Gece pencerem ve Eğrigöz dağı

Biliyorum, bu burca çıkan gönül kapısını kapatmayacağını. Çünkü sensiz olamayacağımı, senden bakmadığımda yaşayamayacağımı biliyorsun artık. Farkındasın farkımın. Yaslanmamış olsam da göğsüne, ellerin okşamamış olsa da saçımı ve gözlerim gözlerinde sonlanmamış olsa da sabahın ilkinde; biliyorsun her nereye baksam senin aydınlatıcı ruhunla karşılaştığımı.

YILDIZLARI birer birer tutup sevgiyle çarpan yüreğime koyarak, gökteki yalnızlığımla buluşturuyorum. Hüzzam bir şarkının ritimleri, anbean cennetsi bir yolculuğa salıyor beni. Bulunduğum odanın penceresinden insanı büyüleyen, gecenin derin sessizliğinde saklanmış, Eğrigöz* dağının esrarlı ihtişamıyla tüm umutlarımı paylaşıyorum. Biliyorum, gecelerin mavi soluğu, bir genç kız kalbinin atışından daha yumuşaktır. Duyuyorum umutların düşlediği sevgiliye göz kırpan kirpiklerin birbirlerine dokunuşlarındaki şarkılarını...

Gecenin rengine boyanarak, Eğrigöz dağının patika yokuşlarında, yüreğimdeki umuttan aldığım cesaretle yürüyorum. Hâddim olmayarak, korka korka, gecenin gizeminden ürperen ve gecenin aydınlattığı aşktan yüreği titreyen suskun insanlara yaklaşıp aşkı soruyorum. Ve sen, bir atom hüviyetindeki umudum, gecenin huzur veren kokusuyla bir nefes gibi dalgalanıyorsun yüreğimde anbean. Aşktan üşüyen gözlerin sanki başımı okşuyor; uyandırmamaya özen gösteren bir afet bakışların... Belki de sevilmekten çok acınmaya yakın olduğumu bilen dudakların, rüyalarımı hep benden saklıyor.

Gökten toprağa inen yağmurun inci misâli dizelerini gönlüme yazacak olan neva kokulu nefesini çok sonraya bırakamayacaksın, değil mi?  

Yıldızların altında mavi sancak gibi dalgalanan bulutların şarkısından daha güzel bir beste duymadım hiç. Tâ ki, düşümdeki güzelin gözleri ufkumda belirinceye kadar... Gece yağmurlarlarının, gecelerin karanlıkları kadar mahrem ve esrarlı olduğu bilinir. En az bunun kadar doğal, bunun kadar gizemli ve bir o kadar da sıcak umutlar hissedilebilir mi hiç? Esrarını gece gibi paylaşan ve gece gibi örten, bir yürekte tomurcuklanan yegâne umuda bağlanarak her an gerçek gibi yaşanabilir mi hiç? Yıldızlar gibi gökyüzünü parlak bedenleriyle kuşatan, şiir tadındaki göz kırpmalarıyla kalbe huzur veren, arzulu fısıltılar, pencerelerden umutların senfonilerini gecelere yayar. Umut, gecenin karanlığında gökten bir yıldız gibi yağınca, uykuya dalmış yoksunların kalpleri şenlenir. Düşlerinde uyanık olan bu umutlara binbir gece masallarını kim okuyabilir ki?

Karanlıkların aydınlık esrarlarını oluşturan melekler, umutlar için güler ve onlar için ağlar her gece… Her gece, gönül penceresinin camına karşı sevgi sözcükleri işitmeyi uman kulaklara uzaktan bir sedâ ulaştırılır. Geceler ki, yıllardır yorulan gönülleri koynunda binbir naz ile uyutur. Düşlerin hâkimi onların ellerini düş ülkelerindeki gökkuşağını aratmayan kayalıklarda, nefeslerin şiire dönüştüğü sahillerde, çiçek kokularının yarıştığı vadilerde, karların yıllandığı dağların doruklarında birleştirir.

