Kosova, Priştine
İSLÂMİYET öncesi dönemde
bile Türkler cesaret, merhamet, adalet ve kahramanlıklarıyla bilinen bir
milletti. O dönemlere ait bilgiler daha ziyade hikâye ve destanlara dayansa da
daha sağlıklı bilgileri yerleşik bir düzende olan ve Türklerin savaştıkları
ülkelerin tarihlerinden edinmek mümkündür. İslâmiyet’i kabul etmelerinin
ardından bu yiğitlik ve cesaretlerini İslâm dinini yaymaya ve yeni yurtlar
fethetmeye harcadılar.
Öncesinde
“çeri” denilen ve bir araya geldiklerinde “yelme” ismini alan bu akıncılar,
serhat boylarında büyük mücadeleler verdiler. İslâmiyet’in kabulünün ardından “yiğit
ve yürekli savaşçı” anlamına gelen “alp” ismini alan bu savaşçılara hem kılıç
eğitimi alan, hem de dönemin ünlü âlimlerinin halifeleri olarak yetiştirilen,
adına “alperenler” denilen kişiler de eklendi. Bu kendini Allah’a adamış,
benliğinden ayrılmış yiğit ve yürekli savaşçıların pîri Hoca Ahmed Yesevî’dir.
Hazret-i
Türkistan’ın açtığı yoldan giden alperenler önce Selçuklular döneminde Anadolu’ya
gelmişlerdir. Kendisi de bir alperen olan Şeyh Edebali’nin etkisini Osmanlıların
kurucusu Osman Gazi’nin “Bizim dâvâmız kuru bir kavga ve cihangirlik değildir,
İlay-ı Kelimetullah’tır -İslâmiyet’i yayıp Allah’ın adını duyurmaktır-”
sözlerinden görmek mümkündür.
Anadolu’nun
Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında önemli hizmetleri olan alperenlerin bir kısmı
Anadolu üzerinden Balkan coğrafyasına geçmişlerdir. Böylece Türkistan’dan bir
daha dönmemek üzere yola çıkan alperen gaziler önce Anadolu’yu, ardından da Rum
diyarını iman nuruyla nakış nakış işlediler.
Son
nefeslerini verene kadar fetih ve irşat vazifesini sürdüren alperenler, hizmet
ettikleri toprakların bağrına bir tohum gibi defnedildiler. Bazıları günümüzde
dahi korunan üstü açık türbelerde metfun olsalar da bir bölümünün defnedildiği
yerler kaybolup gitmiştir. Günümüze kadar gelen bu türbelerden biri de Gazi
Mestan Türbesi’dir.
Gazi
Mestan Türbesi, Priştine şehrinden Mitroviça şehrine giden yol üzerinde, Kosova
Savaşı’nın yapıldığı Kosova ovasının yaklaşık 6-
İlk
rivayete göre türbenin, Kosova Savaşı’ndan çok önce bölgeye İslâmiyet’i yaymak
için gelen alperenlerden Gazi Baba’ya ait olduğu yönündedir. Bu rivayetten yola
çıkarak türbeye verilen Gazi Mestan ismi, gazâya katılıp kahramanlık gösteren
kişiye verilen “gazi” unvanı ile Sırpça “yer” anlamına gelen “mesto”
kelimesinden gelmektedir.
İkinci
rivayet ise, türbenin Kosova Savaşı sırasında şehit düşen iki askere ait olduğu
yönündedir. Türbenin içinde yer alan iki kişiden biri, Birinci Murad
Hüdavendigar’ın bayraktarı olan Gazi Mestan’dır. Diğerinin ise kimliği
bilinmemektedir. Bu nedenle türbe, halk arasında “Bayraktarlar Türbesi” olarak
da bilinmektedir.
Rumeli
topraklarında pek çok tepede fetihlere katılmış alperenler için kubbesiz açık
türbeler yapılmıştır. Üstü açık yapılan bu türbelerden farklı olarak Gazi
Mestan Türbesi’nin üstü kapalıdır. Gazi Mestan Türbesi’nin de bir zamanlar üst
kısmının açık olduğu, sonradan kubbe inşâ edildiği tahmin edilmektedir.
Türbe
TİKA
tarafından 2012 yılında restore edilmesinden önce dışı sıvalı ve badanalı olan
türbenin taş duvarlarında kurşun izleri vardı. Kubbesini örten kurşun
kaplamalar ise sökülmüş, türbenin içindeki iki mezar büyük oranda tahrip
edilmiş ve etrafı çöp yığınlarıyla çevrilmişti. O dönemde Başbakanlığa bağlı
olan bu kurum, türbenin restorasyonunu üstlenmiş ve bugünkü hâline getirmiştir.
Türbenin
bulunduğu alan bölge halkı tarafından kutsal kabul edilmiş ve türbenin etrafı
kabristan hâline getirilmiştir. Türbenin kabristan hâline getirilen bahçesinde döneminin
üst düzey idareci ve âlimlerini sembolize eden kavuk işlemeli bazı mezar
taşları da mevcuttur. Türbenin yapıldığı tam tarih bilinmese de mezar
taşlarının en eskisi 1223 (1808) ve en yenisi 1342 (1923) tarihlidir.