Gazze’de çoklu soykırım

Bazen açlığın ve yokluğun vurduğu beldeler değil de, doyumsuzluğun, kibrin, memnuniyetsizliğin ve şükürsüzlüğün işgal ettiği medeniyetler daha büyük bir felakettir. Kolu bacağı İsrailli teröristlerce parçalanmış çocuklar Gazze’de “Burayı terk etmeyeceğiz” diye haykırıp Rabbine hamd ile şehadete yürürken, içimizdeki şükürsüzlerin ve devletsizlerin sürekli duvarlara çamur bulayan, yeri göğü balçıkla kirleten zehirli elleri ve dilleri, ne vahim bir vaziyette olduğumuzun da ispatı.

GAZZE’de açlık ve yokluk had safhada… Bölgesel ya da geçici değil, kitlesel açlığa doğru yükselen bir ivme var. İsrail, sadece silahların ve bombaların enstrüman olarak kullanıldığı bir kıyım icra etmiyor. Bir toplumu, gelecek nesilleriyle birlikte yok edebilmek adına ne kadar aparat bulursa kullanmaktan geri durmuyor. Yani Gazze’de açlık bir savaş ve soykırım metodu olarak zalim ellerce kasıtlı ve tutarlı bir şekilde var ediliyor. 

Müslümanın gölgesinden bile ürperen Siyonist Yahudiler için hedef her zaman çocuklar.Çünkü onlar, İslâm’ın geleceği ve bütün yok edilmişleri yeniden âbâd edecek mimarlar, mühendisler… Soykırımın, bütün evleri, sokakları inlettiği Filistin’de annesiz, babasız ve kimsesiz bir çocuk, İsrail için bir Yahya Sinvar, bir İsmail Haniye…

Çocukları paramparça edebilmeye ayırdıkları bütçe, İsrail’i ve ABD’yi temelden sarsıyor. Ölümün farklı yüzlerini deniyor tasarruflu zalimler. Ölümün hem derûnî hem bedenî versiyonlarını üretiyorlar. Bomba ve füzelerle şehit edilenlerden daha fazlasını, yokluk ve açlıkla temin etmeye çalışıyorlar. 2,3 milyon Gazzeli kardeşimiz, üzerlerine yağan bombalardan kurtulsalar, onları bekleyen diğer bütün saldırılara karşı da her an teyakkuzda olmak durumundalar. 

Gazze’de sadece evler yıkılıp insanlar katledilmedi.

Gazze’de inancı örseleyebilmek için camileri yıktılar, insanları susuzlukla öldürebilmek için alt yapıyı hedef aldılar, su şebekelerini yerle bir ettiler, su taşıyan tankerleri bile vurdular. Gazze’de ağaçları, çiçekleri ve hayvanları bile hedef aldılar. Bütün ekolojik dengeyi baskılayıp yaşama dair tek bir kıpırtı kalmayana dek nerede bir renk ya da bir nefes teşhis etseler hedef tahtasına koydular. Sonra sıra fırınlara, ekmek yapan ellere ve topraklara geldi. Bir buğday tanesi daha baş vermesin diye toprağın vücudunu hedef aldılar. Kullandıkları bombalar sadece el yapımı binaların duvarlarını, kapılarını, bacalarını yerle bir etmedi; öyle hain bir kurgu ki bu, toprağın bile uzun yıllar kendine gelemeyeceği kimyasalları Gazze’ye bıraktılar. 

Toplu yaşamı mümkün kılan ne kadar şehir döngüsü varsa hepsini aşikâre ya da gizli, vuruyor, yıkıyor, talan ediyorlar… 

İsrail’in terörist askerleri, bir devletin himayesinden sorumlu orduların insicamıyla açıklanamaz. Bu sözde askerler birer terörist gibi sivilleri, masumları, kadınları, çocukları hedef alıyor. Birer yamyam gibi nerede hayat bulurlarsa çiğneyip yutuyorlar. Birer kiralık katil gibi Gazze’nin kalp atışı doktorlarını, Gazze’nin yükselen sesi gazetecilerini, medya çalışanlarını, Gazze’nin mücahid yetiştiren annelerini vuruyorlar. Gazze’ye ekmek yapan, Gazze’ye su taşıyan elleri parçalara ayırıyorlar. Tıpkı birer vahşi hayvan gibi önlerine çıkan her şeye pençeleriyle saldırıyorlar. İnsanların ciğerine tutunmuş birer virüs gibi havadaki oksijeni kirletiyor, nefes alacak bir alan bırakmıyorlar.