Gözlerim gecenin rengini sabır ve umutla yıkarken, ruhum, Eğrigöz dağının o harikulâde ihtişamı karşısında umut türküleri çağırmakta... Sadece gecelerin tutkulu kokuları, umutların beslediği sevgilerin yüreklerdeki gizemlerine dokunarak bir dağlama oluşturur. Her bir umut, bütün yarınlardaki gecelerin kollarında aşkı hissetmenin yanıcı mutluluğunu yaşatır. Ve vakti geldiğinde sessiz çığlık olmasınlar diye, gecelerin en güzel sırları, binbir umutla birbirini düşleyerek sabahlayan sevdâlara emanet edilir.

Bütün yıldızları serin bir yaz gecesinde, arklarından su içirmeye hasret avuçlarıma düşürdüm. Eğrigöz dağının yamaçları gibi belki bir başka yaz gecesinde seni yüreğime düşüreceğim. Her “Yıldızların Altında” şarkısının veya “Geceler Yârim Oldu” türküsünün tam ortasında, aşk için ağlayan, rengini bilmediğim gözlerine uzun uzun bakacağım ve her bir bakışım, bir şiir olarak avuçlarına düşecek. Ve gecelerin esrarı, en güzel şiirin gizeminde saklanan aşkın ritmiyle, İlâhî bir mesaj gibi ruhuma inerek aşka hasret umutlarımı besleyecek.

Eğer gecelerin esrarında büyüyen umutların hasret içerikli şarkıları olmasa, sevdâ düşleri gözlerime inmeye cesaret edemez ve bu cesareti aldığım yüreğim de sözlerime etki edemez asla. Eğer sevgiler donanımlı bir umut olmasaydı, gecenin karanlığına tutunup uzaktan uzağa bir hayâl için sabırla bekleyemezdim şimdi. Ve herkes beni mutsuz sanmaya devam ederdi. Şayet sevdânın gece gibi gizemli yollarında saklı umutlarla yürümeye cesaret etmemiş olsaydım, anlamsız bir ölümle ölmenin zalimlik olmadığına inanırdım. Ve gecelerin her şeyi örten sevgi bahçelerinde umutları bekleyen rüzgârları olmasaydı, gecelerin rengi fark edilmeyen ama kokusu duyulan kırmızı güllerine de inanamazdım asla.  

Ama bu gece, düşlerimin elleri farklı okşuyor benliğimi. Her gece seyre çıktığım gönül penceremden itmeye çalışıyor sanki. Bakıyorum. Dışarıda, mevsimin güzelliği içimdeyse düşlerin Temmuz sıcaklığı… Her zamanki ritmiyle yanan sokak lâmbaları ve yürüyen hayâlî bir insan… Her gece bakıyorum gönlümün bu mahzun penceresine ve seyrediyor âlem beni. Şimdi yine beraberiz, bir başka mekânda: Ben, sen, pencerem, gece ve Eğrigöz dağı!

Bu pencere bazı geceler çok farklı… Neden eziyet ediyor, bilmiyorum. Hâlbuki o her zaman bir sevgili, seven ve okşayan... Ben ki, yıllardır hayatımın her safhasını onunla yaşıyor ve özellikle de her gece ona sığınıyorum. Onunla dertleşmeyi çok seviyorum. Onunla yaptığım sohbetlerin beni pozitif bir ruh hâline sevk ettiğinin de farkındayım. Çok defa mutlu tebessümlerin dudaklarıma yayıldığını hissederken, bazen de içime akıttığım gözyaşlarım olmuştur elbette. Sanki bu gece bu pencere her zamankinden çok farklı… Ya da farklı olan, benim düşlerimin müşahhaslığı…

Bu pencereyi hayat felsefeme sokuşum, alelâde bazı işlevlerden ziyâde, bendeki bir kısım düşüncelerin bir sonucudur. Bu nedenle, onu dünya görüşüme ve yaşamımın her ânına kabulüm, sevmeye olan umudumdan dolayıdır. Yalnız bu pencereden bakınca her şeyi güzel görebiliyorum artık. Ama bu akşam ne oldu bu pencereye böyle? Yoksa aşkın saydam alevinden bir perde mi var önünde? Ya da düşlerin güzelliğinden gönül gözüm mü kamaştı?

