kadar uzandığı bilinmektedir. Selçuklu sultanlarının dokutmuş oldukları ipek ve atlas kumaşlar, üzerlerine saray işlemecileri tarafından altın ve gümüş tellerle işlendiğinde birer şahesere dönüştürülürlermiş.

Osmanlı’da ise çeyizlerde “yükte hafif, pahada ağır” tâbiriyle en nadide parçalar olarak kendine başköşede yer bulan Maraş işi, Dulkadiroğlu Beyi’nin kızı Emine Hatun’un, Çelebi Mehmed’in eşi olarak saraya gelin gidince çeyizleri arasında yer alır. Maraş işi işlemeler böylelikle Osmanlı kadınının dikkatini çekerek beğenisini kazanmıştır. Sonrasında yine Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan Mehmed’e gelin giden Dulkadiroğlu Beyi’nin kızı Sitti Mükrime Hatun’un 40 katır yükü çeyizinin içinde Maraş işlerinin bulunması, bu işlemenin İstanbul ve Rumeli’ye yayılmasına vesîle olmuştur.

Bu tarihten sonra ilâvelerle daha da zenginleştirilen Maraş işi, genç kızların çeyizlerinde yerini almaya devam ederek bugünlere gelmiştir.

Anadolu’da çeyizler hazırlanırken, genç kızın yeni hayatında kullanacağı pek çok eşya, genellikle bulunduğu yörenin en değerli el işlemeleri ile bezenir. El emeği, göz nûru ile hazırlanır. Annesinin, kardeşinin, eşin dostun emeği vardır. Yorganlar, seccâdeler, yatak örtüleri, oda takımları ve perdeler sevdiklerinden izler taşır.

Maraş işi, aslında toplumda “sim-sırma işi” olarak akıllara gelmektedir. İşleme sanatları içerisinde gerek hazırlık aşaması, gerek kullanılan malzeme ve işleme tekniği açısından oldukça farklılık gösteren Maraş işi, aynı zamanda yapıldığı yere ve döneme göre “Dival işleme”, “mukavva işi”, “bastırma” ve “mıhlama” isimleri ile de anılmaktadır. Lâkin Kahramanmaraş ilimizde yoğun bir şekilde uygulaması yapıldığından, yaygın olarak “Maraş işi” adıyla bilinmektedir.

Eski kaynaklarda daha çok “Dival işi” olarak bilinen bu işleme türü oldukça zahmetlidir. Kartonla beslenerek üstte sırma işleme olarak kadife ya da tok kumaşlara yapılan nakış türüdür. Tek yüzlü bir nakıştır. Biri kumaşın ön yüzünden yürütülen ve arkadan görünmeyen, diğeri de arka yüzden yürütülüp ön yüzden görünmeyen iki ayrı ip ile işlemesi yapılır. Desen çizimi, deseni deriye çekme ve işleme olarak üç aşamalı şekilde “cülde” denilen tezgâhta işlenir. Altın ve gümüş rengi sırma, sim ve ipek iplik kullanılır.

Günümüzde “Maraş işi” denilince ilk akla gelen, “bindallı” adı verilen kına gecelerine özel giysilerdir. Bunun dışında sabahlık, çanta, terlik, bohça ve seccâdede kullanılır. Lâkin kullanım alanı bu ve bunlara benzer alanlar gibi görünse de sadece kıyafetle sınırlı değildir. İşleme tekniği açısından hat sanatıyla uyumlu olduğundan, hat levhalarında uygulanmasının yanı sıra Kâbe-i Muazzama örtüsü de bu teknikle işlenmiştir. Yine sanduka ve minber kapı örtülerinde de yerini almıştır.

Buraya kadar yazdıklarımız işin güzel tarafı; bir de farklı bir boyutu var ki, bu nokta içimi acıtıyor: Bu sanat da diğer el emekleri gibi “moda” denen gelip geçici akımdan/yozlaşmadan nasibini alarak değersizleştirme çabalarına maruz kalmaktadır. Sanayileşmenin arttığı bir dönemde bu işin makinelerde yapılarak aslından uzaklaştığını görüyorum. Seri ve hızlı üretime karşı olduğumdan değil, iki sonucun da aynı kefeye konularak sanata ve sanatçılara haksızlık yapılmasıdır beni üzen.  

Maraş işi geçmişten günümüze, üretim ve kullanımına yönelik bilgi kaynağının aktarımıyla gelmiştir. Bu aktarım sırasında usta-çırak ilişkisi vardır; aile içi eğitim ve öğrenim süreci işler.  Desenler bu emeği üretenlerin belleğindedir. Bu bağlamda diğer el işlemeleri gibi Maraş işinin de kuşaklar boyu tekrar tekrar ve genel özelliklerini koruyarak, üretiminin sürekliliği ve aynı zamanda bu sanatın devamı adına desteklenmesi gerekir. Ayrıca üretilen ürünlerin tüketiciye ulaşması noktasında dağıtım ve pazarlama kanalları oluşturarak bu kanalları gerek yurtiçi, gerek yurtdışı pazarlara açmak ve sanatın, dolayısıyla sanatçının uzun ömürlü olmasını sağlamak önemlidir.

Kahramanmaraş’ın en önemli kültürel değerlerinden biri olan ve şehrin adıyla anılan Maraş işinin eski zamanlara ait bir güzellik olarak hatırlanmasına gönlüm razı değil. Yeni kullanım alanları ve tasarımlar oluşturularak bunların önünün açılması ve el sanatı varlığının sürdürülmesi önemlidir. Ülkemizin geçmişten geleceğe taşınan kültür tarihi açısından değeri büyük olan bu el emeği ürünlere gereken özeni göstermenin bir zorunluluk olduğu kanaatindeyim.

Bu yolda emeği geçenlere teşekkürler!