Ya şimdi bütün zihnimizi ve kalbimizi İslâm’ın kodlarıyla revize ederiz ya da bizi yıkmaları Gazze kadar bile uzun sürmez. Zira Gazze’nin bunca ablukaya, işgale, soykırıma ve dünyanın en donanımlı silahlarına, çeşitli milletlerin bir araya geldiği terörist karakterli sözde askerlerine karşı verdiği mücadele her millete örnek teşkil etmeli. 

Yeniden başlamak uzun yıllar sürecek

Uzmanlara göre Gazze’de yıkılanların yeniden âbâd edilebilmesi, tahrif edilen kültürel mirasın ikame edilebilmesi, kimyasallarla verimini, minerallerini kaybeden bitki örtüsünün, toprağın yeniden hayata gebe, randımanlı bir kimliğe bürünebilmesi, kimyevî gazlarla hayat veren niteliğini kaybeden havanın temizlenebilmesi, yerle bir edilen alt yapıların, tesisatların, şebekelerin işlevsel bir hâle getirilebilmesi bile çok uzun yıllara mal olacak. 

Gazze’de sadece ölenler ölmedi. Gazze’de yeni nesillerin, daha doğmamış çocukların bile hayata dair bütün refleksleri, bütün bağlantıları, bütün imkânları asgari seviyeye indirgendi.

Katil İsrail’in soykırım stratejisinde hedefe koyulan mihraklar bununla da sınırlı değildi elbette. Kalem tutan çocuklar kalmasın diye katlettikleri canlara ek, okulları, sıraları, sınıfları ve kitap dolu rafları da yıktılar. Öyle bir yıktılar ki, yıkıntılarda rüzgârla sayfaları çevrilen kitap sayfalarını rafsız bırakmakla da yetinmediler, kütüphaneleri de yaktılar.

Tıpkı Haçlı Seferleri’nde, insan kıyımının yanında, ibadethaneleri, mescitleri, kütüphaneleri, el yazması eserleri ateşe veren zalimler neyi amaçladıysa bugün de Siyonist Yahudi’nin ve ağababası ABD’nin asırlık katliam projesi, İslâm’ı kalbinden vurmak, vurulmuş kalbi göğüs kafesinden söküp çıkarmak amacını taşıyor. Atmayan kalplerin çevreye yayacağı ruhâni ve ilmî titreşimden bile ürperiyorlar.

Gazze’nin tepesine binmiş kanlı eller şimdi etkisiz hâle getirilse, katillerin eline Batıcı formüllerle tutuşturulmuş silahlar, bombalar tam şimdi geri çekilse, soykırımcılar Filistin topraklarındaki işgali bırakıp cehennemin dibine şimdi postalansa dahi Gazze’nin yeniden başlayabilmesi için çok uzun, katmerli, bol virajlı, kavisli ve sıra dağlarla kapanmış bir yolda ilerlemesi gerek. Tam şimdi İsrail denilen terör oluşumu itlaf edilse, Filistin’in yaşamsal döngüyü yeniden harekete geçirmesi ve kaybedilenlerin yeniden çağa kazandırılması uzun yıllara mal olacak. Gazze’de yaptıkları tam olarak şu ki, gizli bataklıklar döşediler dört bir yana. Bu bataklıkların kurutulup meyve veren ağaçların kemale ermesi için hem çok büyük bir mücadele hem de zaman yayılış bir sabrın emekle sulanması gerek. 

Gazze’de kıtlık can alıyor

Öyle bir yokluk tesis ettiler ki, Gazze’nin her bir köşesinden her gün açlıktan can veren çocukların haberi kulak zarlarımızı yırtıyor, kalbimize çentikler bırakıyor. Bu bir zaman dilimini işgal eden ve tabii saiklerin neden olduğu kısmî bir kıtlık olsaydı, çeşitli önlem ve desteklerle bertaraf edilebilir, kıtlığın soykırımcı bir katille benzer bilançoyu peydah etmesi engellenebilirdi. Dıştan herhangi bir önleyici elin uzanmasına izin vermedikleri gibi içeride sınırlı imkânlarla alınan tedbirler ya da kıtlıkla toplu mücadele edecek insanlar bile bu azılı katillerin siyasî barikatlarına maruz kalıyor. 

Çirkin ve zelil bir kurgunun sistematiğini adım adım hayata geçirdi İsrail. 

Açlığın baş edilemez, kıtlığın durdurulamaz olması için destekleyici bütün planları hayata geçiriyorlar. 

