Geleneğimiz bizden ne istiyor?

Çocuk ile anne baba arasında inanç gibi ciddî bir konu üzerinde bile anlaşmazlık, çocuğun anne babaya iyi davranıp kendi istediğini yapabilmesiyle çözülebiliyorsa, genel olarak hayatında da anne babaya iyi davranarak, onlarla anlaşmazlık yaşadığı noktada kalplerini kırmadan kendi istediğini yapabilmesi gerekir.

GELENEKSEL aile anlayışı/terbiyesi, bizden bir iki nesil önce, aile fertleri arasında çocuğun aidiyet ihtiyacını fazlasıyla karşılarken, birey olma ihtiyacı ve kabiliyetini göz ardı etti. Anne babaya -her koşulda- itaat, değişmez bir ilke hâline geldi. Ve bu itaat koşulunun Allah’ın emrine dayandırılıyor olması ilginç.

Kur’ân-ı Kerim’de anne babaya ihsanda bulunulması gerektiğini ifade eden ayetlerin koşulsuz itaat olarak yorumlanması, bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet veriyor. Çocuğun dünyaya gelişi ve birey olması noktasında anne babaya olan ihtiyacı nasıl göz ardı edilemezse, bu dünyadan tek başına göçüp gideceği ve hesabını tek başına vereceği, dolayısıyla yapıp ettiklerinden sorumlu olduğu gerçeği de göz ardı edilemez. Bu hâlde, “Gençlik nereye gidiyor?” derken kastedilen şey, gençliğin bizim istediğimiz yöne gitmemesi mi? Yani gençlerin artık itaatkâr olmaması mı?

Belki de aile ilişkilerinin zayıflamasının bir sebebi de, ailenin beklentisi ile gencin birey olma sürecinde tezatlık ortaya çıkaran bir kırgınlıktır. Üstelik anne babanın isteğine göre bir hayat sürdürmek hayırlı evlât olmak şeklinde yorumlanırken, çocuğun alması gereken bazı sorumlulukları da aile yüklenince ebeveyn olmak da zorlaşmıyor mu?

Geleneksel aile yapısında çocuğun anne babaya koşulsuz itaati beklenirken, modern ailede ise itaat kavramı kaldırılmış durumda. Nihayetinde bir ifrat ve tefrit söz konusu... Bu sebeple, “İtaat algımızı revize etmemiz ve mutedil anlayışlara yaklaşmamız, aile ilişkilerimizi güçlendirecek bir unsur olabilir mi?” arayışındayım. Hem Kur’ân-ı Kerim’de geçen ayetlere atfedilen mânâyı itaat değil de ihsan olarak anlamak, İslâm geleneği ile daha çok örtüşen bir tutum. Bu anlamda yeni aile ve eğitim modelinin İslâm ile örtüştüğü nokta, çocuğa sevgiyle birlikte saygı da gösterilmesi gerektiğidir.

Peygamber Efendimizin çocuklara selâm vermesi, hastalandıkları zaman tıpkı yetişkinlere yaptığı gibi hasta ziyaretine gitmesi, kuşu ölen bir çocuğa taziyeye gitmesi, çocuklara ne kadar saygı duyduğunun göstergesidir.

Babası tarafından istemediği bir erkekle evlendirilen bir genç kızın şikâyeti üzerine Rasulullah Efendimiz, nikâh akdini feshetmiştir. Eğer değişmez ilke anne babaya itaat olmuş olsaydı ve çocuğun seçme özgürlüğü olmasaydı, Peygamber Efendimiz bu kıza babasının sözüne uyup kaderine razı olmasını ve bu adamla evlenmesi gerektiğini söylerdi. Ayrıca kız, babasını şikâyet ettiği için uyarılırdı.

Lokman Sûresi 15’inci ayette, “Eğer anne baban, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran” buyuruluyor. Çocuk ile anne baba arasında inanç gibi ciddî bir konu üzerinde bile anlaşmazlık, çocuğun anne babaya iyi davranıp kendi istediğini yapabilmesiyle çözülebiliyorsa, genel olarak hayatında da anne babaya iyi davranarak, onlarla anlaşmazlık yaşadığı noktada kalplerini kırmadan kendi istediğini yapabilmesi gerekir. Dolayısıyla beklenti ve öğreti, itaat değil de ihsan olursa, hayâl kırıklığımız ve şikâyetlerimiz de önemli ölçüde azalır.

İsra Sûresi 23’üncü ayette, “Rabbin, sadece Kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle” buyuruluyor. İlk dönemlerde ayetteki “ihsan” kelimesi, onlara iyilik etmek, destek olmak, müşkül duruma düşerlerse ihtiyaçlarını gidermek, güzel sözle ve yumuşak davranmak gerektiği şeklinde yorumlanmışsa da, sonraki dönemlerde anne babanın dediğinden çıkmamak, önünden yürümemek, bir dediğini iki etmemek şeklinde yorumlanmıştır. Oysa sonraki dönemlerde yapılan bu yorumlamanın isabetli olmadığı, Kur’ân’ın bütününe bakılırsa görülecektir. Çünkü kişi öbür dünyaya tek başına gidecektir. Orada da hesabını kendisi verecektir. Ve sorumluluk almak bazen bir yük olabileceği gibi bir haktır da.