Bir gönül ustası edâsıyla bilebildiğim sanat kabiliyetimi kullanarak yeniden inşâ ettiğim bu pencereye ruh, hakikat, irfan, hayat, insanlık, edebiyat, aşk, hüzün ve mûsikînin en anlamlı mâkâmlarını lâyık gördüm. Bu gece gönül pencerem, Eğrigöz dağının üzerindeki ayın ihtişamıyla bir başkalaşmış durumda. Niçin ve neden? Yoksa düşlerimdeki sevgili yola çıktı da bu görsel şölen onun için mi? İşkence edeceğini hiç sanmam; olsa olsa, geleceğe dair bir müjde olur bana. Bazı geceler böyle derinlere ittiği olurdu ama hiç bu kadar da hızla itmemişti. Yoksa bilmediğim dağın patikalarında nasıl koşardım ki?

Bu gecenin adı nedir? Farklı bir fonksiyonu var da ben mi habersizim? Neden bu kadar yüreğimi sıkar, neden? Neden benim hayat pencerem, neden büyük bir momentumla dağa saldın beni? Ben ne yaptım ki? Bütün ümidim sensin, soluğum sensin, diğer dünyam sensin, bu zor yıllarımda beni bir sevgili olarak kollarında koruyan ve beni canlı kılan da sensin! Ben bu dünyada, bunca pencere arasından senden başka bir şeye sahip olmak istemiyorum artık. Sadece seni ve senden dışarı bakarak düşlerimi görmek istiyorum. Bütün ümidimi sana yönlendirmek ve bütün güvenimi senin omuzlarına yüklemek tercihindeyim. Artık beni yönelt, yoruldum! Bu acımasız yaşamdan, uğursuz kelimelerden, insanların ümitlerini törpüleyenlerden, insanlık olgusunu kaybetmiş sevgisiz bakışlardan, dostça yaklaşıp her türlü işkenceyi acımadan reva görenlerden sana geldim ve senle dertleşmenin hazzına geldim! Neden bu akşam beni dinlemiyorsun, neden?

Ey benim dert ortağım! Ey benim yalnızlığımın sarayı! Bu akşam yüzümü sana sürmekten çekinir oldum. Sessizliğin korkutuyor beni. Önüne çektiğin perde neden? Kalbime güdümlü top mermisi atmandan korkuyorum. Âdeta kalbimin kalbura çevrildiğini hissediyorum. Sanki göğsümün vahasında her an bir mermi patlayacak gibi… Ama her şeye rağmen kalbimin kanının donmadığını, sana olan sıcaklığını koruduğunu hissediyorum… Hissediyorum senden dışarı aktığımı ve gözlerinde yok olduğumu da... Ya sen? Sen hangi geceleri beni içine alacaksan, ben o zaman geleyim…

Biliyorum bu burca çıkan gönül kapısını kapatmayacağını. Çünkü sensiz olamayacağımı, senden bakmadığımda yaşayamayacağımı biliyorsun artık. Farkındasın farkımın. Yaslanmamış olsam da göğsüne, ellerin okşamamış olsa da saçımı ve gözlerim gözlerinde sonlanmamış olsa da sabahın ilkinde; biliyorsun her nereye baksam senin aydınlatıcı ruhunla karşılaştığımı. Sen, benimle kaybolmuş yaşamımın arasında bir köprü. O sevecen siluetin ise her anımı kapsamakta… Dışarısı zifiri bir karanlık olsa da sen, içimin tek aydınlığısın ve artık sadece senden bakmak istiyorum hayata her zaman; senin gecelerin çok hoyrat olsa da...

Ey benim pencerem! Seni ve senden düşlerime bakmasını çok seviyorum.

 

*Emet/Kütahya