Ve bu, soykırımın resmen başlatıldığı 2023 Ekim’inde aktif edilmedi. Uzun yıllardır abluka ve kuşatma altında olan Filistin tam da bugünkü kıtlığa yavaş yavaş ve stratejik bir şekilde hazırlandı. Bütün pazarı elinde tutan, Filistinlilerin üretimlerini bile kendi ticareti üzerinden dünya piyasasına sunan İsrail, istediği anda çeşmeleri kısabilecek ya da tümden vanayı kapatabilecek bir sistem var etti. Bu demekti ki, hem Filistin’in meşru askerlerini tehdit altında tutacak hem de istediği zaman Filistin’i topyekûn yok edebilmek için bu sinsi planı hayata geçirebilecek. Filistin’in bir kısmını bombalarla, füzelerle yok edecek, geride kalan insanları da açlığa ve her türlü yokluğa mahkûm ederek baskılayacak. İnsanları hem zarurî bir göçe zorlayacak hem de Filistin’de kalmayı seçenler için yaşam alanı bırakmayacak. 

İçeriye gıda girişini mümkün kılan bütün kanalları bir eşkıya gibi elinde tutacak. Zaman zaman dünyaya poz veren bir kadrajda kısıtlı gıda geçişine izin verecek ama bir yandan içeride kalanların yavaş ve acılı bir ölüme gidişini de tesis edecek.



Gazze’de insanî bir felaket yaşanıyor. Arada bir bomba seslerinin duyulmuyor oluşu, şöyle birkaç gün parçalanmış vücutların gözlerimize denk düşmeyişi, soykırımın sekteye uğradığını ya da önüne setler çekilebildiğini göstermiyor ne yazık ki…


Gazze’de insanî bir felaket yaşanıyor

Velhâsılı kelâm… Gazze’de insanî bir felaket yaşanıyor. Arada bir bomba seslerinin duyulmuyor oluşu, şöyle birkaç gün parçalanmış vücutların gözlerimize denk düşmeyişi, soykırımın sekteye uğradığını ya da önüne setler çekilebildiğini göstermiyor ne yazık ki… 

Son teknoloji telefonlara, televizyonlara hemen erişim sağlamadığında, Dubai çikolatasını, Americano kahvesini temin edemeyince, konserlerde istediği gibi zıplayamayıp marka kıyafetlere, çantalara para bayılmayınca ülkesine sırt çevirenler bir yana bir de bunca açlığa ve kıtlığa, bunca yıkıma ve zorbalığa rağmen Filistin’i terk etmeyen onurlu direnişçiler bir yana… İçimizde birileri sıcak evinde, filtre kahvesini yudumlayıp klavye başında “Ne olacak bu memleketin hâli?” mealli bilgiçlikler taslayınca peşinden hamakat dolu zihinleri sürükleyebiliyor ya, asıl yıkımın nerede olduğunun tespiti için de dikkate değer bir vaziyet. 

Bazen açlığın ve yokluğun vurduğu beldeler değil de, doyumsuzluğun, kibrin, memnuniyetsizliğin ve şükürsüzlüğün işgal ettiği medeniyetler daha büyük bir felakettir. Kolu bacağı İsrailli teröristlerce parçalanmış çocuklar Gazze’de “Burayı terk etmeyeceğiz”diye haykırıp Rabbine hamd ile şehadete yürürken, içimizdeki şükürsüzlerin ve devletsizlerin sürekli duvarlara çamur bulayan, yeri göğü balçıkla kirleten zehirli elleri ve dilleri, ne vahim bir vaziyette olduğumuzun da ispatı. 

Ya şimdi bütün zihnimizi ve kalbimizi İslâm’ın kodlarıyla revize ederiz ya da bizi yıkmaları Gazze kadar bile uzun sürmez. Zira Gazze’nin bunca ablukaya, işgale, soykırıma ve dünyanın en donanımlı silahlarına, çeşitli milletlerin bir araya geldiği terörist karakterli sözde askerlerine karşı verdiği mücadele her millete örnek teşkil etmeli. 

Elbette bizler de hem millî hem dinî damarı kuvvetli bir toplumun paydaşıyız. Ne var ki içimizde son dönemde artan müşkülpesent karakterler, mayamızı da bozuyor. Yediği önünde yemediği arkasında insanların her an devlete ve millete nefret kusan bu hastalıklı vaziyeti, birliğimizi de sarsıyor. 

Kendi bayrağımızı vatanımızı sarsılmaz bir kale gibi mukavim hâle getirmek de Filistin’e el uzatabilmek de evvelâ bu uyanışla olacak. 

Ancak ayağında yırtık çarıklarla cepheye koşan dedelerimiz, ninelerimiz gibi bir vatan ve iman aşkıyla zalimin kanlı elini kesip atmak mümkün olacak.